Seçimlerin iptal edilmesi zor ama imkânsız değil. YSK üzerinde uygulanan ağır baskılar seçimi iptal ettirebilir. Ancak böylesi bir sonucun iç politikada iktidara ciddi bir avantaj sağlamayacağı, uluslararası ilişkilerde ise çok daha ciddi sorunlara yol açacağı açıktır
31 Mart 2019 Yerel Seçimleri, yerel olmaktan çıkıp Türkiye’nin iç politik dengelerini sarsan bir seçime dönüştü. İktidarın psikolojik yenilgisinin stratejik bir yenilgiye dönüşme eğilimi ortaya çıktı. Bu nedenle İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ni kaybetmelerine rağmen elde tutmak için devletin bütün olanaklarını kullanıyorlar.
Muhalefetin ittifak ilişkilerini birkaç yönlü ele alabiliriz. Öncelikli olarak CHP ile İYİ Parti arasındaki ittifak, Türkiye’nin birçok bölgesinde etkisi gösterdi. Ankara bu stratejinin önemli bir halkası olarak ön plana çıktı. Diğer önemli ittifak ise adı konulmamış, resmiyete dökülmemiş ama patrikte çok ciddi bir karşılık bulan HDP’nin batı kentlerinde vermiş olduğu aktif destektir.
AKP-MHP ittifakı karşısında başarılı olan çok yönlü ittifakın seçim başarısını birkaç alt başlık altında özetleyebiliriz.
Birincisi, CHP, bu seçim sürecinde ilk kez, toplumun güncel sorunları üzerine kurulu bir seçim stratejisi belirledi. Toplumun alt dinamikleriyle bağ kurmayı başardı. Özellikle İmamoğlu’nun seçim stratejisinin ana hedefi sokaktaki insan oldu. Bu durumu, CHP’nin elit tabakasının uzun yıllar yabancı kaldığı seçmen kitlesiyle buluşması olarak değerlendirebiliriz.
İkincisi, CHP’nin İstanbul-Ankara ve İzmir yani Türkiye seçmen kitlesinin yüzde 32’sini oluşturan üç ili kazanmış olması, hem iktidarı çok ağır psikolojik bir yenilgiye karşı karşıya bıraktı hem de önümüzdeki süreçte CHP’nin yeni bir vizyonla toplum karşısına çıkmasının olanaklarını yarattı.
Üçüncüsü, CHP ilk kez toplumun sosyolojik gerçekliğine ve politik eğilimlerine uygun kabul edilebilir adaylarla seçmenin karşısına çıktı. Her bölgenin kendisine özgün adaylarını ön plana çıkarttı. Ankara’da milliyetçi-muhafazakâr seçmene hitap eden Yavaş, İzmir’de laik seçmenin kabullenebildiği Soyer ve İstanbul’da liberal muhafazakâr seçmenin tercihlerine yanıt verebilecek olan İmamoğlu aday gösterildi ve bu üç aday da seçimleri kazandı. Böylelikle toplumun sosyal ve politik tercihleriyle bütünleşen adaylarla başarılı olmasının pekâlâ mümkün olduğu görüldü.
Dördüncüsü, Kılıçdaroğlu, İstanbul, Ankara, Bursa, Antalya, Adana ve Mersin gibi Türkiye’nin seçmen kitlesinin yüzde 46’sını oluşturan şehirleri kazanacağını sıklıkla dile getirdi. Bursa dışında diğer illeri kazanarak ciddi bir sıçrama yaptı. Seçim stratejisini bu illerin kazanılması üzerine kurdu. Böylelikle Akdeniz ve Marmara bölgesinde CHP’nin hakim olmasının önü açılmış oldu.
Beşincisi, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Adana ve Mersin gibi illerde daha önce ilçe belediye başkanlığı yapmış olanlar adaylar, büyükşehir belediye başkan adayları olarak ön planı çıkarıldı. Bursa dışındaki belediyeler kazanıldı. Kılıçdaroğlu’nun bu planı aynı zamanda CHP’de yeni kadroları ön plana çıkarttı.
