Kırk yıllık dostumu görmüş gibi olup, onu tam görebilmek için çırpınırım. Beni heyecanlandıran bu kişi, paylaştığım fotoğrafta yüzünün de, isminin de yarısı gözüken İsmet Demir’dir. Namı diğer Yalınayak İsmet… Belki yandaki delikanlı da Fukara Tahir’in fotoğrafını taşıyordur
Taksim’e çıkan yollar da kapatılınca, oraya gittim olmadı, buraya gittim olmadı. Ben de Teşvikiye’den Beşiktaş’a yürüyüp vapurla Kadıköy’e, Kadıköy’den de deniz otobüsüyle Bakırköy’e vardım. Tabanvaya kuvvet sahilden Özgürlük Meydanı’na, oradan iki kontrol noktasından geçerek yürüyüşçülerle birlikte Pazar Alanı’na… Bunca haksızlığa, umutsuzluğa, yoksulluğa, işsizliğe, neredeyse kesintisiz acılara rağmen birbirinden canlı, istekli, ısrarlı, umutlu, neşeli, güler yüzlü gencecik kadın işçilerle, erkeklerle, sendikalılarla, sendikasızlarla, işçilerle, işsizlerle, işleri ellerinden alınmışlarla, annelerinin ellerinden tutmuş, babalarının omuzlarına çıkmış çocuklarla, haliyle az da olsa bizim ’78 kuşağının ve bir üst kuşağın gümüş saçlılarıyla; o ömür boyu emekli olmayacak emekçileriyle, düşlerinden vazgeçmeyecek eski çocuklarla birlikte yürüdüm… Bir bayrak altında, bir slogan eşliğinde değil… Aynı gökyüzünün altında, şarkılarla, türkülerle…
Pazar Alanı, öyle bir yer ki; her yer beton. Uçsuz bucaksız dümdüz beton. Ne bir ağaç ne bir çimen ne bir yaslanacağınız, oturacağınız, elinizi kolunuzu koyabileceğiniz bir yer var. Duvarın dibinde daracık bir betona zar zor oturacak olsanız, tepenizden geçen trenle yüreğinizin ağzınıza gelmemesi mümkün değil. Herkes aynı hizada olduğu için fotoğraf çekseniz de iyi fotoğrafı yakalamanız çok zor. Pazar Alanı, bir Taksim olmadığını bilerek kucaklıyor işçileri. Bu duruma, bu dümdüz betona, bu rengarenk kalabalığa, bu adalete susamış insanlara öyle bakıyor Bakırköy Adalet Sarayı.
Alana her yeni giren korteji, alandakiler alkışlıyor, onlara yer açılıyor. Bütün işçiler yan yana duruyor, bütün işçiler birleşiyor burada. Yapı işçileri alana girdiğinde yer gök inliyor. Yere çömelip sarı baretlerini çıkarıp betona vuruyorlar; taka taka taka taka… Baretler, “İşçinin sesini duyun!” der gibiler… Slogana ne hacet; “Sömürüye, iş cinayetlerine, taşerona, eşitsizliğe son!” diyor baretler. “Kıdem tazminatıma dokunma!” diyorlar, “Kıdeminiz yetmez!” diye kafa tutuyorlar, “Çalışırken ölmek istemiyoruz!” diye haykırıyorlar!
Sonra yürekleri dağlayan beyaz tülbentli anneler alana girerken “Yaşasın 1 Mayıs”la “Bijî yek gulan” birbirine karışıyor. Bakıyorum, birinin gözlerinden yaşlar akıyor. Hepimiz bir anadan doğmadık mı?
Sonra HDP korteji geçerken CHP’nin arabasından “Korkma Bağır; Olmadı Hızır’ı Çağır” türküsü yükseliyor. Selocan’a katılmayan, türküyü avaz avaz söylemeyen kalmıyor. Boğazımda bir yumru.
“Gök gri bulut yalancı,
Kandırıp düşürse derde
Bil ki güneş var güzelim,
Her zaman olduğu bu yerde!
Korkma, bağır; olmadı Hızır’ı çağır!
Hızır senin kalbindedir,
Sen Hızır’sın be güzelim”
Sonra, İmamoğlu geliyor. “1 Mayıs’ın tadını almış bir kardeşinizim. İnşallah şehrimizde 1 Mayıs’ı doya doya özgürce mutlu bir biçimde, hep birlikte bir arada olduğumuz günlerde kutlamak dileğiyle. Hepinizi çok seviyorum. Emeğinizin karşılığını aldığınız günlerde hep birlikte olmak dileğiyle.” diyor. Pazar Alanı’nda her yer beton ama her yer umut… Bir alkıştır gidiyor… Sonrasında hep birlikte Enternasyonal okunuyor… “Enternasyonalle kurtulur insanlık!”
