Türkiye ile ihtilaflı bu kadar aktörün denkleme dahil olduğu bir anda iyi bir diplomasi yürütmesi halinde Kürtlerin de Afrin’deki ile kıyaslanamayacak genişlikte bir manevra aralığı yakaladığı da gerçeğin bir başka yönü
Rusya da ABD de Türkiye’yi kaybetmek istemediği için AKP’nin manevra aralığı hala var ve seçim öncesi bir operasyon için bütün kapıları zorlayacaktır. Ancak Türkiye ile ihtilaflı bu kadar aktörün denkleme dahil olduğu bir anda iyi bir diplomasi yürütmesi halinde Kürtlerin de Afrin’deki ile kıyaslanamayacak genişlikte bir manevra aralığı yakaladığı da gerçeğin bir başka yönü
Suriye savaşındaki gelişmeler 2018’in son iki haftasında olağanüstü bir hız kazandı. Tabii bunların yankıları da 2019’a kaldı. 19 Aralık’ta “Suriye’de olmamızın tek nedeni olan IŞİD’i yendik” diyen ABD Başkanı Donald Trump, buradaki ABD askerlerini çekeceklerini açıkladı.
Baştan hatırlatalım: ABD, sahadan Şam ve müttefiklerinin hayrına çekilmiyor ve çekilme sürecini onlara minimum inisiyatif aralığı sağlayacak şekilde yürütme niyetinde olduğuna dair de çok sayıda emare var.
Daha önce de benzer çıkışları vardı Trump’ın; hatta Nisan 2018’deki çekilme açıklamasına Riyad karşı çıkınca “Suudi Arabistan, Suriye’de kalmamızı istiyorsa parasını ödemesi gerekecek” demiş, 10 gün sonra Suriye’ye füze saldırısı düzenlemiş, bir ay sonra da Suudilerle 110 milyar dolarlık silah anlaşması yapmıştı.
Trump son açıklamasının ardından “Suriye’de IŞİD’den geriye ne kaldıysa yok edeceğini söyledi” diyerek önce Tayyip Erdoğan’ı gazladı, ardından Suudilerin “ABD’nin yerine Suriye’nin yeniden inşasına yardım için” gereken parayı ödemeyi kabul ettiğini duyurdu. Şayet bu sözleri ciddiye alacaksak, Trump saha işleri için Türkiye’yi, mali işler için de Suudi Arabistan’ı vekil tayin etmiş oldu.
Trump’ın çekilme açıklaması Saray- AKP iktidarının da hesaplarını bozdu. 21 Aralık’ta Erdoğan, daha önce “birkaç gün içinde” diye tarih verdiği Fırat’ın doğusuna operasyonu bir müddet geciktireceklerini söyledi. “Fırat’ın doğusuna operasyon” ertelendi ancak ABD’nin, Münbiç için AKP’ye yol verdiği bir tablo da açığa çıktı. Ancak ABD ne sahanın tek belirleyeni ne de Kürtlerin tek seçeneğiydi.
ABD’yle kurdukları ittifakın eskisi gibi devam etmeyeceğini gören PYD-YPG, Münbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon tehditleri karşısında yönünü Rusya-Şam eksenine çevirdi. Rojava’nın siyasi ve askeri yetkilileri Şam yönetimiyle ve Ruslarla bir dizi temasta bulundu. Görüşmelerin neticesinde 28 Aralık’ta YPG’den Suriye ordusuna Münbiç’i koruma çağrısı yapıldı. Bu çağrıya yanıt veren Suriye ordusu da olası bir TSK operasyonuna karşı kentin batısındaki El-Arima’ya yerleşti, doğusundaki Teşrin’e konuşlandığına dair de iddialar var; AKP destekli cihatçı grupların bulunduğu cephe hattındaki yerleşimlere Rusya ve Suriye bayrakları asıldı. Münbiç’in kuzeyinde ve kent içinde ise hala ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri yer alıyor.
Bu hamlenin, “psikolojik bir eylem” olduğunu savunan Erdoğan, meseleyi Moskova ile çözeceğini söylerken; Milli Savunma Bakanlığı da “diğer unsurlar” olarak tanımladığı Suriye ordusunu YPG’nin davet edemeyeceğini öne sürdü.
Moskova, ABD’nin çekilme kararı sonrasında sürecin Şam’ın pozisyonu güçlendirecek şekilde ilerlemesinden yana. Hatta Ruslar, 29 Aralık’ta Saray heyeti Moskova’dayken “Suriye ordusu Münbiç’in kontrolünü ele geçirdi” açıklamasıyla AKP’nin işinin o kadar da kolay olmadığını gösterdi ve İdlip dosyasını hatırlattı.
Şam’ın AKP’yi operasyondan caydırmak için son hamlesi ise Münbiç’teki YPG-YPJ güçlerinin 1 Ocak’ta Fırat’ın doğusuna çekildiğini görüntülerle duyurması oldu.
