Şimdi bu yanlışlardan ve deyim yerindeyse kötülüklerden geriye dönülüyormuş gibi yapılarak, ilkokula başlama yaşının 69 ay olarak belirlenmiş veya belirlenecek olması tek başına asla yeterli olamayacaktır. Çünkü bu düzenlemenin gerekçesi, ana sınıfı ve birinci sınıf çağ nüfuslarının birbirinin içine girmesinin yol açtığı karışıklıkların önüne geçme ve çağ nüfuslarını net olarak ayırma şeklinde açıklamaktadır. Oysa iş bu kadar basit değil
Bilineceği üzere 2012-2013 eğitim dönemi itibari ile uygulanmasına karar verilen yeni eğitim sistemine göre eğitim süreci ve yapısı 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul ve 4 yıl lise olmak üzere kesintili olarak 12 yıl olarak düzenlenmiş, ilkokula başlama yaşı da 60 aya (5 yaşa) çekilmişti.
İlkokula başlama yaşı ile ilgili sürece özetle bakacak olursak; 2012-2013 öğretim yılındaki ilk yıl uygulamaları özellikle 60-66 aylık çocukların gelişim düzeylerinin ilkokul birinci sınıfın gereklerini yerine getirmeye uygun olmadığı yaşayarak görülmüş, 2013-2014 eğitim yılından itibaren daha esnek bir düzenlemeye gidilmişti. Söz konusu bu düzenlemeye göre, 60-66 aylık çocukların ilkokullara başlatılması veya başlatılmaması tamamen ebeveyn tercihine bırakılmış, 66-67-68 aylık çocukların ilkokula başlatılmak istenmemesine ilişkin olarak, çocukların kaydının yapıldığı okula ebeveyn dilekçesi ile müracaat koşulu getirilmişti. 69-72 aylık çocukların ise, ebeveynlerince ilkokula başlatılmaması isteğinin “İlkokula başlaması uygun değildir” içeriğinde sağlık raporu koşuluna bağlanmıştı.
Görüleceği üzere çocuklar ve nesiller için neyin doğru neyin yanlış olduğuna, olumsuzluklar yaşayarak karar veren bir eğitim anlayışı ile karşı karşıyayız. Oysa bu işin evrensel, bilimsel ve pedagojik doğruları uzun yıllardan bu yana bellidir.
Şimdilerde ise yeni bir düzenleme daha söz konusu. Önümüzdeki 2019-2020 eğitim döneminden itibaren ilkokula başlama yaşı bir kez daha güncellenecek. Milli Eğitim Bakanı’nın konuyla ilgili açıklamasına göre, ilkokula başlama yaşı bundan böyle 69 ay olacak.
Bu yaklaşım ilk bakışta olumlu bir düzenleme gibi durmaktadır. Çünkü bu düzenleme ile en azından her sınıfta gelişim düzeyleri birbirinden farklı 60 ila 72 aylık yaşa sahip çocukların tek bir sınıfta ve tek bir grup olmaları önlenebilecektir. Bilindiği üzere küçük yaşlardaki çocuklarda ay farkları dahi önemli düzeyde gelişim düzeyi farklılığı demektir.
Yaşanarak görüldü ki, 4+4+4 kesintili eğitim modeli ve söz konusu kesintili eğitim modelinin amaçlarından birisi olan, çocukları ilkokuldan 10 yaş civarlarında mezun edip, onları olabildiğince küçük yaşlarda imam hatip ortaokullarına alabilme amacı, ilkokullara 5-5,5 ve 6 yaşlarında başlatılan çocuklar üzerinde büyük sorunlara yol açtı. Bu sorunlardan bazıları çocukların yazma ve okuma konusunda başarısız olmaları nedeniyle kendilerini yetersiz hissetmeleri yanında, farklı yaş düzeylerinde birbirleri ile kıyaslanma ortamlarında bulunuyor olmaları nedeniyle okula ve eğitime karşı olumsuz tutum geliştirme şeklinde gelişmiştir.
