Yeni savaş, basitçe, İsrail’in Gazze ya da Lübnan’ı vurmasıyla sınırlı olmayabilir. Daha doğrusu yeni savaşın cephelerini İsrail’in belirlemesi veya sınırlaması mümkün olmayabilir. Suriye’de saldırganlığın artmasının altında bu olasılık yatıyor. İsrail, Lübnan’dan cephe açarsa Suriye’deki güçler de Golan’dan cephe açabilir. Eş zamanlı olarak Filistin’in iki yakasında intifada tetiklenebilir. Çoklu cepheye bundan sonra Irak’ı da eklemek gerekecek […]
Yeni savaş, basitçe, İsrail’in Gazze ya da Lübnan’ı vurmasıyla sınırlı olmayabilir. Daha doğrusu yeni savaşın cephelerini İsrail’in belirlemesi veya sınırlaması mümkün olmayabilir. Suriye’de saldırganlığın artmasının altında bu olasılık yatıyor. İsrail, Lübnan’dan cephe açarsa Suriye’deki güçler de Golan’dan cephe açabilir. Eş zamanlı olarak Filistin’in iki yakasında intifada tetiklenebilir. Çoklu cepheye bundan sonra Irak’ı da eklemek gerekecek
İsrail, Suriye’de herkesin açıktan izleyebildiği ‘örtülü savaşı’ artık aleni hale getirmekte beis görmüyor. Önce geçen hafta emekliye ayrılan Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot, 11 Ocak’ta New York Times’a verdiği demecinde son iki yılda Suriye’de en az 2 bin hedefi vurduklarını söyledi. Sonra 13 Ocak’ta Başbakan Benyamin Netanyahu, 11 Ocak’ta Şam’da belli yerleri hedef alan saldırıları açıkça üstlendi. Bu şekilde ‘ne inkâr ne teyit’ mantığına dayalı ‘muğlaklık’ siyasetine son verilmiş oldu. Bunda Suriye’yi çökertme planlarının çökmesi, İsrail’in silah ve başka yardımlarla desteklediği Golan/Kuneytra cephesi ile Ürdün sınırından beslenen Dera cephesindeki çöküşün payı büyük. Suriye’de saldırganlığı sürdürmek için İran ve Hizbullah hedef tanımlamasında odağa alındı. İran’ın geçen yıl Suriye’deki askeri unsurlarının yarısını çektiğini söyleyenler de yine kendileri. Rusya ile pazarlıklar sayesinde Ürdün sınırı ve Golan’dan 60-100 kilometre içeriye doğru İran unsurları ve Hizbullah’ın olmadığı ‘tehlikeden arındırılmış bölge’ tavizi de İsrail’i kesmiyor. Ne de olsa İran ve Hizbullah’a karşı her türlü operasyon konusunda İsrail’in elini bağlayacak bir şey yok. Bu türden bir tehdit algısı İsrail açısından hayli kullanışlı. Hem uluslararası alanda kendisine dokunulmazlık kazandırıyor hem de mali ve askeri destekte Amerikan bonkörlüğünü garanti ediyor.
Geçen eylülde Suriye’nin kuzeybatısında saldırılar düzenlerken bir Rus uçağını kendisine siper ederek Suriye hava savunma sistemine yem yapan İsrail, bir süredir Rus tepkisinden emin olamadığı için kendisini tutuyordu. Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ı geriletme, IŞİD’i bitirme ve Şam’da siyasal geçişi sağlama hedefine dayalı üç ayaklı Suriye stratejisine rağmen Amerikan güçlerini aniden çekme kararı alması, İsrail’in güvenlik siyasetindeki ‘pitbull’u uyandırdı.
***
19-20 Ocak’ta yaşanan son salvolar oyunun kuralının her iki taraf açısından değiştiğini gösterdi. Dikkat çekilen iyi yeni durum var: Birincisi saldırılarını genelde karanlıkta düzenleyen İsrail ilk kez 19 Ocak’ta gündüz vakti Şam Uluslararası Havaalanı’nı vurdu. Saldırı Tahran’dan kalkan Mahan Airlines’e ait bir uçağın piste ineceği sırada gerçekleşti.
İkincisi Suriye’den karadan karaya orta menzilli füzeyle işgal altındaki Golan Tepeleri’ne (Cebel el Şeyh tarafına) misilleme yapılmasıydı. 10 Mayıs 2018’de İsrail’in saldırılarına karşılık Golan’a doğru 30 kadar füze fırlatılmış ama çoğu Suriye hava sahasında imha edilmişti.
