Evlendiği günden itibaren gördüğü şiddeti ve sonrasında yaşadıklarını anlatan Name Öztürk, “Benim gibi son raddeye kadar beklemeyin. Kendiniz için adım atın. Kadın dayanışması ile bir şeylerin değişebileceğini bilin” dedi
Temmuz 2016’da işkenceci eski kocasını öldüren ve üç yıl hapis yattıktan sonra geçtiğimiz 15 Mayıs’ta tahliye edilen Name Öztürk, evlendiği günden itibaren gördüğü şiddeti ve sonrasında yaşadıklarını Sendika.Org’a anlattı.
Öztürk, eski kocası Kazım Aydemir’i öldürmekten yerel mahkeme tarafından 12 yıl 6 ay hapis cezası almış ve karar istinaf mahkemesine taşınmıştı. Tahliye sonrası, mahkeme 24 Mayıs’ta Öztürk’e haksız tahrik indirimi uygulayarak 10 yıl hapis cezası verdi. Öztürk’ün yaşadıkları meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmedi ancak tahliye edilmesi ailesi ve kadınlar tarafından sevinçle karşılandı.
Name Öztürk, lisede tanıştığı Kazım Aydemir ile evlenmelerinin ardından hamilelik sürecinde şiddetin başladığını anlattı, kadınlara “Benim gibi son raddeye kadar beklemeyin. Kendiniz için adım atın. Kadın dayanışması ile bir şeylerin değişebileceğini bilin” diye seslendi.
“Artık yeter” dediğin noktada neler yaptın? Etrafındakilerle bu durumu paylaştın mı? Ya da polise şikayet ettin mi?
Ben çocuklarına düşkün biriyim. Lisede sosyalist ideolojiye yakın biriydim ama evlenince her şeyim köreldi. Evlendiğim zamandan itibaren yaşadığım şiddeti herkese söyledim. Hamileyken şiddet gördüğümde polise haber verdim. Ağzım burnum kan içindeydi. Polis geldi, arabanın kapısını açtı ve yanıma yanaştı; bana “Sen hamilesin” dedi. Öyle deyince durumuma üzüldüğünü sandım. Ondan sonra bana “Sen hamilesin bu tür dönemlerde aile içi şiddetlere sıkça rastlıyoruz. Çünkü eşinin ihtiyaçlarına cevap veremiyorsun” dedi. O öyle deyince polise “Bana yardımcı olamazsınız” dedim. O an bir kapının daha yüzüme kapandığını anladım. Son 2-3 senedir kimseye de bir şey anlatmamaya başladım.
Çünkü bana geri dönüşü kötü olmaya başladı. Aile büyükleri “O deli sen akıllısın” ,”Aman biraz daha alttan al” diye sürekli beni susturdular. Ama kimse “Deliyle yaşaya yaşaya bir gün sen de delirirsin” demedi. Herkes sırtımı sıvazlayarak “Sen daha geçimlisin, ileride düzelir” dediler.
Senin yaşadıklarına herkes şahit. Ve sen defalarca hem ailene, hem eski kocanın ailesine hem de polise başvurduğunu neredeyse her duruşmada dile getirdin…
Evet, ben hayatım boyunca kendim dışında herkesi düşündüm. Ama 3 yıldır cezaevindeydim. Geriye dönüp baktığımda kimsenin beni düşünmediğini fark ettim. Kimse beni düşünmemiş. Kimsenin ona sözü geçmezdi ama beni onun önüne attılar.
Ben de itiraz etsem ayrı dayak yiyordum, değil itiraz etmek sussam yine kızıyordu. “Neden susuyorsun bana cevap ver” diye bağırıyordu. Dayağın bahanesi çok. Tartışmalar uzamasın diye sustuğum dönemler daha çoktu. Biri de “Olmuyorsa boşanın” demedi. Boşandığımı gizledim ben. Annem de bu hayattan çok çekti, onun da çok ciddi evlat kayıpları var. Ama ben rahmetli olmasına rağmen babama daha çok kızgınım.
Kendini savunmanın ardından hapishaneye girdin. Hapishanede sana güçlü ve güçsüz hissettiren şey neydi?
