“İyi ki kalbimize de yazdık” dedik birbirimize. Kentleri zapt etmeye muktedir olanların, kalpler karşısındaki biçareliği sır değildi. Devrim tarihinin ilk sayfasında böyle yazılıydı çünkü: Kalbimizi ele geçirmeleri mümkün değildir
Biz, Mahir’in ardından “öleceğiz, dirileceğiz, yeniden öleceğiz ve bu ülkenin en güzel yerine senin adını altın harflerle yazacağız” demiştik. Bu, bizim kavlimizdi. Sözümüzdü yani.
Yazdık da. Sözümüzü tuttuk yani. Duvarlara yazdık, kentlere hâkim tepelerin yamaçlarına, çeşme başlarına, trafolara, direklere, köy meydanlarına yazdık. “Buraya bakarlar” denilen her yere nakış gibi işledik.
En güzel yere yazacaktık. Kavlimiz böyleydi. Tuttuk kalbimize yazdık.
Biliyorduk, bir gün kara boyaları ile gelip kapatırlardı nakışlarımızın üzerini. Nitekim geldiler ve kapattılar. “İyi ki kalbimize de yazdık” dedik birbirimize. Kentleri zapt etmeye muktedir olanların, kalpler karşısındaki biçareliği sır değildi. Devrim tarihinin ilk sayfasında böyle yazılıydı çünkü: Kalbimizi ele geçirmeleri mümkün değildir.
İsmail Levent Aksan’ın cenaze töreninde, Antep Cezaevi’nde birlikte yattıkları arkadaşı Ferda Koç yaptığı konuşmada işte bu kavli hatırlattı. Cezaevindeydiler, çıkar çıkmaz yeni bir devrimci hareket için kollarını sıvayacaklardı. Kavilleri böyleydi.
Bundan sonra başladı işte İsmail Levent’i ölüme götüren öykü. Kavle uyumlu bir yaşam kurdu kendisine; yani varını yoğunu kavle adadı. Böyle görmüştü çünkü. Olursa böyle olmalıydı.
Dev Genç’li Levent, gençliğini Beşevler’de ve bilcümle okuldaki faşist işgalin kırılmasına adamıştı. Devrimci Yolcu Levent Ankara’nın gecekondu bölgelerinde nam salmıştı. Cenazesinde bir konuşma yapan Cahit Akçam, Levent’in Devrimci Yol’un hiç ilişkisinin olmadığı bir mahalleye sorumlu olarak gittiğinden söz etti örneğin. Kapısını çalacak kimseler olmadığını, inşaatlarda yatıp kalktığını ama kısa bir süre sonra Devrimci Yol’un mahallede arz-ı endam ettiğini, mahallenin antifaşist mücadelenin odak noktalarından biri haline geldiğini söyledi.
Devrimci Yolcu Levent İzmir’e gittiğinde de kent yoksullarıyla kaderini birleştirdi. Gültepe’de, Limontepe’de, Çimentepe; Tariş işçilerinin yaşam alanlarında “mavi gözlü devin”, “Devrimci Yol’un yakışıklı abisinin” etkisi görülmeye başladı. Tariş direnişinde de İzmir sokak savaşlarında da ön saftaki yerini asla terk etmedi. Öğretmenin, öğrenmekten geçtiğini, sade bir hayatı ancak sade yaşayanların örgütleyebileceğini asla unutmadı. İdamla yargılandı, 10 sene hapis yattı. Açık ki bütün bunlar üzerinde durulmayı gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Önemli olan kavle bağlılıktı.
Halkevci Levent, her sabah Halkevini açtı, temizlik yaptı, çay demledi. Sokaklarda gazete sattı, bildiri dağıttı. Gençlere ilk önce kibirli olmamayı öğretti, alçakgönüllü olmanın nasıl bir şey olduğunu yaşayarak gösterdi.
Hıdır Aslan’la Gültepe barikatlarında başlayan dostluklarını, Hıdır’ın adını memleketin en güzel yerine, yani kalbine yazarak sonsuza taşıdı.
Lafı dolandırmayacağım, kabul edilebilir tanım da aramayacağım, doğrudan yazacağım: İsmail Levent delirdi ve öldü. Hıdır’ı ve diğer arkadaşlarını kalbinde taşımanın verdiği ağırlık, devrimci hareketin yenilgisinin yarattığı hüzün, egemen solun kavli unutmasının yol açtığı çaresizlikle delirdi ve öldü. Ferda Koç cenazede, Levent’in “cama dönüştüğünü” söyledi.
Cam gibi oldu, evet. Kırıldı. Onu kıran nedenler, delirdikten sonra öyle bir görünür hale geçti ki, yufka kalplilerin dayanması mümkün değildi. Çocukları seven, hayvanları seven, devrimi seven ve kavline bağlı kalan delirir bu memlekette. Geride kalanlara da, “öleceğiz, delireceğiz, yeniden öleceğiz” demekten başka bir şey kalmaz.
Bitirirken, hasta geçirdiği yıllar boyunca onu yalnız bırakmayan, kıt olanaklarla ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan Halkevcilere, yaşaması için gerekli paranın bir kısmını üstlenen Dostluk Yardımlaşma Vakfı’na gösterdikleri vefa ve dayanışma için ne desek kifayetsiz kalır. Var olsunlar, sağ olsunlar. Aldırış etmeyenler, görmezden gelenler, dayanışma duygusunu yitirenler, kapısını çalmayanlar, hal hatır bile sormayanlar ise halkımızın deyişiyle “Allaha yakın, bizden uzak” olsunlar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.