İktidarın en güçlü olduğu anın aynı zamanda tasfiyenin en yakın olduğu an olduğunu unutmamak gerekir. 31 Mart 2019 günü, seçmen bu uyarıyı yaptı
31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde ortaya çıkan sonuç, Türkiye’nin politik geleceğini etkileyecek gibi görünüyor.
Hem politik tercihlere dayanan kutuplaşmanın hem de ekonomik ve sosyal sorunların seçmen kitlesi üzerindeki etkisinin test edilmesi bakımından bir kısım sonuçlar ortaya çıktı. Türkiye’nin stratejik bölgelerindeki değişimin gelecekte nasıl bir etki yaratacağını hesaplamak ve politik partilerin önümüzdeki süreçte buna uygun nasıl adım atabileceklerine dair olasılıkları da değerlendirmek gerekir.
Ortaya çıkan tablo özellikle iktidar bloğu için ciddi politik krizlere yol açabilecek bir süreci başlattı. Bu nedenle oy oranlarını korumuş olmakla birlikte 17 yıllık iktidar hakimiyetinin ilk kez sarsılabileceği kaygısını taşımaya başladılar. Bunun psikolojik-politik arka planı tahmin ettiğimizden çok daha sarsıcı olacaktır.
31 Mart Yerel Seçimleri’nin iktidar gücü üzerindeki yansımasını birkaç nokta da özetleyelim:
Birincisi; öncelikli olarak bir gerçeğin altını çizmekte yarar var: AKP-MHP ittifakına oy veren toplumsal kesimler, politik- ideolojik tercihlerini önemli oranda korudular. Belediye başkanlıkları için kullanılan oylarda AKP yüzde 44, MHP yüzde 7 civarında oy aldı. Bu son iki seçim oranlarına yakın bir rakamdır. Toplumun bütün kesimlerini etkileyen ekonomik kriz, işsizlik gibi faktörler de muhalefetin oylarında nispi bir artış sağladı. Bu artışın daha çok Türkiye’nin stratejik il merkezlerinde olması da son derece önemlidir. AKP ve MHP’nin oy oranlarında esasen bir düşüş olmadı ve her iki partinin oy toplamı yüzde 51 civarında. Toplumsal tabanı üzerinde belirli bir hâkimiyet sağladığını söylemek mümkün olmakla birlikte kırılmanın başladığını görebiliyoruz. Bunun nesnel zemini vardı, bugün bu değişimin pratik-güncel olarak gerçekleşmenin önü açılmış oldu.
İkincisi; başkentte AKP-MHP ortak iktidar gücü var. Ancak, Türkiye’nin politik dizaynını fiilen Devlet Bahçeli yapıyor. Bu nedenle “Cumhur İttifakı”nın seçim stratejisini ‘Beka’ söylemiyle Bahçeli belirlemiş oldu. Beka söylemi üzerinden toplumun alt katmanları arasında ideolojik-politik bir saflaşma yaratma stratejisi izlendi. Ayrıca, muhalefet güçlerinin adayları, bazen doğrudan bazen dolaylı olarak tehdit edildiler. Psikolojik savaş üzerinden sonuç almaya çalışarak geçmiş seçim süreçlerinde olduğu gibi mutlak bir egemenlik kurmaya çalıştılar. Ancak devlet ve medya gücünü sınırsızca kullanmanın bazen tersten bir etki yaratabileceğini gördük. Bu seçimde, sokak çalışmasında uzmanlaşmış olan AKP’nin sokağın yaşamına ve diline yabancılaştığını da ortaya çıkarttı.
