Notre Dame yanarken aynı gün açığa çıkan bir istihbarat raporunun ortaya koyduğu üzere Fransız silahları dünyanın başka köşelerinde yüzlerce tarihi binayı yok ediyor, enkaz altında kalan insan bedenlerinden beslenen köpek sürüleri 21. yüzyılda binlerce insana kuduz dehşetini yaşatıyordu
Avrupa merkezci düşünce Paris’te sekiz asırlık bir kilisenin yanması ile bizleri üzüntü haberlerine, röportajlarına esir ederken düşünmemiz için yeterli zaman da bırakıyordu. İster istemez sekiz, on, on beş, hatta on dokuz asırlık tarihi yapıların, şehirlerin yine Avrupalılar tarafından ya da Avrupalıların katkılarıyla yok edilişinin gözlerimizin önünde belirmesi kaçınılmazdı.
Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da ve son olarak Yemen’de yerle bir edilen tarihi yapıların yanında insanların sokaklarda, çadırlarda yaşamaya zorlayan bombardımanlarla evsiz barksız bırakılması haberlerde bir zafer olarak servis edildi. Ve halen bu durumda olan insanlara saldırıların devam ettiği, hastalıkların, açlığın kol gezdiği, insanların ölüme mahkûm edildiği bir zaman diliminde Notre Dame yandı.
Ben bu manzaraya Avrupa toplumundaki ikiyüzlülüğün daniskası derim. İnsanlar kilisesiz yaşayabilirler, evsiz barksız, yiyeceksiz ve en basit ölümcül salgınlarla hastanesiz, okulsuz yaşayamazlar. Kiliseleri tekrar onarabilirsiniz ama savaş ortamında yıllarca yıpratılan insanların travmasının giderilmesi imkansızdır. Sakat kalan binlerce insanın eski sağlığına ulaşması imkansızdır. Ölen milyonlarca insanın geri gelmesi de…
Avrupalının kurduğu medeniyetin harcında milyonlarca insanın kanı var. Kuzey ve Güney Amerika’da, Afrika’nın hemen hemen tüm ülkelerinde, Asya’da, Ortadoğu’da.
Sosyal medyada Notre Dame ile ilgili paylaşılan haberleri, Yemen haberleri ile bir karşılaştırın. Sadece sayısal bir karşılaştırma bile Avrupa merkezci düşüncenin kendisini sol ya da sosyal demokrat olarak tanımlayanları bile kendi kuyusuna nasıl düşürdüğünü gözler önüne serecektir. Birilerinin acısını paylaşırken diğerlerini görmezden gelmek de nedir?
Notre Dame’ın yandığı gün olan 15 Nisan 2019’de Fransız devletinin gizli belgeleri yayımlandı. Fransız hükümetleri (hangisi olursa olsun) Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne sattıkları silahların Yemen savaşında kullanılmadığını iddia ediyorlardı. Yayımlanan belgeler ise bunun tam tersine dört yıldır özellikle de bu silahların kullanıldığını ve hükümetlerin bundan haberdar olduğunu kanıtlıyordu.
Silahları sat ama Yemen’de kullanılmadığını iddia et. Peki Yemen’de değilse nerede kullanılıyor bu silahlar? Irak ve Suriye’de de değil… Suudiler ve Emirlikler bilmediğimiz gizli bir savaşı mı sürdürüyor yoksa.
Araştırmacı gazeteciler bu belgeleri bir dosyada toplayarak https://disclose.ngo adresindeki yeni bir platformda yayımladılar. Gizlilik damgası taşıyan Fransız askeri gizli sevisi Direction du Renseignement Militaire (DRM) tarafından hazırlanmış Eylül 2018 tarihli 15 sayfalık rapor kirli savaşın gizlenen yönlerini ortaya koyuyor. Rapor 2015 yılından yani Yemen savaşının başından beri Fransa’nın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne sattığı silahların nerelerde kullanıldığını anlatıyor. Bu rapor Ekim 2018 de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a iletilmiş. Her ne kadar bu iddialar Macron hükümeti tarafından reddedilse de kendi gizli servisi hükümet gibi düşünmüyor.
