Bizim burjuva-sol iktisatçılar bile krizin nedenlerini varsa yoksa AKP; hükümetin yanlış iktisadi politikalarına bağlıyorlar. Ama bu tür propaganda eğer, kapitalist sistemle ilişkilendirilmez ise hızla özürcü bir kapitalizm savunusuna dönüşür Türkiye ekonomisinin gittikçe derinleşen dair iktisatçılar ne kadar çok malzeme üretiyorlar. Fakat iktisatçıların hemen çoğu gittikçe şiddetlenin krizi kapitalizmle ilişkilendirmekten kaçınıyor. Veya ufukları kapitalizmle sınırlı. Bunlara […]
Bizim burjuva-sol iktisatçılar bile krizin nedenlerini varsa yoksa AKP; hükümetin yanlış iktisadi politikalarına bağlıyorlar. Ama bu tür propaganda eğer, kapitalist sistemle ilişkilendirilmez ise hızla özürcü bir kapitalizm savunusuna dönüşür
Türkiye ekonomisinin gittikçe derinleşen dair iktisatçılar ne kadar çok malzeme üretiyorlar.
Fakat iktisatçıların hemen çoğu gittikçe şiddetlenin krizi kapitalizmle ilişkilendirmekten kaçınıyor. Veya ufukları kapitalizmle sınırlı.
Bunlara göre, sanki içinde yaşadığımız ekonomik sistemin kapitalizmle ilişkisi yok… Sanki kapitalizmin nesnel yasaları işlemiyor… Sanki Türkiye dünya kapitalist sisteminin bir parçası değil…
Bizim burjuva-sol iktisatçılar bile krizin nedenlerini varsa yoksa AKP; hükümetin yanlış iktisadi politikalarına bağlıyorlar. Bununla birlikte, yanlış ve gecikmiş iktisadi kararlara, dışa bağımlılığa, sermaye hareketlerine vs. bağlayanlar da var.
Bu tür bir yaklaşımın tek faydası AKP iktidarının krizle ilişkilendirilip, sol siyaset için gerekli ve kullanışlı bir propaganda malzemesi sağlaması.
Ama bu tür propaganda eğer, kapitalist sistemle ilişkilendirilmez ise hızla özürcü bir kapitalizm savunusuna dönüşür.
Yanlış iktisadi politikalar izlenmeyen, doğru ve zamanında alınan kararlarla desteklenen, dışa bağımlı olmayan bir kapitalizmi yıkayıp yağlamış olur. Ve bununla kalmaz, kapitalizmin aksaklıklarını telafi etmeyi öngören, düzen partilerinin bir alternatif olarak toplumun önünde olmasına destek sağlamış olur.
Türkiye kapitalizmi hızla derinleşen ekonomik kriz içinde debelenirken, burjuva-sol iktisatçıların 1988, 1994, 1999-2001, 2008 kriz dönemlerinde yaptıkları şeyi tekrarladıklarını, görüyorum. Aynı eleştiriler (30 yıl boyunca tekrar ettikleri görüşleri ayrı bir makalede ele alacağız) aynı öneriler…
Şimdi yine iyi işleyen, aksaklığı giderilmiş, hatasız kararların alındığı bir kapitalizmi açık veya dolaylı öneren (vaz’eden) görüşlerini yeniden duyuyor veya okuyorum.
Hatta ne bereketliymiş bu “uğursuz burjuva-sol çember”, nispeten genç, yeni iktisatçılar da katılarak genişlemiş de…
Tabii, aynı görüşleri otuz yıl boyunca tekrarlayıp her yeni krize uyarlayıp yazmanın ve söylemenin büyük bir meziyet olduğunu kabul etmek gerekir!
Bu “bayat yorumları” R. Luksemburg’un deyimiyle büyük bir fikir ürünü gibiymiş gibi allayıp sunmak da ayrı bir beceri.
Asıl kötüsü ve bizi ilgilendiren yanı, bu iktisatçıların hala daha, sol siyaset, sendikalar ve nispeten öncü işçiler üzerindeki uğursuz hegemonyasının sürmesi.
