Spor kulüpçülüğü ve sözüm ona mali bağımsızlık ve mali zenginlik sağlayacak şirketleşmeler, Türkiye tipi anlayışın ve asalak kültürün birer tipleşmeleri olarak ortaya çıktı. Ticari sporun ticaretini beceremeyen şirketler, sporu da kendileri gibi bitirdiler. Ve sonunda Can Bartular bitti
Fenerbahçeli olmayabilirsiniz. Yani, başka bir kulüp ve takım taraftarı olabilirsiniz. Dahası naçizane bizim gibi herhangi bir kulüp ve takım taraftarı da olmayabilirsiniz. Çok daha önemlisi ticari futbol ile başlayan insanı metalaştırma, sporseveri müşterileştirme ve her türlü kirliliğin karşısında, salt sporu ve futbolun taraftarı olmaya devam edenlerden de olabilirsiniz.
Ama hangi spor kulübünün ve takımın taraftarı olursak olalım, tarafsız veya böylesi bir spor ve futbol anlayışının karşısında olursak olalım, bu ülkenin iyi, özel, güzel tüm sporcularına saygı duymak, spor insanı olmanın erdemliliği ve nesnelliği demektir.
Hele ki bu iyi, özel, güzel ve kendine has özellikleri olan sporcular bu dünyadan göçmüşler ise, onları en iyi bir şekilde yad etmeyi bilmek, önce insan olmanın sonrada sporsever olmanın gereklerinden olsa gerektir.
Bu ülkenin her coğrafyasında yaşamış ve yaşayan insanları, her alanda yararlı olmuş insanları bizim için sevgiyi ve saygıyı hak eden insanlarıdırlar. Tıpkı Zeki Rıza Sporeller, Metin Oktaylar, Baba Hakkılar, Lefter Küçükandonyadisler, B. Necatiler, Fethiler, Ruhi Sarıalpler, Yaşar Erkanlar, Gazanfer Bilgeler, Veli Ballılar, Yasemin Dalkılıçlar, Göksu Üçtaş Şanlılar, İlke Özyükseller, Deniz Selin Ünlüdağlar ve daha yüzlerce spor insanlarında olduğu gibi…
Can Bartu, günümüzün genç ve hatta orta yaşlı nesillerince pek bilinmeyen özel sporculardan birisiydi. Öyle özeldi ki, yurtdışında futbol oynamaya ilk davet edilen ve bunu gerçekleştiren futbolcularımızdandı. 1961’de, İtalya’nın Fiorentina takımına transfer olan Bartu, 1962’de Venezia takımında, 1964’de de Lazio’da oynadı. Sadece oynamadı, bulunduğu yerlerde saygın bir futbol ve spor insanı da oldu. Üstelik bunu gerçekleştirirken yakın tarihimizdeki ve günümüzdeki bazı futbolcuların menajerlik, sponsorluk ve birtakım finans çevrelerinin çıkar ilişkileri ve marifetleri sonucu değil, sadece yeteneği sayesinde gerçekleştirenlerdendi.
Can Bartu’nun 1969 yılında Metin Oktay’ın Galatasaray-Fenerbahçe takımları arasında oynanan jübilesinde, müsabakaya kısa süreliğine Galatasaray formasını giyerek, Metin Oktay’ın da aynı şekilde Fenerbahçe forması giyerek çıkmaları, bugün hâlâ tarihsel bir anekdot olarak kullanılıyorsa, bu onların sporcu nitelikleri ile de ilgili bir gösterge olsa gerektir.
Evet… Can Bartu çok özel bir futbolcuydu. Ama sadece futbolcu değildi; sporcuydu…
Bakınız, Can Bartu 24 Mart 1957 tarihinde, gündüz futbolda Fenerbahçe’nin Beşiktaş’ı 4-2 yendiği maçta 2 gol atmış, aynı günün akşamı da Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı 82-50 yendiği basketbol maçında 32 sayı kaydetmiş komple bir sporcuydu. Bu çok fazla örneği olan bir durum değildir.
Bu ülke, her zaman iyi ve özellikli sporcuları olan ve bunu sağlamayı başarabilmiş bir ülkedir. Kanıtları ise spor tarihine bakıldığında anlaşılabilecek kadar çoktur. Futbolundan, basketboluna, atletizminden, güreşine, yüzmesinden, eskrimine, cimnastiğinden biniciliğine kadar ve daha birçok spor dalında durum aynen böyledir.
Ama ne olduysa kendimize güvenmeyi, kendimizden olana değer vermemeyi, planlı ve sistematik çalışmayı unutturdular bize. Ve bizi kopya çekmeye, hazırdan yemeye yönelttiler. İşin içine başka şeyler soktular.
Şimdi artık sözde imkanlar daha çok. Ama o imkanlardan yararlanamayan sayısı arttı. Sözde daha büyüdük. Ama o büyümeden payını alamayanlar da arttı. Çoğunluk olarak daha çok muhtaç hale geldik. Spor alanında da her türlü potansiyele karşı spordan yararlanan kişi sayısı oransal olarak artmadı. Sporu bir iş ve meslek olarak edinme ve geliştirme olanakları, ilgili kurum ve birimlerin siyasal tercihlerine ve tasarruflarına bırakıldı. Spor sistematik ve kamucu işleyişe sahip devlet politikası olmaktan çıkarıldı. Ülkede kimi coğrafyalarda beden eğitimi ve spor dersleri ve aktiviteleri, okul ve kulüp ölçeğinde gerçekleştirilemez hale geldi.
Sporu bir yaşan biçimi olarak benimseme kültürü gelişmedi. Çünkü spor ile bizzat ilgilenen nüfus sayısı, hiçbir şekilde artan nüfus sayısına oranla uyumlu şekilde ilerlemedi. Dahası üst düzey anlamda spor verimliliği, uluslararası ölçekte olması gereken düzeyde gelişmedi. Spor kulüpçülüğü ve sözüm ona mali bağımsızlık ve mali zenginlik sağlayacak şirketleşmeler, Türkiye tipi anlayışın ve asalak kültürün birer tipleşmeleri olarak ortaya çıktı. Ticari sporun ticaretini beceremeyen şirketler, sporu da kendileri gibi bitirdiler.
Ve sonunda Can Bartular bitti.
Ve şimdi son ve tek Can Bartu da gitti.
Işıklar içinde uyusun.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.