Rusya, AKP’nin Suriye’de yeniden ABD’yle birlikte oyun kurmasının kabul edilebilir bir gelişme olmadığını İdlip üzerinden mesaj vererek gösteriyor
Uzun zamandır beklenen İdlip taarruzu 6 Mayıs’ta başladı. Rusların hava desteğiyle Suriye ordusu ve müttefikleri, İdlip’in güneyinden ilerleyişe geçti ve bazı stratejik noktaları kontrol altına aldı.
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Bu durum, malum sonu bir müddet daha ertelemek isteyen Saray-AKP iktidarının hesaplarını bozdu. Meselenin iktidar boyutuna geçmeden önce, “çarşamba”yı açmakta fayda var.
AKP İdlip yükümlülüklerini yerine getiremedi: “Silahsızlandırılmış bölge” ilan edilen alanlardan ne ağır silahlar ne de cihatçı gruplar çıkarıldı. “2018’in sonuna kadar” diye mühlet verilen M4 (Lazkiye-Halep) ve M5 (Halep-Şam) otoyollarının trafiğe açılması şöyle dursun, Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) bu alanları iyice bloke ederek tahkimatını sürdürdü. Ayrıca Rus hava üssü Hmeymim’i hedef alan saldırılarını artırdı. Hal böyle olunca Rusya ve Suriye savaş uçakları, mart ayı ortalarından itibaren İdlip’te hava saldırılarına başladılar.
Tahran ve Şam’ın “Türkiye’ye Suriye topraklarında daha fazla alan açmama” itirazlarına rağmen Moskova, yanına çektiği AKP’yle pazarlıklar üzerinden süreci sürdürmeyi tercih ediyor. Burada pek tabii hem S-400, Akkuyu ve Türk Akımı gibi stratejik anlaşmaların devamlılığı hem de Türkiye’nin ABD/NATO’yla olan krizini derinleştirme gibi öncelikler söz konusu.
Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 8 Nisan’daki Moskova görüşmesinin ardından İdlip’e yönelik bombardıman bir nebze azaltıldı. Ayrıca bu görüşmeden iki gün sonra AKP’ye bir de Tel Rıfat jesti yapıldı ve buradaki Rus askerleri bölgeden tamamen çekildi. Uzun süredir iç politikayı etkileyecek yeni bir operasyon hesabı yapan iktidarın iştahını kabartan bu bölge, Afrin’in doğusunda yer alıyor ve YPG kontrolünde bulunuyor.
Bu iki gelişme, Ankara’nın Kremlin nezdinde kredisinin sürdüğüne işaret idi. Ancak…
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey bu yıl üçüncü kez Ankara’ya geldi; 29 Nisan-2 Mayıs tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın başkanlığındaki heyetle bir araya geldi. Görüşmede ana gündem, Fırat’ın doğusunda kurulması planlanan “güvenli bölge”ydi. Washington için Türkiye’nin bu plana kısmen de olsa dahil edilmesi, S-400 krizinin aşılmasında kilit rol oynayabilir. Diğer yandan AKP de bu pazarlıkta istekli bir görüntü vermekten geri durmuyor. Örneğin Jeffrey’le görüşmelerin olduğu gün, Abdullah Öcalan ile avukatlarının görüşmesine izin verebiliyor.
Ancak AKP ile Suriyeli Kürtler arasında mekik dokuyan ABD’li yetkililerin, bu arabuluculuk girişimlerinden sonuç çıkması mevcut şartlarda zor görünüyor.
Barzani medyası, Jeffrey’in Demokratik Suriye Güçleri’ne (QSD) bir miktar Türk askerinin Fırat’ın doğusuna yerleşmesini kabul etmesini içeren bir öneride bulunduğu, QSD Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin ise TSK’nin Afrin’den çekilmesi halinde bunu değerlendirebileceklerini söylediğini öne sürdü. 3 Mayıs’ta hem Abdi’den hem de PYD Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Müslim’den bunu kısmen doğrulayan açıklamalar geldi ve her iki isim de TSK ve cihatçılar Afrin’den çekilmeden bir çözümün olamayacağını belirtti. Bu noktada 6 Mayıs’ta açıklanan Öcalan’ın mesajındaki Suriye vurgusunu da aktarmakta fayda var: “İnanıyoruz ki QSD kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır.”
Bu açıklamalar, Kürtlerin Suriye’deki siyasal statülerinin ve kazanımlarının tanınmadığı koşulda Türkiye’yle bir çözüme yanaşmadıklarına işaret ediyor.
Saray-AKP iktidarının gönlünden geçenler şöyle: Tel Rıfat’tan Münbiç’e kadar olan alanda YPG’yi darmaduman edeyim ama İdlip’te “çatışmasızlık” korunsun, buraya dokunulmasın. Afrin’den Cerablus’a kadar olan bölge kontrolümde kalmaya devam etsin, ek olarak Fırat’ın doğusunda sınır hattı boyunca kurulacak “güvenli bölge”de de inisiyatif bende olsun.
Tüm bunların sağlanabildiği bir durum ne şimdi ne de ilerisi için mümkün görünüyor.
Üstelik Rusya, AKP’nin Suriye’de yeniden ABD’yle birlikte oyun kurmasının kabul edilebilir bir gelişme olmadığını İdlip üzerinden mesaj vererek gösteriyor. Taarruzdan iki gün önce Suriye topçu birlikleri, İdlip’in güneyindeki bir TSK gözlem noktasının bulunduğu bölgeyi vurdu. İki askerin yaralandığı olaydan bir gün sonra TSK gözlem noktasındaki tüm güçlerini geri çekti. Aynı günlerde Suriye ordusunun Halep’ten gönderdiği takviye birlikler de Tel Rıfat’ın güneyindeki Ahras köyüne konuşlandırıldı.
AKP’nin Suriye’de aynı anda hem Rusya’yı hem de ABD’yi idare etmesinin sürdürülebilir bir politika olmadığı yaygın bir öngörüydü. 6 Mayıs’ta başlayan İdlip taarruzu, bu öngörüyü haklı çıkaran ilk ciddi işaret oldu.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.