Bu hegemonya şu anlama da gelir: Demek ki bu “bayat görüşlerin” bazı sol siyasi gruplarda ve sendikalarda ciddi bir alıcısı vardır.
Sol-siyaset ve sendikaların burjuva-sol iktisatçıların görüşlerini bırakalım eleştiriye tabi tutmalarını, övgüyle kabul etmelerini tek başına entelektüel yetersizliklerine bağlayamayız.
Politik ve sosyal işlevi var bu kabulün: Sendika bürokratlarının, patronlar ve hükümet önünde ağlayıp, sızlayıp ricacılıkla boyunlarını bükerken… Ve işçiler önünde düzeni şikâyet ederken kullanışlı gerekçeler bulmasına hizmet eder.
Tarihi tecrübelerimizle biliyoruz ki sendika bürokratlarının gelir dağılımı bozukluğu, ücretlerin düşüklüğü, sosyal yardımların yetersizliği, refahtan pay almıyoruz vs. eleştirilerini zenginleştirip süsleyenler hep bu burjuva-sol iktisatçılardır.
Ama bu hizmetleriyle bizim burjuva-sol-iktisatçılarımız üretim sürecindeki sahici sömürünün… Fabrikalarda alınan üretim kararlarının yanlışlığının… Sendikalarda işçi demokrasisinin boğulmasının üzerini de örtmüş olurlar.
Yani kapitalizmin tarihi, dünya çapında ve güncel bir eleştirisinin yerine başka bir eleştirinin ikame edilmesine muazzam bir katkıda bulunmuş olurlar.
Burjuva devletinin verdiği akademik unvanları ve görüşlerini “büyük bir fikir ürünüymüş gibi süslemeleri” sol siyaset ve işçiler tarafından otorite diye kabul edilmelerini kolaylaştırır.
Halbuki kapitalizmin tarihi olarak eleştirilmesinin ve diyalektik inkarının önündeki kof ama hacim olarak iri engelleri haline gelmişlerdir.
Sendika bürokratlarımız müsterih olabilirler.
Şükürler olsun ki, “yerli Türkiye kapitalizmi” bu krizleri işçi sınıfının devrimci sıçramasına teslim olmadan(!) Tayyip Erdoğan’ın baskıcı rejiminin yardımıyla atlattı da az gelişmiş kapitalizmimiz ayakta kalabildi.
Düzen dışı, anti-kapitalist, sosyalist fikirler işçi sınıfımıza bulaşıp, hızla bir “sosyal değişimin” kapılarını zorlayamadı. Sendika bürokratları ayrıcalıklarını yitirmedikleri gibi sınıfın çıkarlarının savunucusu rolünü sürdürebildi.
Bazı okurlar burjuva-sol iktisatçıların işçi sınıfı ve sol siyaset üzerindeki hegemonyasını abarttığımı, “onlar olmasa bile” iktisadi alanda anti-kapitalist bir düşüncenin belki güçlenebileceğini ama hâkim hale gelemeyeceğini; çünkü Marksist anti-kapitalist bir iktisat geleneğinin Türkiye’de henüz yeşermediğini belirtiyorlar. Kısmen doğru bir eleştiri…
Marksist hatta kendisini devrimci Marksist ilan eden iktisatçıların birçoğunun bile burjuva-sol iktisatçıların, bunları eleştirmekten özenle kaçındıklarını tersine bunların uzantısı gibi hareket ettiklerini düşününce (bu konuyu da ayrı bir makalede ele almak gerekir) hak vermemek mümkün değil.
Ama umuyoruz ki akademinin çürütücü etkisine maruz kalmamış, meydan okuyucu genç, yetenekli bir Marksist iktisatçı kuşağı işçi sınıfının mücadelesi yükseldikçe, kendisini daha iyi ortaya koyacak, sendika bürokratlarının, küçük burjuva oluşumların değil, sınıfın organik bir parçası olmayı başaracaktır.
Gelecek yazıda meseleyi ele almaya devam edeceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.