Dokuma sanayinin insan sağlığına ve çevreye saygılı olması sektörün geleceği içinde önemlidir
Küreselleşmenin en güzel örneklerinden biri dokuma sanayidir. A ülkesinde üretilen pamuk, keten, naylon B ülkesine iplik, kumaş, deri, akrilik üretimi için gider. C ülkesinde giysiler, ayakkabı, deri ceket üretilir. Çoğu zaman deniz yoluyla konteynerler içinde D ülkesinin tüketim piyasalarına yollanır ve satışı yapılır. Örneğin, ABD’de üretilen pamuk Çin’e ya da diğer Asya ülkelerine yollanır. Burada iplik üretilir, boyanır. Sonra giysi üretimine geçilir. Baskı için Karayipler’e gider. Sonra satış yeri Avrupa ve Kuzey Amerika’nin büyük pazarlarıdır.
Böylece bir blu jean pamuk tarlasından pazara kadar yaklaşık 65 bin km. yol kat eder!
Yaşamda kalmaya ve kâr oranının düşüşünü engellemeye çalışan kapitalizm sömürülecek bölgelere kayarak buralarda yaratılan artık ürünü kendisine aktardığı gibi, kendi emekçisine ucuz girdi (giysi) sağlayarak maliyetini düşürür ve kendi (merkezdeki) artık ürününü artırmaya çalışır. Bunun için de siyasi, ekonomik, kültürel (moda) egemenlik altına aldığı ülkelerden hem hammadde hemde işgücünü ucuza sağlar. Dokuma sanayi de bunun en güzel örneğidir.
Dokuma sanayi çeyrek yüzyılda Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika’dan gelişmekte olan ülkelere kaymıştır ve bu ülkeler ihracatın %60’ını sağlamaktadır (Asya ülkeleri %42). 1985-90 yılları arası üretim genelde Asya ülkelerine giderken Avrupa’nın dokuma sanayi ise eski Doğu Bloku ve Türkiye’ye kaymıştır. En son ise Çin dokuma sanayini ele geçirmiştir. Meksika ise ABD’nin dokuma sanayi merkezi olmuştur.
15 yıl içinde batı dünyasında giysi tüketimi iki kat artarken tüketici olarak giysileri gittikçe daha az saklıyoruz ya da giyiyoruz.
2017 yılında giysi ve ayakkabı piyasası %4 artışla 1 trilyon 700 milyar dolara ulaşmıştır. En çok artış spor ve çocuk giysileri piyasasında gerçekleşmiştir. Spor giysileri %6,8 (300 milyar dolar), çocuk giysileri %6,2 (170 milyar dolar) artış göstermiştir. Bu piyasada erkek giysilerin artışı %3,7 olup 420 milyar dolar piyasası vardır. Kadın giysilerinde artış %3,3 olup piyasası 643 milyar dolardır.
İnternetten satış ise giderek artmakta olup payı %16’dır ve 2021 yılında toplam satışların %20’sinin internetten yapılması beklenmektedir. Sektörde kâr marjı düşüktür (%4).
Derinin piyasası ise 15 milyar/yıl avrodur.
Dokuma sanayi kirlilik yaratma açısından kara ve havayolu taşımacılığından daha fazla karbondioksit (CO2) salımı yapar. Çin’de akarsuların %70’i dokuma sanayinin kullandığı kimyasallar nedeniyle kirlenmiştir. Kirliliğin ötesinde tüketicilerde fazlaca savurgandır. Her yıl 20 kg. giysi alıyoruz ama giysilerimizin %70’ini giymiyoruz. ABD’de her yıl kişi başına atılan giysi 35 kg. iken Fransa’da bu 12 kg.’dır (2015).
2013 yılında üretilen giysi miktarı 130 milyar/adettir.
Bir giysi ortalama olarak 5 kere giyilir ve ortalama ömrü 35 gündür.
Bu sayıların arkasında ise pamuk üretiminden giysi üretimi ve satışa kadar giden yolda insan ve çevresini sömüren, tahrip eden çok uluslu şirketlerin ve markaların başında olduğu kapitalist sistem bulunmaktadır.
