8. Pembe Hayat KuirFest ya da takipçilerinin dediği biçimiyle “kış ortasında Pride”ın organizatörlerinden Esma Akyel ve Esra Özban, Sendika.Org’un sorularını yanıtladı
“Kış ortasında Pride”… Bu tabir bize değil, Pembe Hayat KuirFest’in takipçilerine ait. 7 senedir Ankara’da düzenlenen Pembe Hayat KuirFest bu sene İstanbul’da düzenleniyor. Bunun nedeni ise Ankara Valiliği’nin LGBTİ+ etkinliklerini topyekun yasaklamış olması.
Mikrofonu uzattığımız “kış ortası Pride”ın organizatörlerinden Esma Akyel ve Esra Özban, yasaklamalara karşı “Vardık, varız, var olacağız” sloganıyla yanıt veriyor. Bu yasakları aşmak için bir şey yapmayı düşünüp düşünmediklerini sorduğumuzdaysa “Düşünüyoruz, yapıyoruz, hatta yaptık sayılır” diye yanıt veriyorlar.
Kuiri, dolu dolu bir programla seyircileriyle buluşan KuirFest’i, yasaklara karşı yürüttükleri mücadeleyi Esma ve Esra Sendika.Org’a anlattı. Sözü onlara bırakıyoruz
Öncelikle “kuir” nedir diye başlayalım?
Esra: Açıklaması aslında çok zor fakat ben en temel biçimde şöyle açıklamaya çalışayım. KuirFest veya kuir ne, diye sorulduğunda kuirin tanımını vermemiz güçleşiyor. Çıktığı yerden bakacak olursak kuir aslında İngilizce’de “garip, acayip, tuhaf” demek olan ama aynı zamanda nasıl burada “ibne” kelimesi çok pejoratif anlamıyla, aşağılayıcı bir biçimde kullanıldı, kuir de aslında böyle bir kelime. Bir yandan da tüm bu öteki kimliğine sahip çıkarak buradan yeniden bir mücadele alanı kurmaya çalışan bir kavram benim için. Aynı zamanda LGBTİ+, lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transeksüel, interseks, non-binary için bir şemsiye terim olarak kullananlar da var. Dolayısıyla “Kuir budur” diyebileceğimiz bir şey yok fakat kuir çoklu bir şey ve buna dair hem festival içinde, hem dernek olarak kapsayıcı birtakım şeyler yapmaya çalışıyoruz.
Esma: Kuirin tanımı da aslında oldukça kuir bir şey.
Esra: Bu doğru! Teori yapıbozumdan geldiği için normatif olanı bozan, heteronormatif sisteme bir müdahale eden, dolayısıyla ikili cinsiyet sisteminin tanımlarından ya da pek çok tanımdan öteye giden bir kavram bizim için. Öyle de stratejik olarak kullanılmaya çalışılıyor ama gerçekten camia içinde de “kuir ne” kısmı biraz tartışmalı. Kuiri bir kimlik olarak alan var, kuirin bir kimlik olmasına karşı olanlar da var. Çünkü aslında kuirin kendisi kimliği reddeden ve bizi kategorilere hapseden pek çok şeye karşı bir direniş metodu olarak da gelişiyor. Haliyle kuir aslında bir tartışma alanı gibi geliyor bana daha ziyade. Ne olduğumuza, kim olduğumuza, cinsel yönelimimize, normlara… Bunu sinema için de konuşabiliriz. Kuir sinema nedir, diye soracak olursanız yine aynı şeye dönüyoruz. Bizim için bir filmi kuir yapan LGBTİ+ teması içermesi değil.
Nedir peki bir filmi kuir yapan?
Esra: Tabi ki önemli bir parçası, fakat LGBTİ+ teması içermeyen filmler de oluyor. Sinema da aslında pek çok sanat alanı gibi kendi içinde çok normatif bir altyapı sistemi kurmuş ve bu da aslında pek çok kalıba, kuirin de eleştirdiği yargı sistemlerine dayanıyor. Çok patriyarkal bir yandan, çok erkek egemen bir anlatım sistemi var ya da çok klasik bir anlatım sistemi var. Bazı şeyleri anlatmanın belirli metotları var, diğerleri sinema değilmiş gibi. Kuir tam da bu noktada sinemaya temas ediyor. O dili başkalaştırmaya çalışıyor. Görüntüyle, sesle, içerikle, bizim algılarımızla oynamaya çalışıyor, bunlarla dans ediyor bir nevi. Bence kuir sinemayla tam da burada kesişiyor.