Ayrıca erken çocukluk dönemi süreçlerinde yaşanması gereken oyun ve eğlence ortamlarından uzak kalmaları gelişimleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Okuldaki sınıf öğretmenlerin farklı gelişim düzeylerindeki çocuklar karşısında etkisiz konuma düşmeleri ve hatta zorlanmaları da işin başka boyutu olmuştur. Okullarda zaten sorunlu olan eğitim standartlarının tamamen ortadan kalkmış olması yanında, okul öncesi eğitimi son dönemindeki çocukların ilkokul çağına alınmaları nedeniyle, okul öncesi öğretmenlerinin bir kısmının ilkokullara transfer edilmeleri gibi konular da işin cabası olmuştur.
Şimdi bu yanlışlardan ve deyim yerindeyse kötülüklerden geriye dönülüyormuş gibi yapılarak, ilkokula başlama yaşının 69 ay olarak belirlenmiş veya belirlenecek olması tek başına asla yeterli olamayacaktır. Çünkü bu düzenlemenin gerekçesi, ana sınıfı ve birinci sınıf çağ nüfuslarının birbirinin içine girmesinin yol açtığı karışıklıkların önüne geçme ve çağ nüfuslarını net olarak ayırma şeklinde açıklamaktadır. Oysa iş bu kadar basit değil. İlkokul başlama yaşını 69 ay olarak düzenleme gerekçesini basit istatistiksel bir soruna indirgemek demek, 4+4+4 düzenlemesinin öğrencilerin gelişimleri üzerindeki araştırma verileriyle ortaya koyulan olumsuz etkilerini görmezden gelmek ve yanlışta ısrar etmek demektir.
Asıl doğru iş ve bilimsel açıdan olması gereken düzenleme kesintili eğitim modeli üzerinde olmalıdır. En azından hiç olmazsa ilkokul eğitim sürecini, takvim yaşı olarak 11 yaş sonunda bitecek şekilde düzenlemek, sağlıklı bir ilkokul eğitim döneminin kapısını aralayacak bir düzenleme olabilecektir. Bunun dışındaki düzenlemeler olumlu olsa da yeterli olmayacak düzenlemelerdir.
Olması gereken evrensel ve bilimsel yaklaşım ve düzenlemeler ise, ilkokulları bilgi yükleme eğitim süreci olmaktan çıkaracak temel yaşam becerileri, toplumsal beceriler, motor beceriler, oyun becerileri, doğanın bir parçası olduğunu algılamayı ve tutum oluşturmayı sağlayacak kişisel özellikleri geliştirmeyi sağlayacak “etkinlik” temelli bir hale getirebilmektir.
Eğitim bakanlığı son 10 yılda ikame etmek istediği ideolojik yapılandırma politikalarının uygulamasına ilişkin eğitim sistemi düzenlemesini iki şekilde hareket ederek inşa etme peşindedir. Birincisi çocukları erken yaşlarda formel eğitim içine alarak, içeriğini ve niteliğini değiştirdiği öğretim programlar ile nesillerin düşünce yapısını biçimlendirmek.
Çocuklar elbette erken yaşlarda eğitime başlarlar. Öyle ki, eğitim denilen süreç doğumdan sonra başlayan bir süreçtir aslında. Lakin erken yaşlarda eğitim demek düzeyleri, amaçları, sınıflamaları ve o sınıflamaya uygun okullaşmaları olan öğrenme süreçleri demektir. Bir işe veya bir eğitime erken yaşlarda başlatmak demek, o işin ve o eğitimin ilgili yaşlara göre düzenlenmesini de sağlamak demektir.
