Hayat pahalılığına karşı, meseleyi doğru biçimde tanımlayan, etkileyici sloganlar içeren yığınsal bir mücadele örgütlenmesi pekâlâ mümkündür
Hayat pahalılığına karşı, meseleyi doğru biçimde tanımlayan, etkileyici sloganlar içeren yığınsal bir mücadele örgütlenmesi pekâlâ mümkündür. Sekterlikten uzak, kapsayıcı, dayanışmayı somut biçimde ortaya koyan bir mücadele ile AKP iktidarının ve kapitalizmin teşhir edilmesi imkanları genişleyebilir
Türkiye’de sol siyasetin ve işçi hareketinin mücadele geleneğinde hayat pahalılığına karşı sloganlar, kampanyalar, örgütlenmeler, mitingler, önemli bir yer tutar.
1980 öncesinde sosyalist sol ve (sol bürokrasinin egemen olduğu) sendikalarda “hayat pahalılığı”na karşı politikalar (ve buna bağlı olarak) sloganlar, kitlelerle buluşmanın önemli bir aracı olmuştu. Kitleler on binlerin katıldığı mitinglerle harekete geçirilebilmişti.
Sol siyaset, kapitalizmin kaçınılmaz, nesnel krizinden en iyi şekilde yararlanmıştı, o dönemde.
***
Türkiye işçi sınıfının en kitlesel biçimde gerçekleştirdiği 1989 Genel Grevlerinin en önemli talebi, hayat pahalılığına karşı ücret artışı talebiydi. Mücadele 1995’te geri çekilene kadar ücretleri (gerek ele geçen nakdi ücret; gerekse, satın alma gücünü ifade eden reel ücret) artırmayı başarmıştı.
1990’ların ortalarında yükselen “kamu emekçileri” mücadelesi de kamu çalışanlarının sendikalaşmasını yasal güvenceye alırken, enflasyonun erittiği maaşların yükselmesini de sağlamıştı.
***
2001 iktisadi krizi koşullarında sınıf mücadelesi dengesi işçi sınıfı aleyhine dönene kadar, ücret artışları az çok enflasyonu (hayat pahalılığını) takip etti.
Bu tarihten itibaren enflasyon (yıllık yüzde 50’lerden yüzde 10’lara düşerek) nispi olarak geriledi. Kendisi de bir meta olan işgücünün fiyatı da (yani ücreti) reel olarak ciddi ölçüde azaldı. Çünkü bir taraftan 2001 krizindeki ücret kayıpları telafi edilemedi. Öbür yandan ücret artışları yıllık yüzde 10’a düşen enflasyon oranının da altında kaldı.
Sol siyaset ve sendikalar bu dönemde “ortalama ücret”ten daha çok “asgari ücret” üzerinde durdular.
Son yıllarda ise sol siyaset, hayat pahalılığı meselesinden çok tabir uygun bulunursa “insanca geçinilebilecek asgari ücret” üzerinde durmaya başladı.
***
AKP hükümeti son yıllarda (bilhassa 2014’ten sonra) iktisadi durgunluğa karşı aşırı kredi kullanımı ve bütçe açığının artırılması yoluyla talebi canlı tutmaya yöneldi. Canlı bir iç talebin üretimi canlı tutacağı, üretilen malların daha kısa sürede satılacağı (sermayenin devir süresinin uzamayacağı) ödemelerin aksamayacağı ve böylece nihai olarak sermaye birikimindeki tıkanıklığın aşılacağı umuluyordu.
Fakat aşırı kredi kullanımı (yani dış ve iç borç) ve bütçe açığı politikası üretim değerlerini temsil eden paranın çok üzerinde bir kaynağın piyasaya girmesine yol açtı. Böylece para arzı, malların fiyatlarına (üretim değerlerine) nispetle arttı. Bu durum fiyat artışlarının yükselmesine neden oldu.
Nihayet 2018’de tüketim malları enflasyonu resmî açıklamaya göre yüzde 17 oranında[1] arttı. Gıda, konut, ulaşım, ısınma gibi ortalama bir işçi ailesinin temel harcamaları dikkate alındığında, resmi TÜİK tüketici fiyat endeksinde, yıllık enflasyon yüzde 20’yi aşıyor. Zaten Türk-İş’in yoksulluk sınırı hesaplamasına göre de 2018 geçim enflasyonu yüzde 20’yi aşmıştır.
Resmi rakamları (mal fiyatlarına) kullanarak ortalama işçi ailesinin geçim endeksini hesapladığımızda enflasyon oranı yüzde 27’lere ulaşıyor.
Geçerken belirtelim ki bilimsel yöntemlere uygun, şüphe uyandırmayan hesaplamalara dayalı bir “geçim endeksinin” hala hesaplanmaması (trilyonlara ulaşan işçi aidatlarını kasalarında biriktiren) işçi sendikalarının en önemli günahları arasındadır.
Mart 2019 mahalli seçimlerine doğru AKP iktidarının kredi kullanımı artıran kararları nedeniyle (Kamu Bankaları aracılığıyla kullandırılacak krediler, sübvansiyonlar ve harcamalar yoluyla bütçe açığının artırılması) 2019’da tüketici enflasyonunun hızla yükseleceğini öngörmek abartı olmaz.
Buraya kadar gösterge düzeyinde, rakamlarla hayat pahalılığının boyutunu ortaya koyduk. Fakat sosyal mücadelede asıl önemli olan, yığınların pazarda elini yakan, ücretini bir çırpıda eriten hayat pahalılığıdır. Yığınlar pazarda geçim şartlarının her geçen gün ağırlaştığını görüyorlar. Dolayısıyla karşılarında sahici, somut bir olgu var: Hayat pahalılığı.
Hayat pahalılığına karşı, meseleyi doğru biçimde tanımlayan, etkileyici sloganlar içeren yığınsal bir mücadele örgütlenmesi pekâlâ mümkündür. Sekterlikten uzak, kapsayıcı, dayanışmayı somut biçimde ortaya koyan bir mücadele ile AKP iktidarının ve kapitalizmin teşhir edilmesi imkanları genişleyebilir.
Hayat pahalılığına karşı (ekonomik) kampanyanın küçük adımları, belli bir sürede büyüyerek kitlesel bir dalga oluşturup, anti-kapitalist politik bir mücadelenin imkanlarını da genişletecektir.
Dipnot:
[1] İktisatçıların çoğu ve basın, yıllık enflasyon oranı olarak “On iki aylık ortalamalara göre enflasyon oranı” yerine, yanlış biçimde “bir önceki yılın aynı ayına göre enflasyon oranı” kullanmakta.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.