Esma: Yani aslında KuirFest de kuir gibi bir tartışma alanı, öyle düşünmek gerekir.
O zaman KuirFest’e gelelim. KuirFest nedir, neyi amaçlıyor?
Esra: 2011 yılında Ankara’da Pembe Hayat’la başlayan ve Türkiye’de şuan devam eden tek kuir film festivali. Ama biz festivali, bir film festivalinden çok daha fazlası olarak görüyoruz, öyle olduğuna inanıyoruz. KuirFest 2011 yılında başladığı günden itibaren kuir sanatın farklı formlarına yer vermeye çalışan, kuir teoriyi, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılığı, trans görünürlüğünü arttırmaya çalışan, bu alanda gösteriler, paneller, söyleşiler, atölyeler yapan bir oluşum, Pembe Hayat içinde.
KuirFest geçtiğimiz sene yasaklandı. Bunun sebebi sizce ne?
Esma: KuirFest biraz fazla “kuir” geldi herhalde (gülüşmeler). Öncelikle, sadece KuirFest yasaklanmadı. Geçen sene Kasım ayından itibaren Ankara’da tüm LGBTİ+ etkinlikleri yasak. Tarihte gördüğümüz en absürd yasaklardan biriyle baş başayız. Geçen sene çıkan yasak kararında LGBTİ+ örgütlerinin yaptığı LGBTİ+ etkinlikleri yasaklanmıştı, dolayısıyla başka kurumlar LGBTİ+ etkinlikleri yapabiliyordu. Yasak kararına ilişkin dava taleplerimiz reddedildi, çünkü gerekçelerimiz yeterli bulunmadı. Kamuyu tehdit etmediğimiz, toplumsal hassasiyetlere zarar vermediğimizi inanan bir yargıç bulamadık ne yazık ki.İkinci yasakta karar metni aynı fakat “LGBTİ+ örgütler” değil “herhangi bir kurum/kuruluşun LGBTİ+ etkinlikleri yapması yasak” dendi.
Esra: Dolayısıyla KuirFest geçtiğimiz yıldan beri Ankara’da fiilen yasaklanmış oldu. Bu kararın ardından İstanbul’da British Council’le yapacağımız “Kuir Kısalar”ın gösterimleri Beyoğlu Kaymakamlığı’nca yasaklandı, daha sonraki bir tarihe ertelendi sonra tekrar yasalandı. Geçen seneden beri bir yasak süreciyle devam ediyoruz. Türkiye’deki pek çok yasaktan ve baskıdan ayrı düşünülebilecek bir şey değil. Üniversite topluluklarının yaptığı etkinliklere kadar bir korku ortamı yaratılmaya çalışılıyor. Bu yasak hareketi ve özellikle Ankara’daki hareketlenmeleri bire bir etkiledi. Burada festivali yapamaz olduk. Garip şekilde bu yasaklama sadece Ankara’da devam ediyor, başka yerlerde biraz denendi. Umuyoruz ki en yakın zamanda bu saçma ve hukuksuz yasak kalkacak ve Ankara’da faaliyetlerimize devam ediyor olacağız.
Esma: Sebebine gelince, özellikle Gezi’nin akabinde LGBTİ+ hareketin Onur Yürüşü’ne de yansıyan görünürlüğüyle çok alakalı muhtemelen. Onur Haftası da son birkaç yıldır yasaklarla devam ediyor.
İstanbul’daki Pride açısından baktığımızda orada direngen bir sokak eylemliliğinden bahsediyoruz. Bu tamam da festival sizce niye bu kadar korkutuyor?
Esra: Pek çoğumuz için bir dönem mücadele çok sokaktan geçiyordu, belki de onu oradan kurmayı biliyorduk. Ama şu anda bize hatırlattıkları bunların hepsinin mücadelenin önemli bir aracı olduğu. Bir araya gelmek, beraber eğlenmek, film izlemek… Bir süre görmezden gelmişlerdi, şimdi her yerde yasaklamaya çalışıyorlar. Ama hep dediğimiz gibi, kuir hareketin de en temel sloganlarından biri “Vardık, varız, var olacağız” diyoruz.
