Tayyip Erdoğan’ın durup dururken şu havalimanını biz yaptık, bu üniversiteyi biz açtık demesi de onun saçmaladığı anlamına gelmez, bunlar onun frame’leridir ve konuşmalarında sürekli bunları tekrar ederek toplumsal düşünüşü maniple etmektedir
Günlük konuşmalarımızda bile kullandığımız kelimelerin bizi dinleyen kişilerce gerçek anlamından daha farklı bir şekilde algılandığı yapılan bilimsel araştırmalar ve deneylerle kanıtlanmıştır. Siyasal Framing bu olgunun siyasiler tarafından bilinçli olarak kullanılarak insanları yanıltması ve maniple etmesidir.
Siyasiler tarafından sık sık kullanılan framing’in ve bunun yaratığı maniplasyonların toplumlarda yarattığı etkiyi görmek aslında hiç de zor değil. Asıl olan sorun buna karşı alınacak tavırdır. Korku ve umut bazında yaratılan bu etki alanlarının nasıl daraltılacağı çok önemlidir. Özellikle sosyal medyada ve günlük gazetelerde hızla yayılan bu maniplatif etki ne yazık ki liberal sol çevrelerde de görülmektedir.
Dünyayı saran sağ eğilimin kısa sürede bu kadar başarılı olmasında framing’in önemli bir rolü vardır.
Framing’in kelime anlamı “çerçeve”dir. Yani bir kelimenin beyinde eski tecrübelerle kurduğu bağlantı / algılamadır. Söylenenin dışında eski tecrübelerimizi çağrıştıran ve söylenenin çok dışında şeyleri algılamamızı beraberinde getiren ve böylece de düşünme tarzımızı maniple eden bir çerçevedir ve her duyduğumuzda daha da genişleyerek sözü geçen konuda düşüncelerimizi teslim almasıdır.
Siyasilerin konuşmalarında kullanılan framing bilinçli olarak cümleler arasına yerleştirilerek dili, bununla bağlantılı olarak da düşünceyi maniple eder; bu tesadüf değildir. Çoğu zaman okura, dinleyiciye komik gibi gelen framing’in düşünceye yaptığı etki göz önüne alınırsa maniplatif yanının ne kadar tehlikeli olduğu kavranabilir.
Aşağıda vereceğim örneklerle bunu açmaya çalışayım.
Özellikle sağ partiler, Avrupa’ya gelen mülteciler için kullanılan “Mülteci Dalgası”, “Mülteci Turizmi” sözleri ile toplumdaki korkuları en üst düzeye taşıdılar. Bu tür benzetmeler tesadüfi değil, amaçlıydı. Mülteci dalgası ister istemez Tsunami’yi akıllara getiriyor, evler yıkılacak, insanlar ölecek, işyerleri elden gidecek, arabaları bozulacak, tarlaları su basacak vb…
“Mülteci Turizmi” ise sanki insanlar tatile çıkmışlar, ülkelerini terk etmişler ve Avrupa’da hayatlarını yaşayacaklar, Avrupa’nın yerlileri vergi verecek ve “turistleri” besleyecek gibi bir algı oluşturmayı hedefliyordu ve de başarılı da oldular.
Benzer bir framing olayı Trımp’ın Latin Amerika’dan yola çıkan ve ABD’ye yönlenen insanları “Mülteci Karavanı” olarak nitelemesi idi. Karavanın ne olduğunu bilenler belki gülümsediler ama bilmeyenler Google’da arama yaptıklarında karşılarına bir insan bir eşek ve bir sürü yüklerle deve resimleri karşısına çıkıyor. Trump’ın yaptığı benzetme insanlarda ülkelerine üşüşecek insanların evi barkı olmayan, develerle seyahat eden garip giyimli kişileri çağrıştırması ile amacına ulaşmış oldu.
Amerika’nın en sık kullandığı frame ise “Amerika’nın ulusal güvenliği”dir. Rusya tehlikesi, İran, Kuzey Kore, terör ve şimdi de Almanya’nın otomobilleri Amerika’nın ulusal güvenliği için tehlike oluşturuyorlarmış. Saldıran savaş açan onlar, kendilerini tehlikede gören yine onlar. Amerikan toplumunda hiçbir frame bu kadar derinden işlemez. Yıllarca yapılan propaganda sonunda toplumda paranoyakça bir korku hep var olmuştur. Şimdi de mülteciler gelmektedir.