Altıncısı, CHP’nin yerel iktidarlarda göstereceği başarı, 2020 yılında yapılma olasılığı oldukça yüksek olan erken genel seçimlerdeki başarısı için bir veri olacaktır. Seçmen kitlesinin yüzde 46’sını oluşturan illerde göstereceği başarılı model, seçmen kitlesinin genel seçimlerdeki tercihini ciddi oranda etkileyecektir. Bir bakıma gelecekte CHP’yi Ankara’da hükümete taşıyacak kadroların oluşmasında önemli bir avantaj sağladı.
Yedincisi, söz konusu illerde almış olduğu başarı biçimsel olarak CHP’ye aitmiş gibi görünse de, politik arka planı oldukça farklıdır. Birçok il ve ilçede İYİ Parti’nin önemli desteği oldu. Ancak CHP’nin İstanbul, Adana, Mersin ve Antalya’da elde ettiği başarıda HDP merkezli Kürt seçmen kitlesinin çok büyük bir katkısı var. Örneğin Kürt kökenli seçmen kitlesinin aktif desteği olmasaydı, CHP, Esenyurt ve Küçükçekmece’de kazanamazdı ve Ekremoğlu’nun İstanbul’u kazanması belki de imkânsızdı.
Sekizincisi, Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanlığını tescil ettirdi. Artık pek kimse ciddi bir rakip olarak karşısına çıkmaz. İmamoğlu ise önümüzdeki süreçte Erdoğan’ın karşısına çıkabilecek potansiyel lider olarak ön plana çıktı. Kılıçdaroğlu-İmamoğlu ilişkisi CHP’de bir rekabete veya çatışmaya dönüşmez tersine birbirini tamamlayan iki lider profili ortaya çıkacaktır.
Dokuzuncusu, AKP-MHP iktidar gücünün seçim stratejisinin merkezinde HDP’nin “terörist bir örgüt olarak gösterilmesi” vardı. CHP-İYİ Parti ittifakının da terör örgütleriyle ortak çalıştıkları propagandası seçimlerin en önemli argümanlarından biri olarak kullanıldı. İktidarın psikolojik saldırısı karşısında Millet İttifakı özellikle HDP ile yan yana gelmemeye özen gösterdi. CHP adaylarının İstanbul, Antalya, Adana ve Mersin kazanmış olması tamamen Kürt seçmen kitlesinin blok oy kullanmasıyla ilişkilidir. Örneğin İstanbul’da HDP’nin oyu yüzde 12,5 civarındadır. HDP seçmen kitlesi içinden en az yüzde 10 oya tekabül eden bir toplam İmamoğlu’na oy verdi. İmamoğlu’nun almış olduğu oy yüzde 48,8 civarında olup bunun yüzde 10’luk kısmı Kürt seçmenine ait olduğuna göre, bunun dışında CHP-İYİ Parti’nin ve CHP’li olmayanların vermiş olduğu toplam oy yaklaşık yüzde 38-39’dur. CHP’nin en uçtaki ulusalcı kesimleri dahi bu gerçeğin farkında olup, Kürtlerle ittifak yapılmadan seçimleri kazanmalarının oldukça zor olduğunu görmeye başladılar. İktidarın bütün karşı psikolojik propagandasına rağmen, tabanda kurulan ittifakın politik temsilciler arasında kurulmasının da hiçbir sakıncası olmayacağı görüldü. Böylelikle CHP’nin önümüzdeki süreçte HDP ile ittifakı daha aleni yapmasının önü açılmış oldu.
Onuncusu, Her ne kadar HDP batı illerinde CHP’yi destekleme kararı almış olsa da, Kürt seçmen kitlesinin kararını etkileyen öncelikli faktör; bizzat cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Defolup gidin, Kürdistan’a gitmek istiyorsanız, Irak’ta Kürdistan var, odaya gidin” söyleminin Kürt kökenli seçmen kitlesinde yarattığı reaksiyondur. Bir diğer faktör de Selahattin Demirtaş’ın yapmış olduğu çağırının Kürt seçmen kitlesinde karşılığını bulmasıdır. Tüm bunlar dikkate alındığında, CHP’nin il genel meclisinde görülen oy oranı yüzde 31 olarak görülmesine rağmen, gerçek oranın bu rakamın altında olduğu anlaşılmaktadır.