Esma: Ankara’da festivalin yasaklanmasına şöyle de bakabiliriz. Ankara’da camia olarak da hep etkinliklerde buluşuyoruz. Partilerde, eğlencelerde, etkinliklerde. Onun dışında evlerimizdeyiz zaten. İstanbul’daki gibi değil, belli başlı mekanlar var, etkinliklere gidiyorsun, evlerde buluşuyorsun. Ankara’da festivalin yasaklanması baya kısıtlıyor alanı.
Esra: Ankara’da bir seneyi aşkındır bir şey yapılamıyor. Sokakla kurduğumuz ilişki de değişti. Senelerdir bir araya gelip yürüyemiyoruz.
Bu sene İstanbul’da gerçekleşecek KuirFest. Bu süreçte karşılaştığınız sorunlar nelerdi?
Esma: Tabii ki zor oldu. Sonuçta yaşamımız, evlerimiz burada. Yıllarca burada yapılmış bir festival, çevresi burada. İstanbul’a taşınmak tabii ki zordu fakat oradaki komitenin, arkadaşlarımızın desteği var. Onların sayesinde kolaylaştı aslında.
Esra: Yasak süreci festivalin sadece Ankara’daki varlığını değil diğer yerlerde devamlılığını da etkiliyor. İnsanlar yasaklanmış bir festivale yer vermek istemiyor. Mekan bulmakta çok zorlandık. Bizim için zorlayıcı olan başka bir şey de erişilebilir mekan bulmak oldu. Festivalin bu konuda ne kadar eksik olduğunu gördük. Hem de bir yandan da engelli erişiminin Türkiye’de ne kadar büyük bir problem olduğuyla yüzleştik. Gösterim yapılabilecek, bize sağlanan, erişim olan üç mekanın içinde erişilebilir tek mekanımız var, Tasarım Atölyesi Kadıköy.
Şöyle bir şey de var. Her şey İstanbul’da olur, Ankara’dasındır ve gidemezsin. KuirFest bunun tam tersiydi. KuirFest aslında ilk defa İstanbul’a gitmiyor, bu sene İstanbul’daki 5. senemiz olacak. İstanbul’a gitmemiz de şöyle olmuştu. “Böyle bir festival yapıyorsunuz, niye sadece Ankara’da yapıyorsunuz?” diye bir çağrı gelmişti İstanbul’dan. Biz de “İstanbul’da zaten çok fazla şey var gerçekten gelelim mi” falan dedik (gülüşmeler). Şimdi 5’inci sene oldu işte.
Esma: İstanbul’da bunu bekleyen bir kitle var. Gerçekten böyle bir heyecanının olduğuna gördük. “Kış ortasında Pride gibisiniz” dediler, biz “Ne?!” diye kaldık. Bu arada şeyi de ekleyelim yalnızca İstanbul’da değil Mersin ve Denizli’de de düzenleyeceğiz. Oralardaki 4’üncü senemiz olacak. KuirFest uzun süredir sadece Ankara da değildi, onu da hatırlatmış olalım.
Ankara’daki izleyicilerin bir kısmı KuirFest’i takip edememiş olacak bu yasaklama nedeniyle. Bu baskıyı aşmak için bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Esra: Düşünüyoruz, yapıyoruz, hatta yaptık sayılır. Kasım ayından beri Ankara’daki varlığımızı, genel olarak burada ne yapıp yapamayacağımızı konuşur haldeyiz. Bir dönem “LGBTİ+ yasakları kaldırılsın” kampanyası zamanında birkaç filmi Türkçe altyazılı olarak paylaşmıştık. Aslında hayatımızda ulaşamayacağımız bir izleyici kitlesine ulaştık. Hiç gidemeyeceğimiz yerlerden mesajlar geldi. “Bir trans erkeğim ve bir trans erkeğin kendini çektiği bir belgesel gördüm, çok teşekkür ederim” diye mesajlar aldık. Biz sanıyoruz ki internetle beraber her şey çok erişilebilir. Düşünmediğimiz şeylerden birisi İngilizce bilenin erişebileceği çok sayıda materyal olduğu. Onun dışında her şey çok dağınık. YouTube zaten bir hengame. Onun içinden bir şey bulmak ayrı bir zorluk.
Online olarak bu materyallerin Türkçe erişilebilir olmasının bir aracı olmak üzere web sitemiz üzerinden bir platform açıyoruz. 50’ye yakın web dizisi, belgesel, kurmaca film, kısa metraj, videolar; bunlar Türkçe olarak izlenebilecek. Umuyoruz ki Şubat ayının sonunda mart ayının başında izleyiciyle buluşacak.