Tayyip Erdoğan’ın durup dururken şu havalimanını biz yaptık, bu üniversiteyi biz açtık demesi de onun saçmaladığı anlamına gelmez, bunlar onun frame’leridir ve konuşmalarında sürekli bunları tekrar ederek toplumsal düşünüşü maniple etmektedir. Kimilerinin dudaklarında tebessüm oluşurken, diğerlerinin beyninde frame’ler oluşmaktadır. Akıllara “adam çalıyor ama çalışıyor” gelmektedir. 16 sene iktidarda olan AKP ile büyüyen nüfusun ciddi bir kesiminin ve zaten neyin ne zaman kurulduğu ya da açıldığı konusunda bilgisi olmayanların ister istemez bu tür frame’lere takılması doğaldır. Beyinlerindeki anımsamalar sadece bu yönde çalışmaktadır. Çok az insanda ise beyindeki anımsama “yalancının mumu yatsıya kadar yanar” ile ilişkilenir.
Bu yaklaşımda olanlar da sosyal medyada benzeri haberleri paylaşarak kendi düştükleri tuzağa başkalarını da çekiyorlar ve kızdıkları frame’lerin yayılmasına yardım ediyorlar.
Aynı şekilde ikide bir devletin bekasından bahsedilerek ekilen korku tohumlarının yeşermesi ve diğer partilere karşı tavır alınması arzu edilmektedir.
Masaya getirilen biber kızartmasını görünce beynimiz bize biberin acı olabileceğini var olan tecrübelerimizden yola çıkarak değerlendiriyor. Fakat biberi ısırmadan acı olup olmadığını anlayamıyoruz. Ancak aynı duyarlılığı frame’ler karşısında gösteremiyoruz.
Bunlar aktüel konular. Türkiye’de Suriyeliler üzerine sağ söylemleri ve yazılanları da hepimiz biliyoruz. Fakat biraz daha ileriye gidersek günlük yaşamda karşımıza binlerce frame çıkıyor.
Örneğin işveren ve işçi çelişkisi. Neden “işveren” de “iş sahibi” değil. Ya da tersten okursak neden ev veren değil de ev sahibi. Vermek lütuftur, öyle algılanır. Ne iyi yürekli insan ki birilerine bir şeyler veriyor, bunun karşılığı aklımıza gelmez çünkü lütuftur. Beynimiz bu kelimeleri anlayabilmek için günlük yaşamdaki tecrübelerimize başvurur, onlar da vermenin lütuf olduğunu destekler. Ev sahibinde böyle bir lütuf yoktur. O sadece ev sahibidir.
Framing sadece kelimelerle yapılmaz, resimlere de taşınır. Bir şeyi anlatmak isterken nasıl söylemlerinizi güçlendirecek kelimeler arıyorsanız, aynı söylemi eklediğiniz resimlerle de güçlendirebiliyorsunuz. Anlatımlarınızda pozitif ya da negatif etki yaratmak için amaca uygun resim ararsınız. Almanya’da onlarca yıldır devlet televizyonları da dahil tüm kanallarda yabancılar ile ilgili bir konu gündeme geldiğinde sunulan sesimler hep aynıdır; baş örtülü birkaç çocuklu yürüyen kadınlar. Topluma verilen mesaj açık: Yabancıların toplamı Almanya nüfusunun yüzde 12’sini oluşturmasına rağmen, yabancıların çok çocuk yaptığı ve ileride Almanya’yı ele geçirecekleri saçmalığı. Bunun Alman toplumundaki karşılığı ise yabancıların olduğundan daha fazla nüfusa sahip oldukları şeklindeki algıdır.
Frame’ler hayatın her alanında kullanılıyor. Ne zaman ki frame’ler bizim düşünce tarzımızı değiştiriyor, özgür düşünmemizi engelliyorsa buna karşı tavır almanın zamanı çoktan gelmiştir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.