Onbirincisi, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin kendisine özgü bir kısım ittifakları oluştu. Önümüzdeki seçimlerde mutlak olarak böyle bir ittifakın oluşacağı garanti değildir. CHP’nin yüzde 30 psikolojik sınırının üstünde bir oy oranı elde etmesi ülke genelinde stratejik bir oy olduğu anlamına gelmez. Reel durum CHP’nin oy oranının halen yüzde 24 bandında olduğunu gösteriyor. Bu nedenle önümüzdeki süreçte CHP doğru bir seçim politikası ve taktiği izlemez ve elindeki belediyelerle halkın gönlünü kazanmaz ise tekrar eski pozisyonuna dönebilir.
Meral Akşener, yerel seçimlerde ciddiye alınabilir bir sonuç almak için çok yoğun bir çaba gösterdi. Çok iddialı olduğu Balıkesir’de ve Uşak’ta çok az bir farkla kaybetti. Böylelikle hiçbir ilde belediye başkanlığını kazanamadı. Buna karşılık aynı ideolojik kökene sahip olmalarına rağmen İYİ Parti’nin rakibi durumunda olan MHP, ciddi bir çaba sarf etmeden 11 ilde belediye başkanlığını kazandı.
İYİ Parti asıl darbeyi kendi içinde aldı ve Mersin’de şansı yüksek olan belediye başkan adayının başvuru belgeleri yine kendi Mersin il yönetimi tarafından bilinçli olarak geç teslim edildi. Bu durum hem İYİ Parti’ye karşı bir güvensizliğin oluşmasına yol açtı hem de seçmen kitlesini harekete geçirmede olumsuz bir örnek olarak ön plana çıktı. Ancak Ankara’da Mansur Yavaş’ın kazanmasında politik kazanım esasen İYİ Parti hesabına yazılacaktır ve önemli bir avantaj yakaladığı söylenebilir. Ayrıca İYİ Parti, CHP ile kurduğu ittifakla iktidarın politik etki gücünün sarsılmasında önemli bir rol üstlendi. Bu iki durum, İYİ Parti’de en azında bu süreçte liderlik tartışmasının önüne geçmesini sağladı.
“İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” bakış açısı önümüzdeki sürecin ciddi politik gelişmelere yol açacağına dair bir fikir veriyor. Bu nedenle AKP-MHP ittifakı İstanbul’u CHP’ye vermemek için her türlü hukuki oyunu ve psikolojik baskıyı yaşama geçiriyor. İstanbul seçimlerini iptal etmenin ve 2 Haziran 2019 tarihinde yeniden seçime gitmenin ekonomik, politik sonuçları tahmin edilenden çok daha ağır oyacaktır. Seçimlerin iptal edilmesi zor ama imkânsız değil. YSK üzerinde uygulanan ağır baskılar seçimi iptal ettirebilir. Ancak böylesi bir sonucun iç politikada iktidara ciddi bir avantaj sağlamayacağı, uluslararası ilişkilerde ise çok daha ciddi sorunlara yol açacağı açıktır. Kırılgan ekonominin çok daha derinleşmesine ve küresel sermayenin güvensizliğinin artmasına yol açacağı kesindir. Ayrıca seçimlerin tekrarlanmasında ortaya çıkacak sonucun özellikle Erdoğan için tam bir referandum olacağı açıktır. İmamoğlu’nun mevcut oy oranını artırarak yeniden büyükşehir belediye başkanı olarak seçilme olasılığı oldukça yüksektir. Bunun bir başka anlamı, seçim ister süresinde yapılsın isterse erken seçim kararı alınsın İmamoğlu’nun Erdoğan’ın koltuğuna oturması için ciddi bir fırsat doğmuş olacaktır. Erdoğan bunu göze alır mı, bilinmez.
“İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” söylemine Ankara ve İzmir de eklenmiş oldu. Yerel iktidar ile merkezi iktidar farklılaştı. Bugünkü politik dengeler içerisinde hem iktidar hem de muhalefet erken genel seçimlere karşı olacağını söylese de 2020 yılı büyük sürprizlerle geçecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.