Çevreyi kirleten, mahveden suçlanmazken, suçsuz kalırken çevreyi koruyanlar neden hemen “terörist” ilan edilmektedir?
Son zamanlarda özellikle hayvanları koruma adına ve çevreye sanayinin ve çok uluslu şirketlerin verdiği zarara karşı çevreyi koruma adına eylem yapan grup ya da “aktivistler”den (eylemcilerden) çok söz edildiğini duyuyoruz.
Kimileri “yeşil terör” de diyor. “Ekoterör”den söz ediliyor.
“21. yüzyılın tehlikesi” deniyor ya da bu algı yaratılıyor.
David C. Rapoport ise ekoterörü 5. dalga terör olarak ele alıyor. Ona göre ilk dört terör dalgası sırasıyla anarşist terör, sömürgecilik karşıtı terör, yeni sol terör ve dinsel cihatçı terör.
COP’21 zirvesinde (2015 İklim Zirvesi bu yıl Polonya’da Katoviçe kentinde COP24 düzenlenmekte) aktivistler evde göz hapsinde tutulur, gösteriler yasaklanır.
Önümüzdeki yıllarda daha çok artacağı söyleniyor. Çevreye zarar veren politikalar nedeniyle kimileri öfkeden kızarmayıp “yeşillenmektedirler” ve haksız da değillerdir.
Sistemin ekolojik eleştirisini yapmayı “terör” olarak nitelemek ne derece doğrudur? Çevre adına düzenlenen her gösteri ve eylemi “ekoterör” olarak adlandırmak doğru mudur? Her çevre hareketi için (özellikle barışçıl olanlar) terör sözcüğünü kullanmak hareketin değerini düşürmek için midir? Çevre adına yapılan siyasi bir muhalefet eylemini suçlu göstermek için terör sözcüğü kullanılmalı mı (ya da kullanılıyor mu)? Sivil itaatsizlik ile terörist taktik arasında yer alan eylemler midir? Çevrede yaratılan “pis yaralar” için bazen acil ve az çok önleyici çözüm bulmaya çalışmak ekoterör olabilir mi?
Bu arada “ekoterör” ile “biyoterör” arasında ayrım yapmak önemlidir ve karıştırılmamalıdır. Biyoterör olayında biyolojik silahlar devlet ya da terör grupları tarafından özellikle halka karşı kullanılır.
O halde, olaylara göz atıp yanıt aramaya çalışalım.
Çevre sorunlarının ve çevreci gruplar ile siyasi iktidar arasında gerilimin arttığı son 50 yılda, özellikle Anglo-Sakson ülkelerinde ve özellikle hayvan haklarını korumaya yönelik çevreci grupların eylemlerinin arttığını da görüyoruz. 1970’li yıllarda İngiltere ve ABD’de başlayan hareketler daha sonra tüm dünyaya yayılır.
Bu hareketlere koşut olarak da çevreci hareketlerle ilgili romanlarda piyasaya sürülür. Tom Clancy’nin Rainbow Six (1998) romanı ya da J. Christophe Ruffin’in Le Parfum D’Adam (2007) adlı romanı “ekoterör”den söz eder.
Ayrıca filmleri ve TV’deki belgeselleri unutmayalım.
Çevreci gruplardan en önemlisi ABD kökenli Animal Liberation Front olup 1990 yılından beri hayvanları koruma adına bin 200 kadar eylem yapar ve ekonomiye verdiği zarar 110 milyon dolardır. Hunt Saboters Association avcıları rahatsız eder, zarar vermeye çalışır. Bunlar gibi daha birçok çevreci grup, başta hayvan hakları olmak üzere eylemler düzenlerler: Stop Hunting Animal Cruelty, Arissa3, Animal Rights Militia, Direct Action Front, Vegan Dumpster Militia, Sea Shephard Conservation Society. Greenpeace‘de bu gruplar içinde yer alır.
Nükleer karşıtı gruplar nükleer santraller üzerinde insansız hava araçları uçurarak güvenliğin yeterli olmadığını göstermek isterler. Ormanları korumak isteyenler ağaçlara çivi çakarak (spiking) hızarların çalışmasını engellerler.
Kozmetik, ilaç sanayinin laboratuvarlarında hayvanların kullanmasını protesto ederek bu firmalara karşı eylemler düzenlenir.
Yeni Zelanda’da yabani hayvanları denetlemek için zehir kullanılmasına karar verilince çevreci grup çocuk sütlerini zehirleyeceğini bildirir.
