Trump, “Erdoğan’a sana gerekli tavizleri verdim. Hatta Halk Bank davasının kararını da bekletiyorum. Kararını ver” diyor
Trump, “Erdoğan’a sana gerekli tavizleri verdim. Hatta Halk Bank davasının kararını da bekletiyorum. Kararını ver” diyor. Şu an zorda kalanın Erdoğan olduğunu söylemek mümkün. Putin-Trump veya Patriot-S 400 arasında nasıl bir tercih yapacak. Denge politikası artık yürümez
ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye kararı sürpriz ve tedirginlik yarattı. Suriye’de kalıcı olmayı hedefleyen ve dengelerin değişmesinde askeri ve politik bir rol üstlenen ABD’nin böylesi bir karar alması Suriye merkezli Ortadoğu’nun geleceğini nasıl etkileyecek ve güç ilişkileri nasıl şekillenecek? Süreç yeni bir kaosa mı yoksa Ortadoğu’nun kendi iç dinamikleriyle bir çözüme doğru mu evrilecek? Buna benzer soruların yanıtları önümüzdeki süreçte çok daha fazla konuşulacak. Bunun için şu sorulara yanıt bulmak gerekir: “Trump’ın Suriye’den çekilmesi ne anlama geliyor?” “ABD gerçekten Suriye’den başlamak üzere Ortadoğu’dan çekilecek mi?”
Trump, seçim propagandası sırasında Afganistan ve Suriye’den çekileceğini ve hatta Ortadoğu’da savaşmayacağını söylemişti. Seçildiği gün bu görüşünü tekrarladığında, Pentagon sözcüsü şu karşılığı vermişti: “ABD’nin askeri stratejileri birkaç günlük değildir. Uzun yıllara göre belirlenir.” Bu açıklamadan sonra Trump, Suriye’den askerleri çekmeyi erteledi. Bugün Trump’ın yanı başında duran ve ABD siyasetini belirleyen Savunma, Dışişleri Bakanları ve Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı, ABD’nin Suriye’de askeri güç olarak varlığını devam ettirmeleri üzerinde sıklıkla durdular. Demokratik Suriye Güçleri’nin desteklenmesinde ısrar ettiler. ABD’nin 2025 stratejisi için bunun gerekli olduğuna dikkat çektiler.
ABD belirlediği stratejiyi aşamalı olarak yaşama geçirerek politik etki gücünü artıracak alanlar yaratıp Suriye’de askeri güçlerini çekmeyi planlıyordu. ABD’nin Suriye stratejisi aynı zamanda Ortadoğu’nun geleceğini şekillendirmede önemli bir mesaj içeriyordu. Fırat’ın doğusunda oluşturulması planlanan statünün netleştirilmesi ve kalıcı hale getirilmesi için Demokratik Suriye Güçleri’yle stratejik bir ittifak kurulması kararı alındı. Böylelikle sorun IŞİD’in tasfiyesinin çok ötesinde bölgesel denklemde ABD’nin etki alanı için önemliydi. Bu nedenle Trump’ın beklenenden önce çekilme kararı vermesi nispeten sürpriz oldu denebilir.
Gelinen aşamada Trump ile ABD’nin stratejik kurumları arasında bir farklılık olduğu da ortaya çıktı. Savunma Bakanı James Mattis’in ardından IŞİD Özel Temsilcisi Brett H. McGurk da istifa etti. Bu istifaların arkası gelebilir. Bu durumu şöyle yorumlamak gerekir: ABD yönetiminin merkezinde, hem Ortadoğu politikası hem de yeni stratejik öncelikler bakımından farklı eğilimler mevcut. Önümüzdeki dönemde bu sorun çok daha boyutlanabilir. ABD belki de ilk kez böyle ciddi bir kriz yaşamaya başladı denebilir. Özellikle Suriye’de Kürtleri önemli bir müttefik gören Savunma Bakanı, bu kararın “Sadece Ortadoğu’da değil bütün dünyada müttefikler için bir güven sorunu yaratacağı”na dikkat çekti.
Trump, artık Ortadoğu ile eskisi gibi ilgilenmeyeceğini söylüyor. ABD’nin geleneksel stratejisinde ise Ortadoğu son derece önemlidir. ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi veya etki gücünü sınırlaması, Washington’un bölgesel stratejisinde tahmin edilenden çok daha ciddi sorunların doğmasına yol açabilir.