Üçüncüsü; AKP-MHP iktidar gücünün politik başkent Ankara’yı, ekonomik başkent İstanbul’u kaybetmesi, “asla yenilmez, kaybetmez, kaybetse de vermez” gibi söylemlerin geçersiz olduğunu gösterdi. Muhalefet güçlerine yeni bir güven sağladı, belki de ilk kez iktidar güçlerinin kaybedebileceklerine inanmaya başladılar. Bu da muhalefetin tabanında daha ciddi bir güvenin oluşmasına, AKP-MHP tabanında ise bir güvensizliğe yol açtı denebilir. Ayrıca, özellikle Ankara ve İstanbul’un belediye başkanlıklarının muhalefetin eline geçmiş olması, iktidar bloğunun geleceğini olumsuz yönde etkileyecek yeni bir sürecin başlangıcı olması nedeniyle özellikle İstanbul’da itirazlar yoğunlaştı. İstanbul’un kaybedilmesinin hem politik hem ekonomik açıdan (özellikle rant paylaşımı açısından) önemli sorunlar yaratacağı açıktır.
Dördüncüsü, Türkiye seçmen kitlesinin yüzde 32’sini oluşturan İstanbul-Ankara-İzmir gibi stratejik üç ilin muhalefete yani CHP’ye geçmesi, AKP’nin hem içte hem de uluslararası alandaki psikolojik gücünü önemli oranda kırdı. AKP’nin Türkiye’nin ekonomik-politik ve toplumsal dinamiğini oluşturan 3 ili kaybetmesi, bugün psikolojik bir yenilginin ötesinde, önümüzdeki süreçte yaşanacak politik yenilginin önünü de açmış oldu. Bu nedenle AKP’nin İstanbul’da sonuçları kendi lehine değiştirme çabası klasik bir itirazın ötesinde stratejik açıdan oldukça önemsediği bir mevziyi yitirmemek için gösterilen bir çabadır.
Beşincisi, Hatay, Mersin, Adana, Antalya, Muğla, Aydın, İzmir, Tekirdağ ve Çanakkale gibi illerde CHP’nin kazanmış olması AKP’nin Akdeniz, Ege ve hatta Marmara havzasında önemli bir güç kaybına yol açtı. Bu bölgelerde, kaybetmeye devam edecektir. İç Anadolu’da MHP ve CHP’nin AKP’nin elinde olan birçok belediyeyi almış olması da AKP’nin ekinlik alanının bölgelere yayılarak daralacağının işaretlerini veriyor.
AKP, Akdeniz ve Marmara bölgesinde laik kesimlerde beklediği desteği göremedi. İç Anadolu ve Karadeniz’de milliyetçi-İslamcı muhafazakâr kesimlerde belirli bir kopuş yaşanmaya başladı. Metropollerde muhafazakâr Kürt seçmen kitlesinin vermiş olduğu desteğin mutlak olmadığı görüldü. Kendi sosyolojik tabanı, AKP iktidarını ilk kez ciddi düzeyde sorgulamaya başladı, itirazlarını yükseltti.
Altıncısı, iktidar bloğunun açık ve kapalı bir şekilde saldırgan ve tehdit içerikli bir dil kullanmasının karşısında farklı politik ve ideolojik kimliklere ve değerlere sahip muhalefetin bütünleşerek iktidar bloğu karşısında fiilen örgütlü bir güç haline gelmesi, seçim sonuçlarını ciddi ölçüde etkiledi. Aynı zamanda toplumun, bu tür tehdit içerikli açıklamalara refleks göstererek karşı tutum aldığını ortaya kondu.
Yedincisi, iktidar bloğu, HDP’yi “terör örgütleriyle ilişki içinde olduğu” iddiasıyla seçim çalışmaları boyunca hedef gösterdi. CHP ve İYİ Parti’nin HDP ile ittifak yaptığı iddialarını sürekli gündemde tuttu. Mansur Yavaş başta olmak üzere çok sayıda adayı hedef tahtasına oturttu. Bunlara rağmen Ankara’da ve İstanbul’da CHP merkezli muhalefet güçleri kazandı. İktidarın bu tür söylemlerinin beklenen etkiyi göstermediği anlaşıldı. Aynı zamanda özellikle CHP’nin HDP ile ittifak yapmasının sanıldığı gibi ‘korkutucu’ sonuçlar doğurmayacağı, tersine CHP tabanında pozitif bir etki yarattığı görüldü. Örneğin Esenyurt’ta ve Küçükçekmece’de HDP’ye oy veren seçmen kitlesinin tercihi, ilçe ve büyükşehir belediye başkanlığını ciddi oranda etkiledi, hatta belirleyici oldu denebilir.