Peki bunun için herhangi bir üyelik gibi bir şey gerekecek mi?
Esra: Yok hayır. Siteden izlenebiliyor olacak. Bu sitenin altyapısını oluşturabildik. Film çevirileri ve bunun uzun sürebilmesi için iyi bir gönüllü altyapısı kurmamız lazım. Hem bir yandan gelen yeni şeyleri tarayabilecek, hem de Türkçe’ye kazandırabilecek bir ağ. Bu devamlılığı kurabilirsek git gide büyüyen bir şeye dönüşebilir çünkü maddi olan bir şeye bağlı olduğunda çok sürdürülebilir olmuyor. Umuyoruz ki kısa zamanda Farsça, Arapça, Kürtçe altyazılar da olacak.
Esma: Tabi bu platform aracılığıyla farklı şehirlerde de gösterimler yapılabilir. Böyle bir şans da yaratıyor. Mesela çok fazla şehirden gösterim talepleri geliyor, “Film verir misiniz?” diyorlar. Festival olarak gösterdiğimiz her filmin gösterim hakkını alıyoruz, görüşmelerini yapıyoruz ama festival olarak filmleri istediğimiz gibi, istediğimiz kadar dağıtamıyoruz. “KuirFest bize film vermedi” gibi anlaşılabildiğini düşünüyorum fakat aslında çok temel bir festival sorunsalı. O filmi verme hakkı zaten bizde değil. Bizim en fazla yapabileceğimiz bunu sormak. Bu filmler erişime açık olduğu için ücretsiz ve kamu yararına yapılacak, özellikle de LGBTİ+ örgütlerinin her türlü kullanılabilecek filmler olacak.
Son olarak KuirFest’e neden gelmeli? Geldiğimizde ne göreceğiz?
Esma: Gece, Melek ve Bizim Çocuklar benim favori etkinliğim. Filmin 25. yılına özel bir gösterim yapıyoruz Fransız Kültür Merkezi’nde. Gösterimin ardından Yıldırım Türker, Deniz Türkali ve Metin Akdemir’le bir söyleşi gerçekleştireceğiz. İnterseks filminin gösteriminin akabinde, filmdeki aktivistlerden Ins, Vreer, Vincent’ın katılacağı ve Şerife Yurtseven’in moderatörlüğünü yapacağı “X Ulusötesi İnterkseks Aktivizmi” panelimiz olacak.
Esra: Nefret suçu üzerinden ördüğümüz, Nefret Bulunamadı.dll panelimiz vardı. Açılış filmimizin ana karakterlerinden Scott Jones, Kanada’da nefret saldırısına maruz kalıp engelli kalıyor. Kanada’da da bunun nefret saldırısı olduğunu ispatlama süreci oldukça zor, aslında olamıyor da. Buradan yola çıkarak Kanada örneğinden, Eren Keskin ve Efruz Kaya’nın anlatımlarıyla Türkiye örneklerinden ve daha translara yönelik saldırılardan, nefret suçlarından bahsettik. Anna Apostotelli olacak, o da Yunanistan’da feminist- kuir örgütlenmelerde yer alan bir arkadaşımız. Zak Kostopoulos’un ölümüyle ilgili, tüm o süreçte yaşanan nefret saldırıları, medyanın çarpıtmaları, onların bunun bir nefret saldırısı olduğunu kanıtlamak için neler yapmaya çalıştıklarını dinleyeceğiz. Hrant Dink’in ölümünün ardından 14 sene geçmiş mesela, Türkiye’de çok geniş bir alan nefret suçu. Biz burada LGBTİ+ alanından bakacağız.
Ayrıca Kuir Mensucat AŞ başlığını koyduğumuz bir etkinliğimiz var. Bu etkinlikte tekstil sektöründe çalışan LGBTİ+’ler kendi deneyimlerini anlatacaklar. Bir tanesi Denizli’den geldi. İran’dan göçmen bir arkadaşımız. Bir tanesi Kocaeli’nden katılacak. Onlardan kendi deneyimlerini, tekstil sektörünü, tekstilde çalışan bir LGBTİ+ olma halini, bunun nasıl ayrımcılık mekanizmalarıyla beraber geldiğini dinleyeceğiz. Elektrik Beden filminin hemen ardından olacak. Bu film de Brezilya’da tekstil sektöründe çalışan lubunyaların hayatına ışık tutan özel bir film.
Söyleşi: Edip Mert Arslan
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.