İtalyan anarşist grup İl Silvestre nano ve biyoteknolojiye karşı eylemler düzenler ve İsviçre’nin Zürih kentinde IBM’in açacağı merkeze saldırıya niyetlenir.
ABD’de gazeteci kaçırılır ve sırtına ALF dövmesi yazılır.
Fransa’da havaalanı yapılmasına karşı ZAD’istler (bölge işgalcileri) inşaat yapılacak bölgeyi işgal ederek bölgede yaşamaya çalışırlar. Yine aynı ülkede hayvanlara verdikleri eziyet nedeniyle mezbaha ateşe verilir.
2002 yılında Danimarkalı siyasetçi Pym Fortuyn hayvan haklarını savunan bir aktivist tarafından öldürülür.
Çevreye zarar veren özel-kamu kuruluşlarının bilgisayarlarına “korsan” giriş yaparak sistemlerini bozarlar.
Çevre karşıtı şirketlerin binalarının camları kırılır, duvarlarına yazılar yazılır. Tehdit, korku iletileri yollanır.
Çevre adına yapılan gösteriler dışında “şiddet” kullanılan kimi olaylardan söz ediyoruz.
Örnekleri artırabiliriz. Genelde çevreci grupları üç grupta toplayabiliriz.
Kuşkusuz bu gruplar arasında kesin bir ayrım olmayıp her gösteri ve eylemde az çok birlikte hareket ederler.
Bu grupların özelliklerini şöyle sıralamak olanaklıdır: Hayvan hakları ön düzlemde olup eylemler içseldir yani ulusal düzlemde kalır. Uluslararası boyutu ya da bağlantısı pek yoktur. Daha çok gelişmiş ülkelerde eylemler görülür. Lideri belirsiz direniş hareketleridir. Kamu düzenini engelleme, bozma eylemleri daha çok olup eylemden çok çevre adına verilen “ileti” önemlidir.
Hedefler arasında terör boyutu yok denecek kadar azdır. Ölümcül olay hemen hemen yoktur. Gösteri, yürüyüş, mala mülke zarar verme, sabotaj, suikast, yangın gibi eylemler düzenlenir.
Sonuç olarak tanımlara gelebiliriz. Kısacası çevreyi koruma adına yapılan eylemler olup terör sözcüğünü kullanmak yerinde değildir. Çünkü bilinen terör eylemlerine (bombalı saldırı, insan öldürme, halka yönelik korku ve sindirme yaratan suikastlar vb.) benzer eylemler hemen hemen yoktur.
Ancak FBI anti-terör tanımında “ekoterör”e yer verir: “Suçsuz kurbanlara ya da mallara karşı, çevre karşıtı politikalar yüzünden ekolojik yönelimli bir grubun fiziki ya da moral şiddet kullanarak, tehdit ederek suç oluşturması…”
Fransa Ceza Hukuku 421. maddesi “ekoterör”ü tanımlar: “Atmosfere, toprağa, toprak altına ya da sulara insan, hayvan yaşamını ya da doğal ortamı tehlikeye sokacak şekilde madde koymak.”
İki tanım farklıdır. Birinci tanımda ekolojik yönelimli grupların eylemi terör olarak ele alınırken, ikinci tanımda daha çok dünyayı kirleten çok uluslu şirketler (petrolden gıda tarım, ilaç şirketlerine kadar) hedef alınmaktadır. Bunlar teröre benzer eylemlerle çevreyi katletmektedirler. Çevreyi katletmek çevrekırım suçudur ve çevre adına eylem yapan 900 kişi son 10 yılda yaşamlarını kaybetmişlerdir. 900 kişi “ekoterör”ün kurbanı değiller midir? Çevreyi kirleten, mahveden suçlanmazken, suçsuz kalırken çevreyi koruyanlar neden hemen “terörist” ilan edilmektedir?
Çevre için yapılan eylemleri terörizmle karıştırmak her iktidarın lehinedir.
İnsanlık tarihinde hangi şiddet daha çok zarar vermiştir? Devletlerin düzenlediği şiddet mi yoksa bireylerin şiddeti mi?
Çevre sorunlarının giderek arttığı ve insanlığı tehdit ettiği bir dönemde çevrenin savunulması zorunludur. Bu savunma mutlaka sorunları doğuran sistemin değiştirilmesinden geçecektir.
Kaynaklar :
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.