Bir yanda bir hata sonucu yanan bir kilise öbür yanda bilerek yok edilen bir kültür, bir tarih ve yüzbinlerce insan. Bir yanda ahlaki söylemler diğer yanda ölüm çığlıklarına karışan silah satışları.
Fransız hükümetinin “Bu silahlar savaş suçlarında kullanılmıyor” yalanları batıda sevilerek yayılırken, yalan söylediklerinin üstü örtülmeye çalışılıyor. Almanya birkaç hafta önce Suudi Arabistan’a silah satışlarına izin verdi. Aslında Suudi Arabistan’a silah satışlarını durdurmuşlardı. Şimdi uydurdukları kılıf ise montajı tam bitmemiş silahları Fransız şirketlerine devretmek! Onlar da montajı bitirip satışı tamamlayacak. Yani kazan-kazan olayı. Alman sanayisi böylelikle kendi koyduğu yasağı delecek ve sorumluluğu Fransızlara yükleyecek. Fransız hükümeti de silahların sadece savunma için kullanıldığı yalanını tekrarlayacak. Sanki Suudi Arabistan’a saldıran birileri varmış gibi…
Bu silahlar açlık çeken 7 milyonun üzerinde insanın yaşadığı, uluslararası insani yardımların dahi bloke edildiği, salgın hastalıkların önüne geçilemediği, temiz suya ulaşımın imkansız olduğu Yemen’e karşı kullanılacak.
Bu arada, her saldırı sonunda ölen insanların cesetlerini dahi kaldıramayan bir ülkede kuduz köpeklerin insanları yemeye başlamış olmasından bahseden kimse olmayacak.
Yıkılan binaların altında kalan insanlar, gerekli araç ve gereç olmadığından ve patlamayan bombalar büyük tehlike oluşturduğu için enkazdan çıkarılamıyor, cesetler ortalıkta kalıyor. Cesetleri yiyen kuduz köpekler yiyecek sıkıntısı olmadığından ve daha fazla üredikleri için Yemen’in hemen hemen her yerinde insanlara saldırmaya başladılar. Şehirlerde az sayıdaki hastanede kuduz tedavisi zor şartlarda da olsa mümkünken, taşrada insanlar ölüme mahkûm ediliyor. Sadece Sana’da günde 60 kişi kuduz yarası ile hastaneye başvuruyor. Oksijenli su ile tedavi gören insanların yaşama şansı yüksekken, çabuk tedavi olamayanların ölüm oranı nerdeyse yüzde 100. İnsan etinin tadını almış köpekler artık insanlardan korkmuyor ve her fırsatta saldırıyorlar ve bu da hastalığın daha çok yayılmasına sebep oluyor.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından sürdürülen deniz ve hava yolu kuşatması ülkeye yiyecek maddelerinin ve ilaçların girmesini engelliyor.
Kendisi ile yapılan röportajda Dr Al Jomhouri 10 binin üzerinde insanın kuduz hastalığına kapıldığını, bunlardan 3 bini aşkın kişinin Sana’da yaşadığını ve burada kısa sürede 56 kişinin öldüğünü söylüyor.
Sana dışında yasayan insanların tedavisi ise imkânsız gözüküyor. Normal şartlarda bu hastalık çabuk tedavi edilebiliyor. Ama Yemen’de ne normal ki?
Kuduz hastalığının günümüzde bile önüne geçilememesinin sebebi Amerika, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin silah satışlarından para kazanma hırsı, emperyalist rekabet hesapları…
Yemen savaşı ile Avrupa’nın savaş suçlarına bir yenisi ekleniyor.
Bu savaş suçunu işleyenlerin Notre Dame çığlıkları ve söz verilen 1 milyar avroya yakın bağışlar ile kaç bin insanın hayatı kurtulur, kaç hasta tedavi edilebilir, kaç çocuk okutulur, kaç kilise onarılır…
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.