Şimdi aşama aşama bu sistemi görmeye çalışalım.
Dokuma sanayinde kullanılan hammadeleri doğal ve kimyasal olarak ikiye ayırabiliriz. Doğal için pamuk, kimyasal için ise polyester örnek olabilir. Ancak doğal olanları da bitkisel kökenli-pamuk, keten, kenevir, jüt- ve hayvan kökenli– ipek, deri, yün- olarak ikiye ayırdığımız gibi kimyasal olanları da yapay-viskos, asetat, liosel- ve sentetik-polyester, polyamid, naylon, akrilik- olarak ikiye ayırabiliriz.
Bitkisel kökenlilerin payı %40 iken, kimyasal kökenlilerin payı %60’dır.
Doğal olanlar arasında en fazla kullanılan pamuk olup üretilen miktar 25,5 milyon ton/yıldır (2013). Dokuma sanayinde daha doğrusu bitkisel kökenli hammadde payı %39’dur. Ancak üretimi çok fazla su ister ve pirinç ve buğdaydan sonra en çok su kullanan pamuk ekimidir. Bu konuda en bilinen örnek ise Aral Gölü’ne gelen su kaynaklarının pamuk ekimi için çevrilmesi sonucu 40 yılın sonunda Belçika büyüklüğünde bir kesim Aral Gölü’nde kaybolmuştur.
Dünyada ekili alanların %2,5’i pamuk için olup kullanılan tarım ilaçlarının %25’ini ve kötü ot ilaçlarının %10’u tüketir. Ayrıca ekilen pamuğun sadece %1’lik kısmı organiktir.
Kimyasallardan elde edilen hammaddelerin yarattığı kirlilik daha çok bilinir. Fosil kaynakların küresel ısınmadaki payları bilinmektedir. 70-130 milyon/yıl benzin varil gereklidir polyester üretimi için ve kimyasallar içindeki payı %60’dır.
Giysi üretimi tam bir felakettir. Pamuk tarladan gelince aracı firmaların eline geçer ve bunlar iplik üretimi ve boyasını gerçekleştirirler. Kendileri dokudukları gibi başka firmalara/ülkelere dokuma için yollanır ve sonra dünyanın değişik işliklerinde giysiye -tişört, blu jean, gömlek, pantolon, ceket- dönüşürler. İpliklerin boyanması için bol miktarda su ve kimyasal boya kullanılır. Bir tişört için 2 bin 700 litre, bir blu jean için ise 7 bin-11 bin litre su gereklidir. Kullanılan boyaların içinde krom, kurşun, bakır, manganez, kadmiyum gibi metaller ve klor, amonyak, ast sülfürik, formaldeit gibi kimyasallar-çözücüler bulunur ve insanlar bunların içinde nefes alarak çalışırlar ve bunların çoğuda zamanla atık suya karışırlar. Blu jeani beyazlatacağız -çünkü moda- diye silikonla kumlama dünya da ve ülkemizde yüzlerce kişinin canına mal olmuştur ve olmaktadır.
Ayrıca sentetik kimyasallar vücutta alerji yaratırlar, kaşıntıya neden olurlar. Yunan mitolojisindeki ünlü “Nessos kanlı gömleği” bunun örneğidir. Eşinin verdiği gömleği giyen Herakles acılar içinde yanar ve odun yığını içine girip kendini yakar.
Yine giysiler yıkandıktan sonrada suya karışırlar (nonilferol etoksilat) ve bu yolla hem insanları hemde çevreyi zehirlerler. Her yıl suya karışan mikro zerrecik miktarı 5-13 milyon ton olup bunun 150 bin-500 bin tonu Avrupa kaynaklıdır ve bunun karşılığı 50 milyar ton plastik şişedir. 2020 yılına kadar da 20 milyon ton mikro zerrecik okyanuslara gidecektir. Mikrozerreciklere yapışan diğer zararlı organizmalarla balıkların karnına ve sonunda bizim karnımıza gelir, yerlerini alırlar.