Trump, söylediğini yapar da Ortadoğu’da askeri, politik ve ekonomik etki alanını sınırlamaya başlarsa, özellikle İsrail, ve Suudi Arabistan merkezli Körfez devletlerinde çok yönlü krizlerin doğmasına yol açacaktır. Trump bütün bunları göze alarak, bir strateji değişikliğine gider mi? Bunun çok kolay olmayacağını belirtmek gerek.
Trump, anlık çıkışlar yaparak hem uluslararası hem de ABD içi politik dengeleri sarsmayı seviyor. Bu nedenle yarın çıkıp “Suriye’de çekilme kararından vazgeçtim, daha çok güç göndereceğim” derse de şaşırmamak gerekir. Ancak bugün atılan adımı sadece Trump’ın kişisel tercihi olarak görmemek gerekir. Çünkü ABD için Pasifik ve uzak Asya bölgesi giderek fazla ön plana çıkmaktadır. Washington’da bölgesel dengeleri yeniden ayarlamak isteyen bir gücün olduğunu bilmek gerekir. Ancak bunların hiçbiri ABD için Ortadoğu’nun öneminin azaldığını göstermez. Bu bakımdan Trump’ın Suriye üzerinden belirlediği Ortadoğu stratejisi kısa sürede yeniden tersine dönebilir ve Suriye’ye çok daha güçlü bir şekilde girebilir. Önümüzdeki süreçte bunu göreceğiz.
Trump, bu kararı Savuma-Dışişlerinde bir grup ve bazı Beyaz Saray Güvenlik Danışmanları ile birkaç gün tartıştıktan ve hatta bunların itirazlarına ve uyarılarına rağmen aldı. Bu karar açıklanmadan 10 gün önce alındı. Başta Fransa, İsrail, İngiltere, Almanya ve DSG temsilcilerine iletildi. Bu güçler de Trump’ı ikna etmeye çalıştılar. Aynı şekilde Körfez ülkeleri ve İsrail bilgilendirildi. Hem ABD’nin bölgedeki aktif destekçileri hem de NATO üyesi AB ülkeleri Trump’ı ikna etmeye çalıştılar. Trump, bütün ülkelerin askeri ve ekonomik olarak sorumluluk almalarında ısrar ediyor. ABD’nin askeri çabalarının ekonomik olarak karşılığının verilmediği düşüncesini sıklıkla dile getiriyor. Dünyanın en kaotik merkezi olan Ortadoğu’da bulunmak isteyen her gücü sorumluluk almaya davet ediyor.
Trump’ın bütün ikna çabalarına rağmen, Suriye’den çekilme kararı almış olmasının Irak’ta ve özellikle İran’da yansımaları olacaktır. Biliyorsunuz, Trump, İran’a karşı yeni bir strateji uygulama kararı aldı. Bu strateji küresel düzeyde pek destek bulmadı ama kendisi ısrarla uygulamaya koydu. İran, bugün Suriye’de önemli bir güç ve jeopolitik olarak Akdeniz’e sınırdır. Bir bakıma İsrail’e sınır oldu da denebilir. Bu durum İsrail açısından ciddi bir güvenlik sorunu olarak algılanıyor. Ancak ilginç bir gelişme yaşandı; ABD ile İran arasında Londra’da bir kısım görüşmelerin yapıldığına dair bilgiler var. Böylesi bir durum doğal olarak ABD’nin İran politikasında da bazı değişikliklere gidebileceği anlamına gelir.