Sekizincisi, iktidar bloğunun seçim stratejisinde ciddi hatalar yapmasının ötesinde geçmişten farklı olarak toplumun alt katmanlarından koptuğu çok daha net olarak görüldü. Buna karşılık özellikle İstanbul’da İmamoğlu’nun gösterişli olmayan seçim çalışmalarında ısrarla toplumun alt dinamikleriyle kurduğu bağın seçim sonuçlarını pozitif olarak etkilediğini söylemek gerekir.
Dokuzuncusu, iktidarın 3 stratejik ilde kaybetmesi, önümüzdeki aylarda ‘yeni’ politik odakların oluşmasına bir gerekçe hazırladı. Bu odakların kimler tarafından kurulacağı ve bunların ne kadar etkili olacağından bağımsız olarak, ekonomik ve politik krizlere ve toplumsal sorunların artmasına bağlı olarak ‘yeni’ alternatiflerin ortaya çıkması kaçınılmaz olarak gündemimize gelecektir.
Onuncusu, Cumhur İttifakının galibi MHP oldu denebilir. Son birkaç seçime baktığımızda ciddiye alınabilir bir emek sarf etmeden, başarılı bir şekilde seçimden galip çıkan parti MHP oldu. AKP’yi aktif olarak desteklerken AKP’den 8 tane belediyeyi aldı. Bu nedenle AKP’yi etkisizleştirme planı belki de MHP üzerinden planlanıyor. Bahçeli bir bakıma iktidarın politik yol haritasını çizerek Erdoğan’a yön veriyor. Bu durum önümüzdeki süreçte, AKP’nin politik geleceği üzerinde çok daha ciddi bir etki yaratacak gibi görünüyor.
Bahçeli’nin Erdoğan ile kurduğu ittifakın, AKP oylarının MHP’ye yönelmesini sağladığı çok net olarak görülüyor. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde MHP, AKP’nin elindeki belediyeleri aldı. Diğer yandan AKP, iktidarda kalmak için MHP’ye mutlak olarak ihtiyaç duymaya devam edecektir. MHP’nin belirlediği stratejiye uygun davranmak zorunda kalacaktır. Kaybeden AKP’ye karşılık kazanmaya devam eden MHP var. AKP için bir açmaz haline gelen bu durum nasıl alışacak? AKP içinde ciddi olarak konuşulmaya devam edecek.
AKP, iktidarda kalmak için devletin bütün gücünü ve olanaklarını kullanarak belirlediği politik stratejiden vazgeçmez, toplumsal dengeleri doğru okumaz ve ona uygun “yeni” demokratikleşme eksenli politik kararları ve ekonomik yönelimleri uygulamaya koymadığı takdirde hem uluslararası alanda hem de içerde çok daha fazla güç kaybedecektir.
İktidarın en güçlü olduğu anın aynı zamanda tasfiyenin en yakın olduğu an olduğunu unutmamak gerekir. 31 Mart 2019 günü, seçmen bu uyarıyı yaptı.
İstanbul seçim sonuçlarına bu düzeyde itiraz etmek iktidar bloğunun Türkiye genelinde kaybedeceğini anladığını gösteriyor. Hukuksal normları son sınırına kadar zorlayarak İstanbul’u almaya çalışmak, seçmenin gözünde AKP için politik yenilgiler döneminin başladığı anlamına gelir. Artık geriye dönüş olmaz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.