İki dev bez afiş var ki, önünde fotoğraf çektirmeyen kalmıyor! Biri Kaldıraç’ın ucunda Gezi Çocukları, ortasında “Biz Geziciyiz. Siz Gidici.” yazılı bez afişleri. Bir diğeri ise, Çarşı’nın bez afişi. Hani o zincirlerini kıran işçi var ya, ona siyah beyaz çubuklu tişörtü giydirdikleri afiş… Onca yol kat edip de Pazar Alanı’na gelen herkes bu afişlerin önünde barış işareti yapıp poz veriyor. Yüzlerde bir güzel gülücük, bir dolu umut.
Umudun olduğu yerde hüzün olmaz mı hiç? Umutsuzluk diz boyu olduğunda umut doğar zaten. Alanda her yerden bir tanıdık çıkar. Yok, öyle yüz yüze tanışınız değildir hiçbiri. Ömrünüzde bir kere bile görmemişsinizdir ama hepsini çok seviyorsunuzdur. Kardeşinizdirler sanki, evladınızdırlar… Size duvarlara asılmış afişlerden bakarken bulursunuz onları. Bir yanda Suruç’ta, bir yanda Ankara Garı’nda canından edilenlerin gözleri üstünüzdedir. Bir bakarım Veysel’in yemyeşil gözleri… “Hesap sordunuz mu Can Abla?” der. Elimi gülen yüzünün üstüne koyar, fotoğrafını severim hep 9 yaşındaki Veysel’in.
Ben çıkarken alana yeni giren kortejlerin birinden bir delikanlının kollarını iyice yukarı kaldırıp taşıdığı mukavvanın üstüne yapıştırdığı bir adamın fotoğrafıyla göz göze gelirim bu sefer. Yüreğimde bir telaş. Üstelik, sadece yüzünün yarısını görürüm adamın. Ama bu bile yeter. Kırk yıllık dostumu görmüş gibi olup, onu tam görebilmek için çırpınırım. Beni heyecanlandıran bu kişi, paylaştığım fotoğrafta yüzünün de, isminin de yarısı gözüken İsmet Demir’dir. Namı diğer Yalınayak İsmet… Belki yandaki delikanlı da Fukara Tahir’in fotoğrafını taşıyordur. Fotoğrafı görmesem de eminim.
İsmet Demir, 3 Mayıs 1962’de Türkiye Yapı İşçileri Federasyonu Başkanı Tahir Öztürk’ün yani Fukara Tahir’in örgütlediği Açlar Yürüyüşü’nde Ankara’da Ulus’tan; Rüzgârlı Sokak’tan başlayıp beş bin işsizle birlikte Meclis’e yalınayak yürüdüğü için “Yalınayak İsmet” adını alır. Ankara sonrasında Ereğli Demir Çelik’te, Aliağa’da mücadelesini sürdüren Yapı İşçileri Sendikası’nın başkanı, efsane işçi lideri İsmet Demir… Bu yıl içinde Ayrıntı Yayınları‘ndan çıkacak kitabım Ereğli İşçi Hikâyeleri‘nde yazdığım İsmet Demir, Fukara Tahir, Necmettin Giritlioğlu… İşçiler tanıyorlar mı onları?
Peki Necmettin Giritlioğlu nerede? Tam alandan çıkarken cız ediyor yüreğim. Necmettin Giritlioğlu’nu arıyor gözlerim. Ereğli Demir Çelik’ten sonra gittiği Aliağa’da daha 26 yaşında 22 Ağustos 1970’de Aliağa Rafinesi İnşaatı grevinin ilk günü öldürülen Yapı İşçileri Sendikası’nın Genel Başkanı. Yaşamasına izin verilmeyen, güzel kalpli, öfkesi çocuklar gibi şen, bereketli bir ağaç gibi her bir dalını işçiye uzatmış, hayatı boyunca en güzel şeyi yapmış; direnmiş, tertemiz, apaydınlık Necmettin…
Başkaları taşısın diye beklemek niye? 2020’nin 1 Mayıs’ında Necmettin Giritlioğlu’nun fotoğrafıyla alanda olacağım. Dilerim Taksim’de. Ve hep beraber.
*
(Meraklısına: Kitabımda yer alacak hikâyeyi önceden okumak, Necmettin Giritlioğlu’na merhaba demek için: https://t24.com.tr/haber/benim-ofkem-cocuklar-gibi-sen-necmettin-giritlioglu,423200?fbclid=IwAR30pxyTb4xx1BULzw4hbrmFjqe7axzWrj_PFij4Nokdl2cvyG8uG4OrmII
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.