Trump’ın almış olduğu karar kamuoyuna duyurulmadan önce Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ile kapsamlı bir değerlendirme yapıldı. Suriye’de Uluslararası Koalisyon’un hava desteğiyle IŞİD ile ciddi olarak savaşan gücün QSD olduğu biliniyor. QSD-ABD’nin Suriye’deki güçleri arasında yapılan görüşmelere göre askeri güçlerin çekilmesi zamana yayılacak. Ekonomik ve diplomatik destek devam edecek. Silah yardımında belirli bir kesinti olsa da bütünlüklü olarak kesilmesi söz konusu olmayacak. QSD’nin açıklamalarına bakıldığında üst düzeyde bir tepki bulunuyor. Sanırım çekilmeye rağmen askeri-ekonomik-diplomatik ilişkilerin devamı için güvenceler verildi. İstifa eden Savunma Bakanı’nın yerine Savunma Bakan yardımcısı Patrick Shanahan’ın vekâleten atanması Pentagon’un söyleyeceklerinin hala etkili olacağını gösteriyor. Fırat’ın doğusunda çekilmenin makul bir süre içinde olacağı belirtilmesine rağmen Uluslararası Koalisyon güçlerinin göreve devam edeceği belirtiliyor. Fransa’nın Münbiç başta olmak üzere bölgede etkinliğini devam ettirmesi, İngiltere’nin güç gönderme olasılığı gibi faktörler gündemde bulunuyor. IŞİD’in bombalanmaya devam edileceğine yönelik açıklamalar özellikle QSD için desteğin süreceği anlamına gelir. Bu nedenle ABD’nin çekilme kararı karşısında QSD’nin ciddi bir reaksiyon göstermemiş olması, arka plan görüşmelerle doğrudan bağlantılıdır.
Aslında Trump, Erdoğan’a çekileceğini iki hafta önce iletmişti. Hatta basına yansıdığına göre Erdoğan, bu karara şaşırıyor ve hemen çekilmemesi gerektiğini belirtiyor. Erdoğan, ABD askeri güçlerinin çekileceğini biliyor. ABD’den açıklama gelmeden önce kendisinin “ABD, YPG’ye desteğini çekmediği takdirde biz müdahalede bulunacağız” diyerek, iç kamuoyunda çok yönlü destek alma taktiğine yöneldi.
Washington ile Ankara arasında mutlaka bir kısım görüşmelerin yapıldığı biliniyordu. Öncelikli olarak Rusya ile olan ilişkilerde kendisine çeki düzen vermesi ve Erdoğan’ın askeri politikada NATO’ya göre hareket etmesi istenmektedir. ABD Kongresi de, patriot savunma sistemlerinin Ankara’ya verilmesini onayladı ki bu da Erdoğan’ın “Verin patriotları, S-400’leri almayalım” anlamına gelen eski açıklamalarına bir yanıt. ABD Kongresi kararını verdi, yani Erdoğan’ın S-400’leri alma gerekçesi ortadan kalktı. Bu karar Ankara’nın ve özellikle Erdoğan’ın Rusya-ABD dengesini çok ciddi oranda yıpratacaktır. Aynı şekilde eğer İran’a yönelik belirlenen strateji değişmezse Türkiye’nin buna uygun adım atması istenecektir. Trump, “Erdoğan’a sana gerekli tavizleri verdim. Hatta Halk Bank davasının kararını da bekletiyorum. Kararını ver” diyor. Şu an zorda kalanın Erdoğan olduğunu söylemek mümkün. Putin-Trump veya Patriot-S 400 arasında nasıl bir tercih yapacak. Denge politikası artık yürümez. Her iki durum da Erdoğan’ı ciddi oranda sıkıntıya sokacaktır. Erdoğan, hızla ABD’nin politikalarına doğru yönelecek gibi görünüyor. Trump ile Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmelerinde artık Rusya ile ilişkilerine çeki düzen verip ABD merkezli role geri dönmesi için somut adımların atılması kararı çıktığı anlaşılıyor. Patriot-S 400’ler kararı bunun somut adımı olacaktır. Artık her hafta Putin ile değil de Trump ile telefon görüşmesi yapacaktır. Trump’ın “Erdoğan ile konuştum, büyük ticaret yapacağız” açıklamasında ilk akla gelen 3,5 milyar dolarlık Patriot anlaşmasıdır. Peki S-400’lere ne olacak?
Diğer önemli bir sorun da şu: ABD’nin çekilmesi karşılığından Erdoğan’ın IŞİD ile mücadelede sorumluluğu üstlendiğine dair bir garanti verdiği bilgisi kamuoyuna yansıdı. Trump da “IŞİD ile mücadele artık Türkiye’nin işidir” anlamında bir açıklama yaptı. İlginç olan eğer doğruysa Erdoğan’ın böyle bir güvence vermesidir. IŞİD ile mücadele sınır bölgelerinde değil doğrudan Irak’a sınır olan Deyrizor bölgesinde yürütülüyor. Türkiye’nin operasyona katılması için ya QSD ile anlaşması ya da İran-Rusya-Esad güçleriyle birlikte hareket etmesi gerekir. Bu iki olasılık da pek mümkün görünmüyor. QSD ile savaşarak IŞİD’in bölgesine inmesi oldukça zor ve riskli; tersine QSD ile ittifak yapması pek mümkün görünmüyor. Rusya-İran ittifakı Türk askeri güçlerinin Suriye’nin Irak-Ürdün sınır hattına kaydırılmasına izin vermez ve Esad da bunu kabul etmez. ABD’de yapılacak görüşmede Ankara’nın IŞİD’e karşı operasyon masaya yatırılacak. Türkiye bir bakıma imkânsız gibi görünen bir sorumluluk almış oldu.