Ben cezaevinde çocuklarıma karşı çok özlem duydum ve bensiz büyüyecekleri için çok korktum. Onun dışında cezaevinde çok zorlanmadım çünkü ben zaten evlendiğimden beri tutsaktım. Hatta cezaevinde daha özgürleştim. Mesela ben cezaevinde bir dilim olduğunu ve kendimi ifade edebilmeyi öğrendim. Kendimin farkına vardım. O kadar susturulmuşum ki aileden vs. kendim de aman çocuklar, annem, babam duymasın diye diye başkalarını düşüne düşüne ben herkesi düşünürken herkes kendini düşünüyormuş.
Kayınbabam, oğlu beni dövdüğünde eczaneden krem alıp yaralarıma sürerdi. Ben, hep beni sevdiği için yaralarımı kapatıyor sanıyordum ama şimdi düşündüğümde “Hayır oğlunun ayıbını kapatıyor” diyorum.
Mahkemede konuşmaya gayret ettim. Ben eski Name değilim artık, ne yaşadıysam anlatıyorum. Kimseye de tahammülüm yok. Hayır demeyi öğrendim. Ben eğer o adama katlandıysam artık çocuklarımdan başka katlanacak hiçbir şeyim yok.
Benim için “55 bıçak darbesine beraat talebi” vs. diye başlık atarak haber yapanlar oldu. Davanın içeriğine dair bilgi eklemeden bu başlığın atılması beni çok yaraladı. Çünkü ben Adli Tıp Kurumu’nda kendimden utandım. Fiziki inceleme sırasında kötü hissettim, bu tarz bir hayata neden sustuğumu düşünüp durdum. O rapora rağmen hakkımda böyle haber yapılmasına üzüldüm. Bu haberleri yapanların hiç vicdanı yok. Dosyayı takip ediyorsa içeriğine bakması gerekirdi.
Kadınlar bu girdaptan kurtulamıyor. Ya da buna müsaade edilmiyor. Ben cezaevine gittiğimde kendime gelmemiştim henüz. Kaç kişi hayatında benim yaşadıklarımı yaşar ki? Normalde cezaevinde mektuplar mazgal denen bir yer var oradan veriliyor. O gün kapı açıldı ve çöp poşetleri ile mektuplar geldi. Farklı cezaevlerinden erkekler davaları takip ederek mektup yazıyorlarmış. Bana da iğrenç mesajların olduğu mektuplar yazdılar ve bu mektuplar bana yönetim tarafından teslim edildi.
Madem hayatıma sahip çıktım. Bundan sonra da hayallerime sahip çıkmak istiyorum. Çocuklarımla bir yaşam istiyorum. Çünkü çocuklarım iyi bir yaşamı hak ediyor.
Peki avukatlarla tanışman nasıl oldu?
İlk olarak Avukat Sezin Uçar ile tanıştım. Sezin elimi tuttu, “Ben buraya avukatın olarak değil kardeşin olarak geldim. Kardeşinle ne konuşmak istersen benimle onu konuşabilirsin” dedi. Ben çok şaşırdım. Yani benim ailemin zamanında yapmadığını Sezin yaptı ve elimi tuttu. Ardından da Diren Cevahir Şen ile tanıştım. Önce davaya bakmalarını istemedim. Çünkü çocuklarım da olduğu için bu durumun medyaya yansımasını istememiştim. Benimle benzer durumda olan Yasemin Çakal cezaevinden çıkınca oğlum Ayetullah sosyal medyadan takip etmiş ve Diren’i bulup “Yasemin ablayı çıkardın benim annemi de çıkaracaksın” demiş. Diren de aynı gün görüşe gelip “Artık hayır deme şansın yok, Ayetullah beni arayıp davaya bakmamı istedi” dedi.
Sonrasında avukatlarım Sezin tutuklandı. Haberlerimi yapan İsminaz Temel ve Havva Cuştan tutuklandı. Hatta ben onlara o dönemde mektup yazarak “Ben size yanımda olun dedim ama karşı koğuşumda olun demedim” yazmıştım.
Hapishanede nasıl zorluklarla karşılaştın?
Sezin tutuklandığında ben revirde çalışıyordum. Sezin’in avukatım olduğunu bildikleri için o muayeneye gelmek istediğinde almıyorlardı. Sonra bu gerekçe ile revirden çıkarıldım. Sarılmanın insana ne zararı var inanın halen çözmüş değilim. İnsanlara sarılıp kucaklaştığım için işten çıkarıldım. Mektuplarım da gitmemeye başladı. Mektuplarımın iade edilmesini istedim. 1 ay sonra iade edildi. Çıkmadan önce, son 3 aydır bana gelen mektuplar verilmedi.
