Erdoğan’ın meşruiyetini tartışan ana muhalefet partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, Saray’a gittikten sonra Fazıl Say’a ne denebilir. Fazıl Say, Saray’a gitmedi; Erdoğan onun konserine gitti
Erdoğan’ın meşruiyetini tartışan ana muhalefet partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, Saray’a gittikten sonra Fazıl Say’a ne denebilir. Fazıl Say, Saray’a gitmedi, umalım ki gitmesin
Tayyip Erdoğan’ın Fazıl Say’ın konserine gitmesi üzerine “uzlaşma, uzlaşmama” teması etrafında bir tartışma alevlendi. Erdoğan’ın yaptığını hemen hemen kimse tartışmadı, ana tartışma sol cenahta ve Say’ın davranışının doğru olup olmadığı üzerine sürdürülüyor.
Öncelikle kişisel pozisyonumu açıklığa kavuşturayım, ben Fazıl Say’ı severim sırf Fazıl Say olduğu için, Erdoğan’ı sevmem sırf Erdoğan olduğu için. Yok Erdoğan’a değil politikalarına karşıyım gibi şeyler gereksiz kelime sarfiyatı. Erdoğan da Say da kahvehane arkadaşlarımız değiller. Erdoğan’ı siyasetinden tanırım ordan bilirim, Say’ı da bestelerinden. İstisnalar dışında bu durum tartışanlar için de geçerli. Her ikisi de “iş”lerinden dolayı biliniyor, tanınıyor, seviliyor ya da sevilmiyor. Kimse arkadaşlık dostluk kurma derdi ile tartışmıyor. Hatta Erdoğan ile Fazıl Say’ın da şahsi tanışıklıkları yok. Onlar da birbirlerini yaptıkları “iş”lerinden dolayı tanıyorlar, duygularının kaynağını bu oluşturuyor.
Fazıl Say, dünya çapında sayılı piyanistlerdendir. Halk sanatçısı değildir, çünkü halkımızın çoğunluğu klasik müzik dinlemez, dahası sevmez. Ama Say, halkına, ülkesine duyarlı bir sanatçıdır. Bunu besteleri ile de toplumsal sorunlara duyarlılığı ile de göstermiştir. Benim gibi birçok insanın ilgisini de müziğinden önce acı çeken halkına, sorunlarına duyarlılığından dolayı çekmiştir. Nazım Hikmet Oratoryosu, Ses (Madımak), Kara Toprak (Aşık Veysel), Gezi Parkı (Berkin Elvan) gibi besteleri ile bunu göstermiştir. Kimseye bir zararı dokunmamıştır ama gericiliğin hedef tahtasına oturtulmuştur. Çünkü muhalif bir sanatçıdır.
Fazıl Say, klasik müzik sanatçısıdır ve konserleri için özel salonlar ve orkestralar gerekir. Orkestralar da genellikle ya devlet kurumlarına, ya özel şirketlere, bankalara, üniversitelere aittir. Yani pahalı bir iş klasik müzikle uğraşmak, seyirci biletleriyle finansmanı da zor. Fazıl Say Türkiye’yi terk etmedi, belli ki sanatını burada icra etmeyi istiyor. Ama burası Türkiye! Faşizmin tüm özelliklerini taşıyan ama uluorta faşizm denemeyen bir yer. Muhalife ne salon verilir ne de orkestra. Muhalife çalan orkestranın ve orkestrayı finanse eden kurumun başına neler gelmez. Bu da Say’ı oldukça zor durumda bırakıyordu.
Fazıl Say, çok sevdiği annesini kaybedince -ki tüm çocuklar annelerini severler- Erdoğan arayıp baş sağlığı dilemiş. Bu da aradaki buzların çözülmesini başlatmış ve Erdoğan’ın konsere gelmesine kadar vardı buzların çözülme derecesi.
Tartışma burada başlıyor. Bu durum toplumdaki “toksik” kutuplaşmaları ortadan kaldırabilir mi, Erdoğan bir el mi uzattı (ne büyük bir lütuf Say için), genel bir uzlaşmanın ilk adımı olamaz mı vs. vs.
Fazıl Say bir sanatçı, politikacı değil. Erdoğan’ın meşruiyetini tartışan ana muhalefet partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, Saray’a gittikten sonra Fazıl Say’a ne denebilir. Fazıl Say, henüz Saray’a gitmedi (umarım gitmez de). Bu arada Ekrem İmamoğlu’nun Saray’ı ziyareti, çağrıldıkları halde gitmeyen solcu muhtarları ne duruma düşürdü sorusunun yanıtını ilerki günlerde göreceğiz diyerek not edelim.
Şu açıktır ki Recep Tayyip Erdoğan uzlaşmaz! Fazıl Say’ın konserine gitmesi işine öyle geldiği içindir. Parlamento muhalefetini gayri meşru, illet, vatan hainleri, terörist… olarak niteleyen, milyonlarca oy almış partileri, milletvekillerini meşru saymayan Erdoğan uzlaşmaz, uzlaşamaz. Say’la başlayan süreç, Say’la bile uzlaşmasına kadar varmaz, varamaz. Çünkü yukarda saydığımız bestelerle uzlaşmaz, uzlaşamaz. “Sevdalınız komünisttir”in melodisi ile uzlaşmaz. Annesini yuhalattığı ve davasını süründürdükleri Berkin için yapılan beste ile uzlaşamaz. Daha dün Murgul’da haklarını arayan üç işçi tutuklandı, bunlarla uzlaşamaz, Barış Akademisyenlerinden birine ertelemesiz 36 ay hapis cezası verildi. Barışla uzlaşmaz, uzlaşamaz. Artık Erdoğan’la “uzlaşmanın” bir yolunu bulamayanlar, kutuplaşmanın sorumlusu olacaklar.
Erdoğan, annesini kaybeden Fazıl Say’ı arayıp baş sağlığı dilemiş, büyük incelik. Taybet Ana’nın da oğulları, kızları vardı! Evet ağır bir toksik kutuplaşma yaşanıyor, çünkü çok ağır toksik kutuplaşma yaratıldı, hem de çok ağır.
Fazıl Say, Saray’a gitmedi. Kimilerinin yaptığı gibi birlikte söylemek için gittiği arkadaşı sakıncalı bulunup kapıdan çevrildiğinde arkadaşını Saray’ın kapısında bırakıp içeri giren sanatçılarla, kumar borcu için, belediye konseri için sofraya koşan, özel uçağa binmek için can atan şarlatanlarla kıyaslamak haksızlık olur. Ama giden bizden değildir! Gideni gitmemiş sayamayız, yoksa komik duruma düşeriz. Hapse girmek istemediği için giden de, iş olanağı için giden de, makam için, malını mülkünü kaybetmemek için giden de bizden değildir.
Yazıyı Fazıl Say’ın bestelediği Muhyiddin Abdal’ın dizeleriyle bitirelim.
İnsan insan derler idi/ insan nedir şimdi bildim/ can can deyu söylerlerdi/ ben can nedir şimdi bildim/ kendisinde buldu bulan/ bulmadı taşrada kalan/ canların kalbinde olan/ inanç nedir şimdi bildim…
Fazıl Say henüz gitmedi, umalım ki gitmesin!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.