Türkiye, bu sorumluluğu yerine getirmez ve Deyrizor bölgesinde Rusya-İran etkinliği artarsa, ABD almış olduğu kararı gözden geçirebilir ve yeniden sürece belki de daha aktif bir şekilde sürece müdahil olabilir. Erdoğan-Trump görüşmeleri bu gerçeği gölgelemez ve olasılık olarak küçümsenmemesi gerekir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Türkiye’nin ne ABD varken ne de ABD çekilme kararını açıkladıktan sonra QSD’nin etki alanında olan Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyon yapma olasılığı sanıldığı gibi çok yüksek değil. Bunu daha önce de birkaç kez vurguladım. Sınıra güç yığıyor, zaman zaman top atışları yapabilir. Bazı bölgelere küçük giriş çıkışlar yapabilir ama kapsamlı bir operasyon yapması son derece zordur. Türkiye’nin askeri olarak bu gücü var. Girme olanakları da var. Ama sorun askeri güçten çok bölgesel denklemin nasıl oluştuğudur. Rusya, İran, Irak ve Esad yönetimi, Türkiye’nin bölgeye yeni bir operasyon yapmasına karşıdır. Fransa, Almanya, İngiltere operasyona karşı çıkıyor. İsrail-Suudi Arabistan karşı çıkıyor. Ayrıca ABD çekilse dahi karşı çıkıyor. Bütün bu dengeleri yok sayarak QSD’nin bulunduğu alanlara operasyon yapması yüksek bir olasılık olarak görünmüyor. Operasyon, Türkiye’nin nispeten sürece dâhil olmaya başladığı bir anda denklemi bütünüyle aleyhine döndürecektir.
Kamuoyu yoklamalarına göre AKP’de belirli bir düşüş var. Ankara ve İstanbul’da AKP zayıflıyor. Anketlerde Türkiye’nin en önemli sorunu ekonomi diyenlerin oranı 65 civarıdır. Bu nedenle 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerinin, belediye başkanlarını seçmekten çok genel seçim havasında geçeceği anlaşılıyor. Bu nedenle vazgeçilen AKP-MHP ittifakı yeniden kuruldu. AKP-MHP ittifakının, Fırat’ın doğusuna yönelik olası bir operasyonu gündemde tutmanın iç politikada çok etkili olacağını ve oy oranlarını pozitif olarak etkileyeceğini hesapladıklarını düşünebiliriz. Ancak bu sürecin Afrin’den farklı olduğunu ve hatta Türkiye’nin ABD çekildikten sonra olası operasyon olanaklarının çok daha fazla azaldığını belirtmek gerek.
İdlip sorunu başlı başına ciddi bir açmazı oluşturuyor. Ankara’nın Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon açıklamasını aynı zamanda işlerin iyi gitmediği İdlip’ten dikkatleri başka yere çekme taktiği olarak görmek de mümkün. Soçi’de Putin ile Erdoğan arasındaki “İdlip Mutabakatı” sanıldığı gibi sonuç alıcı bir tarzda ilerlemiyor. Örneğin Halep-Lazkiye, Halep-Hama yollarını oluşturan M4-M5 yolları üzerindeki radikal İslamcı örgütlerin denetimlerinin bütünüyle kalkması ve bu yolların trafiğe açılmış olması gerekirdi. Bu olmadı. Radikal İslamcı örgütlerin ağır silahlarını Türkiye’nin gözlemcilerine teslim etme işlemlerinin Kasım başında tamamlanması gerekirdi. Bu da gerçekleşmedi. Radikal İslamcıların çekilmesini sağlamak ve ağır silahlarını toplamak Ankara’nın sorumluluğundaydı. Rusya Savunma Bakanlığı sıklıkla bunu belirtiyor. Olası bir operasyondan söz ediliyor. Türkiye’nin çaba gösterdiğini ama sorunu çözmediğini de belirten Moskova, gerektiğinde kara ve hava operasyonlarına başlayabilir. Benim tahminlerime göre Mart’ta böylesi bir durum gündeme gelebilir. Türkiye, Rusya ile yeni bir çatışmayı göze almaz. Bu nedenle dikkatleri Fırat’ın doğusuna çekmek akıllı bir taktik olarak görülebilir ama İdlip gerçeğinden kaçınılması da mümkün görülmüyor. Türkiye, İdlip gerçeğiyle yakın zamanda yüzleşmek zorundadır.