Bu bağlamdan hareketle sözü başka bir eğitim alanına taşımak gerekirse, Türkiye’de spor ve özellikle futbol toplumunda en çok tartışma yaşanan konularından birisi spora ve futbola başlama yaşının ne olması gerektiği ile ilgilidir. Birincisi bazı spor dalları spor olmaktan çok, bir gelişim ve eğlence alanıdır. Örneğin çocukların bebek yaşlarda dokunsal uyaran hissi nedeniyle su ile oynamayı seviyor olmaları ve bu nedenle su ile haşır neşir olmaktan hoşlanıyor olmaları ve doğal olarak da ilerleyen süreçte küçük yaşlarda yüzmeye başlıyor olmalarını spora başlama yaşı için bir emsal görmemek gerekir. Bizim sözünü ettiğimiz formel anlamda örgün ve programatik spor eğitimidir.
Çevremizde veya sosyal medyada üzerinden ya da bazı videolarda örneğin 5 yaşında bir çocuğunun motor gelişim açısından oldukça ayrıksı bir özellik taşıyor olmasını, bazı hareketleri fevkalade başarılı bir beceri düzeyinde sergiliyor olmasını ölçüt alarak, çocukların spora başlama yaşını tayin edemeyiz. Çünkü tekil örnekler hiçbir zaman genelin örneğini ve ölçütünü oluşturmazlar. Yüzme dışında artistik jimnastik sporu ise bu bağlamda özel bir yere sahiptir. Bu spor dalı bir örnek teşkil etse de, çok küçük yaşlardaki başlayan eğitim ve hemen ardından başlayan performans antrenmanlarının bir istismar olduğunu söylemek durumundayız.
İlkokula başlama yaşının en son şekliye 69 ay olduğu, çocuklar ellerini, parmaklarını, kollarını, bacaklarını, ayaklarını ve gövdelerini olması gereken iyi düzeyde 8 yaşından itibaren kontrol etmeye ve yönetmeye başlıyor olmalarını dikkate alırsak, bu durumda 5, 6, 7 yaşında çocukların ciddi anlamda spor eğitimlerine tabi tutulmalarını anlayışla karşılamak, savunmak mümkün değildir.
Spor eğitimine elbette erken yaşlarda başlanabilir. Ama bunun koşulları ve gerekleri bellidir. Yukarıda ifade edilen şekliyle “Bir işe veya eğitime erken başlama demek, o işin ve eğitimin o yaşa göre düzenlenmesi” demektir. Yani, çocuklar için spor eğitim demek okul öncesi dönem spor eğitimi, hazırlık sınıfı düzeyi spor eğitimi ve ilkokul düzeyi spor eğitimi demektir. Buna da zaten çocuklarda “hareket gelişimi eğitim” süreci diyoruz. Hareket eğitim sürecini yani “temel hareketler gelişimi ve eğitimi” sürecini 7-8 yaşlara değin götürmek ve sonrasında yine yaş düzeyine uygun spor eğitim süreçlerine geçmek olması gereken ideal, doğru, bilimsel ve pedagojik anlayışın gereğidir.
Unutmamak gerekir ki; yaş düzeyinin üstündeki spor eğitim uygulamaları tam anlamıyla bir istismar sorunudur. Spora erken yaşlarda başlatma, gelişim düzeyine uygun olmayan etkinlikler öncelikli olarak fiziksel istismar kapsamında değerlendirilmektedir. İstismarın bu anlamda öncelikle fiziksel olması yanında, beklentilerin onları strese sokması nedeniyle sosyal ve duygusal ve yine çocukları geleceğe yönelik gerçekçi olmayan hayallere sevk etme nedeniyle psikolojik açıdan istismar ediliyor olmaları, çocuk spor eğitimleri ve spor altyapı eğitim süreçlerinin en büyük gerçeklerindendir.
Spora başlatma yaşı ile ilkokullara başlatma yaşı arasındaki bu bağlamda olumsuz bir koşutluk söz konusu olup, her ikisi de istismar meselesi olarak değerlendirilmelidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.