İlk mektubunu kimden aldın?
İlk mektubumu Antalya’da yaşayan bir kadından aldım. Benim için çok kıymetlidir. Yaşlı bir kadındı ve kendi hayatından bahsetti. O ilk mektubu kimseye okumadım. Ondan sonra gelen mektupları ortak alanda okuyordum. Hatta ben tahliye olduğum zaman Mor Çatı’yı, Diren’i herkes tanıyor ve biliyordu.
Kartal’daki yerel mahkeme sana 12 yıl hapis cezası verdi ve bu kararı hem biz gazetecileri hem de seyircileri salona alarak açıkladılar. Sen bu durumu nasıl yorumladın? Karar hakkında ne düşündün?
Hem beni hem de davayı takip eden kadınları cezalandırmak istediler aslında. Ben o anda fark etmedim sizlerin içeriye girdiğini ama sonradan öğrendim. Ama ben şaşırmadım. Adil yargılamanın olmadığını biliyordum. Dolayısıyla adilce bir karar hiç beklemedim.
Avukatlarım daha ilk andan itibaren beni uyararak yargılama sürecinin zorlu geçeceğini söyledi. Ben de onların dediğini yapmaya çalıştım.
Son kertede 10 yıl hapis cezası verildi ve hapiste kaldığın süre göz önüne alınarak tahliye edildin…
Ben oradan da meşru müdafaa çıkacağına inanmıyordum. Tahliye etmelerinden mutluyum tabii ki. Emsal kararlara güveniyorum. Çünkü benim durumuma çok benzer olan ve eski tarihli ciddi emsal kararlar var. Türkiye zor bir süreç yaşıyor ama beni yargılayan insanlardan hep vicdan bekledim ve bekliyorum. Çünkü o cendereden çıkmak çok zor bir durumdu.
Tahliye kararı verildiğinde ne hissettin?
Sadece çocuklarla dışarıda hamburger yemek istedim. Benim gözümün önüne hep Miraç ve Ayetullah geldi. Çocuklarım hep yanımda durdu. Diren’in görüşe gelmesini hep çok istedim çünkü çok esprili. Bana bir hafta yetiyordu. Moral oluyordu içeride.
İçeride öyle mektuplar aldım ki kadınlardan dışarıdaki kadınların kardeşi, kızı gibi hissettim. Yönetimde olan insanlar kişileri yalnızlaştırmak isterler kolay elde edebilmek için. Yalnız olduğunda ciddi travmalar yaşıyorsun. Ama ben yanımda hep kadınları, çocuklarımı hissettim.
Avukatlarım davayı alınca daha çok yasaklama geldi. Gazete almak bile yasaklandı. Çıkalı daha 2 hafta oldu ama ben herkesten daha çok yaralıyım, bunu düşünüyorum. Halen daha çok yaralıyım.
Çıktığında Yasemin Çakal ile de görüştün. Ne hissettin?
Çok mutlu oldum. Özellikle Yasemin’in oğlu Selim’i görünce daha da mutlu oldum. Çünkü Selim daha çok küçüktü ve cezaevinde de kaldı. Yasemin de çok şey yaşamıştı. Tahliye olmasına da sevinmiştim. Şimdi de onu dışarıda görmek beni daha da mutlu etti. İçerideki kadınları dışarıda görmeyi çok isterim.
Dışarıda ve seninle benzer durumda olan kadınlara ne söylemek istersin?
Ben bu kadın dayanışmasını önceden bilmiyordum. Öğrenmeseydim bu noktaya gelir miydim, hiç sanmıyorum. Kadınların çok büyük emeği var. Benim gibi son raddeye kadar beklemeyin. Kendiniz için adım atın. Kadın dayanışması ile bir şeylerin değişebileceğini bilin. Ben denedim ve gördüm. Cezaevinde benim gibi nedenlerle gelenler çok var. Ama kadın dayanışması ile davalara bakan kadınlar, içerideki kadının siyasi görüşüne, giyimine, kuşamına hiç bakmazlar bakmadılar da. Nevin’de ben de türbanlı insanlarız ama kadınlar hep arkamızda durdu. Bir kadını yaşatma üzerinden bir dayanışma kuruluyor burada.
Söyleşi: Gül Gündüz