Avrupa’da her yıl 5,8 milyon ton giysi çöpü üretilir.
Bangladeş’te çöken Rana Plaza’da bin 200 dokuma işçisi yaşamını kaybetmiştir ve 2 bin 500 işçi yaralanmıştır (2015).
Giysi üretiminde istihdam konusunda ise sayılara kuşkuyla bakmak gerekir. 2015 yılında 75 milyon kişiye iş sağladığı söylenen bu sektörde sayılar çok daha farklıdır. Çünkü çalışanların çoğu kayıtsızdır ve sözleşmesiz, sendikasız düşük ücretlerle çalışırlar. Adeta köle, hatta köleden de beter koşullar içindedirler. Dokuma sanayinin en çok sömürdüğü kesim ise kadınlar ve çocuklardır. Kimileri rehin tutulur, kimileri de fabrikada uyurlar. Çalışma saatleri belirsizdir, fazla mesailer ödenmez. Hatta zorunlu çalışma vardır. Önemli sağlık sorunları vardır ve bu konuda hiçbir güvenceleri yoktur. Evde çalışanlar hakkında ise kesin bir kayıt yoktur.
Bangladeş’te dokuma sanayindeki firmaların ancak yarısı denetlenir ve sadece %8’i çalışma normlarına uygundur. Ülkemizde de durum çok farklı değildir.
Yine bu ülkelerde fason/taklit giysi üretimi kayıt dışı yöntemlerle fazlasıyla yapılır ve kaçak yollarla (mafya yoluyla) diğer ülkelere yollanır.
Giysi üretimine gerekli askı, fermuar, düğme gibi diğer yardımcı malzemelerin üretimi de aynı koşullarda gerçekleşir ve çevrede önemli ölçüde tahribat yaratırlar (orman, maden, plastik üretimi).
Gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelerin gereksinmeleri-moda, reklam, tüketicilik etkisi altında şekillenen- doğrultusunda üretilen giysiler bu ülkelerin pazarlarına yollanır.
Her iki haftada bir yeni giysi stoku Asya’dan yollanır.
Nitelik düşmekte, giysilerin ömrü azalmaktadır.
2014 yılında dokuma ve giysi pazarı 797 milyar dolarlık bir pazar oluşturur (314 dokuma, 483 giysi).
Dokuma alanında ihracatçı ülkeler (2014) sırasıyla Çin (112 milyar dolar), Avrupa Birliği (23), Hindistan (18), ABD (14) ve Türkiye’dir (13). İthalatçı ülkeler ise Avrupa Birliği (32), ABD (28), Çin (20), Vietnam (12), Japonya’dır (9).
Giyim alanında ihracatçı ülkelerin başında Çin gelir. 187 milyar dolarlık değere sahiptir. Daha sonra Avrupa Birliği (32), Bangladeş (25), Hong Kong (21), Vietnam (20) gelir. İthalatçı ülkeler ise sırasıyla Avrupa Birliği (104), ABD (31), Japonya (16), Kanada’dır (10).
Ama en çok pamuk ihracatı yapan ülke ABD’dir ve ikinci sırada Hindistan yer alır.
Avustralya ve Yeni Zelanda yün üretiminde ilk sıralarda yer alırlar ancak yıkama, boyama için Asya ülkelerine yollanırlar ve çevreyi orada kirletirler.
Giysi alanında büyük markalar dünyanın değişik ülkelerinde açtıkları zincir mağazalarla satışların tekelini ellerine geçirirler. Asya ülkelerinde ucuza ürettikleri giysileri markaları altında pahalıya satarlar. Sri Lanka’da aylık ücret 60-70 dolar iken El Salvador’da 200, Türkiye’de 500 olup bu ücret İspanya’da 750, Fransa’da bin 445 dolardır.
Giysilerin yaklaşık %13’ü geri dönüşümün konusudur(yeniden kullanım, temizlik bezi, otomotiv sanayi, yalıtım, fakir ülkelere yollama). Kalan kısım çöplüklere, yakma birimlerine gider.