ABD’nin İdlip konusunda Türkiye’ye destek vermesi sürpriz sayılmaz. Böylelikle Suriye’de istikrarsızlığın devam etmesi için bir kısım manevralar yapmak isteyebilir.
Rusya ve İran, Türkiye’nin bölgeye yönelik bir operasyon yapılmasına kesinlikle karşı çıkacaklardır. Afrin operasyonunun Rusya’nın onayı ve desteğiyle olduğu herkesin bildiği bir realitedir. Ancak Fırat’ın doğusu için böyle bir onay çıkmayacaktır. Çünkü bu bölge, Suriye’nin en istikrarlı ve savaştan en az etkilenen bölgesidir. İdlip’in kontrolüyle Suriye’de bütünüyle politik çözüm süreci başlayacak. Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyon, yeniden kapsamlı çatışmaların başlaması ve politik çözümün bilinmeyen bir zamana ertelenmesi anlamına gelir. Rusya ve İran’ın Suriye’de sürekli kalacak bir durumları yoktur. Suriye savaşının birkaç yıl daha uzaması Rusya ve İran için çok daha kapsamlı sorunların oluşması demektir. Bunu göze alamazlar.
Ayrıca Rusya ve İran ile QSD arasında görüşmeler kesintisizce devam ediyor. Bu iki güç, QSD’nin içerisinde yer almadığı bir çözüm sürecinin başarılı olma şansının olmadığını biliyorlar. Bu iki güç Esad rejimiyle QSD arasında ilişki kuruyor ve ortak buluşma noktalarını artırmaya çalışıyor. Ayrıca Esad hem politik müzakere sürecinde hem de politik geleceği için PYD merkezli QSD’ye ihtiyaç duyacaktır. Bu nedenle Suriye sorununu kısa sürede çözüme kavuşturmak isteyen Rusya-İran ikilisinin Türkiye’nin yeni operasyonlarına onay vermesi beklenemez. Bir başka gerçek, Rusya ve İran’ın Türkiye ile olan ilişkileri stratejik olmayıp bütünüyle konjonktüre dayanmaktadır ve her an değişebilir. Ankara-Washington hattında olanlar Rusya-İran ikilisinin Türkiye ile ilişkilerinin geleceği bakımından bize bir fikir verebilir.
DSG’nin kontrol ettiği bölgelerin statüsünde stratejik bir değişikliğe gideceğini sanmıyorum. Yani bölgede hiçbir statü elde etmeden, Rusya-İran-Esad ittifakının dayatmalarını kabul etmez. Rusya daha gerçekçi bir politika izliyor ve Kürtlere bir statü verilmesi gerektiğini biliyor.
QSD geçmişten beri demokratik bir Suriye’nin bütünlüğü içinde kalacaklarını söylüyordu. Ortaya çıkan politik durum dikkate alındığında PYD merkezli QSD, Rusya üzerinden özellikle Rojava kısmını kapsayan özerk bir yapının oluşması üzerinde anlaşabilirler. Yani güçlü bir federasyondan vazgeçip özerkliği kapsayan bir oluşum üzerinden anlaşmaları mümkün. Hangisinin etkili olacağını bölgede bulunan küresel güçler arasındaki ilişkilerin durumu, askeri-politik-diplomatik ilişkilerin sonucu belirler.
Fırat’ın doğusunun statüsü nettir. Statünün alacağı biçim henüz net değil: Federasyon mu? Özerk bölge mi? QSD her ikisini de tartışabilir. Güç dengelerine göre birinde karar kılar. Daha hesaplayamadığımız çok sayıda askeri-politik sürprizlere hazır olalım.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.