20 Ocak’ta İsrail bu kez Şam yakınlarında birkaç yeri hedef aldı. Netanyahu’ya göre vurulan yerler İranlılara ait silah depoları, istihbarat merkezi ve eğitim kampı. Fakat Rus ve Suriyeli kaynaklara göre saldırının kurbanları Suriyeli askerler. Rus Savunma Bakanlığı’na göre Suriye hava savunması İsrail’in fırlattığı 30 güdümlü füzeyi havada imha etti.
İsrail’in uluslararası topluma sunduğu senaryoya göre Golan istikametindeki misilleme atışında İran yapımı Fecr füzesi kullanıldı, füzeyi ateşleyen de İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’ydü.
Bu iddiadan bağımsız olarak Suriye, İran, Hizbullah/Lübnan arasında işlerin nasıl döndüğünü yakından takip edenler, İsrail’in saldırılarına nasıl yanıt verileceği konusunda ‘direniş güçleri’ arasında bir koordinasyon ya da ortak karar olduğu olasılığını gözardı etmez.
İsraillilerin ‘Hermon Dağı’ dediği Cebel el Şeyh’te insanlar kayak yaparken havada infilak eden füze görüntüsü İsrail için ‘tanrının lütfu’ sayılır. İsrail gazeteleri İran’la ilk kez bu kadar yakın çatışmanın yaşandığını kalın puntolarla not ediverdi. “Saldırı, İran’ın gerilimi artırmaya hazır olduğunu gösteriyor” da denildi.
İsrail, Suriye’de binlerce hedefi vururken haklı ama vurulan taraf meşru müdafaa hakkından mahrum bir saldırgan! İsrail Savunma Bakanlığı’na göre Suriye hava savunma sistemi, Suriye hava sahasında yanıt verebilir ama İsrail topraklarına ateş açamaz! “İsrail toprakları” dedikleri yer İsrail’in Suriye’den gasp ettiği Golan Tepeleri. Böyle zamanlarda tepkilerin alt metni hiç değişmiyor: “Ne cüretle kutsal devletin güvenliğine halel getirirsin!” Saldırı günü “Siyonist rejimi yeryüzünden silecek nihai savaşa hazırız” diyen İran Hava Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Aziz Nasırzade’nin sözleri de bu yorumlara iliştirildiğinde artık hiçbir uluslararası mekanizma İsrail’i tutamaz. Tutmuyor da! (Bu arada İranlılar da neden yapamayacakları tehditleri savurur orası ayrı bir mesele. Onların da zor zamanlardan geçerken Kudüs Gücü’nün getireceği efsanevi havaya ihtiyacı var her halde.)
***
Bu tırmanış bir sürü şeyle ilintili. İsrail, Ortadoğu’da İran’ı püskürtme konusunda yakaladığı psikolojik ve siyasal iklimi kaybetmek istemiyor. ABD’yi, ortak İran stratejisinde sabitlemek birincil öncelik. İran ve Suriye’yi kışkırtan hamleler, ABD’ye “Suriye’de kal” demenin başka bir yolu. Gerçi Trump yönetimi, Suriye’den çekilseler bile Ortadoğu’daki bütün üslerden İsrail’i koruyacakları taahhüdünü yineliyor. Yine de Suriye’deki Amerikan varlığı, İran’ı dizginleme stratejisini canlı tutmaya, bölgeyi bu tehditle şekillendirmeye ve Suriye’nin toparlanmasını önlemeye yarayacak bir faktör.
İkincisi “İran bizim kadar Arapların da düşmanıdır” algısını yayarken Suriye üzerinden koparılan fırtına kararsızları etkiliyor. Fars-Arap zıtlığı İsrail’in Arap ülkeleriyle ilişkileri normalleştirme hedefini kolaylaştırıyor. Bu salvolar, Umman’dan sonra Arap turuna yeni halkalar ekleyen Netanyahu’nun Çad ziyaretine denk geldi. Netanyahu, İran’ın Suriye’de askeri tahkimatına izin vermeyecekleri mesajını Çad’da verdi.
Üçüncüsü “İran hedeflerini vuruyorum” diyerek Suriye ve müttefiklerine kendi koşullarını dayatıyor. Suriye’nin tek parça halinde ayağa kalkması İsrail’in umduğu bir sonuç değildi. Öngörüldüğü üzere Suriye içten patlama senaryosuyla çökertilemeyince doğrudan müdahaleyle kırmızı çizgileri kabul ettirme evresine geçildi.
Kaynak: Gazete Duvar
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.