Elektronik aletlerde uygulanan programlı kullanımdan düşürme gibi giyside de moda yoluyla kullanımı düşürülür ve çoğunu giymeden çöpe atarız.
Burada da ekim aşamasından modaya kadar giden yolda yapılacak önemli adımlar olmalı. İlk önce pamuk ve diğer bitkilerin organik üretimine geçilmeli. Keten, kenevir ekimlerine ağırlık verilmeli. Kimyasal ürünlerden vazgeçilmeli, özellikle bitkisel doğal boyalara dönülmeli. Kumlama lazer yoluyla yapılmalı ya da tümüyle yasaklanmalı. Blu jean illa da beyazlatılmalı mı?
1948 yılında zehirli madde içeren giysilerin (özellikle asker elbiselerinde güveye karşı kullanılan ilaçla) sağlığa zararlı olduğu saptandı. 1990 yılında Almanya ve Avusturya hükümetleri Oeko-Tex 100 adlı programla bu konuda uyarıda bulundu, standart getirdi ve vücuda zararlı ürünlerin kullanılmamasını önerdi. 2007 yılında Avrupa Birliği bir düzenlemeyi yürürlüğe soktu: Reach (Registre enregistrement autorisation chemical products) ile kimyasal maddelere bağlı risklere karşı insan sağlığını ve çevreyi koruma amacını güttü. Bu yolla dokuma sanayide dahil olmak üzere sektörler “temiz” olsun diye zehirli maddelerin kullanılmamasını önerdi, yasakladı. Avrupa Komisyonu’na 2019 yılında verilecek bir raporla Reach çerçevesinde ürünlere bilerek katılan mikroplastiklere sınırlama getirilmesi düşünülüyor. 2011 yılında Greenpeace Detox programıyla büyük markaları etik ve hakkaniyetli üretime davet etti. Ancak bugün markaların ancak %18’i zehirli maddeleri dokuma sanayinde kullanmamaktadır. 2013 yılında İngiltere’de başlatılan “Fashion Revolution” kampanyası yine büyük giyim markalarını uyarıda bulundu ve Bangladeş’te gerçekleşen Rana Plaza’daki hazır giyim işçilerinin ölüm tarihinde her yıl bir haftayı (22-29 Nisan) dokuma sanayi ve büyük markaların sorununa ayırdı.
Kesim aşamasında özellikle bilgisayar destekli kesimlerle kumaş konusunda önemli tasarruflar sağlanmaktadır.
En önemli konu ise emeğin çektiği sefalet. Büyük markalar gelişmekte olan ülkelerde emeği sömürerek ürettiği ürünleri pahalıya satarak kârına kâr katması bilinen bir gerçek.
Emeğin mutlaka bir araya gelmesi, örgütlenmesi ve çalışma koşullarını değiştirerek alınterinin karşılığını kazanması gerekir. Kısacası üreten de kendisi olmalı.
Büyük markaları özellikle emeğin sömürülmesi konusunda uyarmak daha önemli.
Tüketicilerinde bu ürünleri almaması gerekli. Ortalama ömrü 3,3 yıl olan giysiyi daha fazla kullanabilmeli.
Geri dönüşüme önem verilmeli ve büyük markaların sattıkları ürünleri yenileriyle değiştirmesi ve geri alınması sağlanmalı. Özellikle tüketiciler fazla giysi satın almadan, elindekileri kullanarak ve iyi seçim yaparak tasarrufta bulunmalı ve bu yolla çevreyi de korumalı.
İkinci el giyim piyasası geliştirilmeli. Dokuma sanayinin insan sağlığına ve çevreye saygılı olması sektörün geleceği içinde önemlidir. Sabah kalkıp işe gitmeden önce giyinirken biraz üzerinizdeki giysilerin kimler tarafından nasıl üretildiğini düşünün ve çorabınızı yamalayın, yırtığınızı dikin ve çöpe hemen atmayın. Çünkü her giysinin içinde sefalet içinde yüzen ve yüzdürülen milyonlarca emekçinin payı vardır.
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.