Trump’ın çıkışı sonrası Kürtlerin hızlı bir manevrayla Rusya-Şam eksenine yönelmesi ABD’li askeri ve siyasi figürlerin kolay hazmedeceği bir gelişme değil.
Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Trump’la yaptığı görüşme sonrası Suriye’den çekilme kararıyla üç başlıkta garanti vermeleri gerektiğini söyledi: IŞİD’in kalıcı bir şekilde yok edilmesi; Boşalan yerlere İran’ın yerleşmemesi; Kürtlerin korunması. Graham ayrıca, Trump’ın Ankara’ya Türkiye ile Kürtler arasında bir “tampon bölge” oluşturma teklifini sunduğunu aktardı.
Bu noktada, Washington’un -bir kez daha- AKP’den beklentisinin “İran karşıtı cephe”de yer alması olduğunu belirtmekte fayda var. Graham’ın “tampon bölge” çıkışının Fırat’ın doğusunda sınır hattı boyunca konuşlanacak, Mısır-BAE askerlerinin komutasındaki bir “Arap gücü” olabileceği ihtimali dillendiriliyor. Mısır’ın, Kürtler ve Araplar arasında arabulucu olmak için çabaladığı Rojavalı yetkililerce de belirtildi. Körfez monarşileri başta olmak üzere Arap ülkelerinin, ilişkilerini onarmak için teker teker Şam’ın yolunu tutması da bu hamleyi güçlendiren bir etken. Ancak ABD, İran karşısında konumlanırsa bu “tampon bölge” için AKP’ye de kısmi bir operasyon izni verilebilir. Ne de olsa Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton 8 Ocak’ta Türkiye’ye geleceğini açıkladı; ne kadar ekmek o kadar köfte!
Rusya ise Astana’daki partneri Türkiye’nin elinden kaçmasını ve eski düşman pozisyonuna yerleşmesini istemiyor. Moskova toplantısının ardından Rusların “yeni koşullar çerçevesinde sahada atılacak adımları koordine etme” konusunda mutabakata vardıklarını belirtmesi de buna işaret ediyor. Ama yine de Ruslar, hem Münbiç hem de Fırat’ın doğusunda Şam’ın çıkarlarını öne alan hamlelerden yana. Suriye ordusunun sınır hattına konuşlanarak Türkiye’yle arasında “tampon” oluşturması gibi konular Kürtlerle müzakere ediliyor. Kürtler, Şam’la “ilkeli bir ittifak” neticesinde bunun gerçekleşebileceğini belirtse de pazarlık masasında eli zayıf olduğu için bunu kabul edebilirler. Üstelik bu görüşme sürecinde PKK’den gelen uyarılar da dikkat çekici.
Afrin operasyonunun sadece Rusya’nın değil, ABD’nin de teşvikiyle gerçekleştiğini belirten PKK liderlerinden Cemil Bayık, “Türkiye’nin Afrin’e girmesi demek NATO’nun girmesi demektir” diyerek Moskova’ya göz kırptı ve Rakka sonrası ABD-Türkiye ilişkilerinin güçlenmeye başladığını ancak Rojava’daki güçlerin buna göre strateji geliştiremediklerini söyledi. Bayık’ın uyarısı net: “Umarım Rojava’daki güçler Afrin’den iyi sonuçlar çıkarmışlardır ve benzer hataları başka yerlerde tekrarlamazlar.”
ABD ve Rusya’nın hesapları ve bunlardan doğru teklifleri aşağı yukarı belli; ancak “AKP ne yapacak?” sorusunun yanıtı şimdilik belirsiz. Üstüne, İdlip’te Nusra öncülüğündeki Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ile AKP destekli Nureddin Zengi Tugayı arasında başlayan “cihatçı iç savaşı”, TSK’nin bölgeye müdahalesini gerektirecek bir biçimde sürüyor. Şimdiye kadar Halep’in batı kırsalını büyük ölçüde kontrol altına alan HTŞ, AKP destekli grupların Afrin’e doğru kaçtığını duyurdu. AKP destekli Ahrar’uş Şam ile Ulusal Kurtuluş Cephesi adlı cihatçı çatı örgütü de Nureddin Zengi Tugayı’ndan yana çatışmalara dahil oldu.
Rusya da ABD de Türkiye’yi kaybetmek istemediği için AKP’nin manevra aralığı hala var ve seçim öncesi bir operasyon için bütün kapıları zorlayacaktır. Ancak Türkiye ile ihtilaflı bu kadar aktörün denkleme dahil olduğu bir anda iyi bir diplomasi yürütmesi halinde Kürtlerin de Afrin’deki ile kıyaslanamayacak genişlikte bir manevra aralığı yakaladığı da gerçeğin bir başka yönü. Araplarla Kürtler arasında bir uzlaşmanın sağlanmasına bağlı olarak Saray-AKP iktidarı Fırat’ın doğusu seferine niyet ederken İdlip bataklığına dalmak ve ötesine geçememek zorunda kalabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.