Kameralar derdini anlatan Sarı Yelekli’den yanan arabalara çevrildi. Sağcı Les Republicains partisi desteğini yavaş yavaş geri çekiyor. “İlk üç gün iyiydi ama sonra başka yere evrildi” söylemi var
Kameralar derdini anlatan Sarı Yelekli’den yanan arabalara çevrildi. Sağcı Les Republicains partisi desteğini yavaş yavaş geri çekiyor. “İlk üç gün iyiydi ama sonra başka yere evrildi” söylemi var. “Sorumlu sarı yelekliler” tarafından devamlı itidal çağrıları yapılsa da bunun pek bir etkisi olmuyor
“Tek derdim sizsiniz, tek kavgam sizin için, tek savaşımız Fransa için.” Bu sözlerle biten “hayatının” konuşmasında, Macron’un ifadesi duygulu ama “yumruk yemiş bir boksör” gibiydi. 13 dakikada kırdığı insanlardan özür diledi, emeklilere yapılan vergi artırımının kapsamını indirdi, asgari ücretlere 100 avro zam yaptı, fazla mesai ücretlerini ve yılsonu ikramiyesini vergiden muaf tuttu. 13 dakikada 10-15 milyar avro dağıttı. Ondan önceki hafta tepki toplayan benzine zam projesini iptal etmişti ama nafile. Zamlara ve Macron’a “yeter” diyen Sarı Yelekliler bu öneriler için “yetmez” diyor.
Macron’a bunları söyletmeyi başaranlar artık hiçbir şeyle yetinmiyor gibi. Ülkenin dört bir yanında sosyal medya üzerinden organize olan Sarı Yeleklilerin ne temsilcisi ne de örgütü var. Facebook grubu kuran admin oluyordu, sonra yavaş yavaş daha demokratik usullere başvurdular. Televizyon kanallarının “sözcü” diye çıkardığı insanlar ise Yelekliler tarafından derhal “hain, satılmış” ilan edilerek “ben sadece kendi adıma konuşuyorum” demek zorunda kalıyordu. Talepler ise karışık, ama yavaş yavaş belirginleşen tabloda şu talepler öne çıkıyor: alım gücünün yükselmesi, vergilerin azalması, zenginliğin daha adil paylaşılması, Macron’un gitmesi, katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi.
Bordeaux Üniversitesi’ne bağlı akademisyen grubunun yaptığı bir çalışmaya göre ortalama Sarı Yelekli, küçük şehirde yaşayan vatandaş. Eğitimi lise veya biraz üstü, 40-50 yaş arası, siyasi parti veya sendikalara çok mesafeli, genel olarak sola oy vermeye yakın. İçlerinde Le Pen’e de sempati duyanlar var, ama solun solu daha fazla. Toplumun hor gördüğü bu kitlenin yüzde 85’i araba sahibi. Onun yüzündendir ki ilk günlerde hükûmet sözcüsü kapalı bir toplantıda onlar için “sigara içen ve dizel araba kullanan tipler” demişti. Bu tepeden bakma sadece ona değil, bizzat Macron’un tavır ve sözlerinde de var. Bir konuşmasında “başaran insanlar ve hiçbir şey olmayan insanlar” demişti, başka bir yerde onu protesto eden bir gösterici “öyle havalara girme takım elbiseyle falan” dediğinde Macron yaklaşıp “kendine takım elbise almak istiyorsan git çalış” diye cevap vermişti.
Hâlbuki Macron’un aslında halk desteği o kadar fazla değildi. İlk turda yüzde 24 oy alıp (kayıtlı seçmenin yüzde 18’i) karşısında Le Pen var diye ikinci turda yüzde 66 almıştı. Bunun yanında Fransa’da siyasetin kalbinde olan ve devletle halk arasında mekik görevi yapan “aracı kurumlar”ı (sendikalar, muhalefet partileri, meslek odaları, sivil toplum dernekleri) yok saydı. Uyguladığı neoliberal politika “fakirden alıp zengine veren” ters bir Robin Hood etiketi verdi. “Zenginlerin başkanı” lakabı iyice yapıştı.
Kamu istatistik kurumu INSEE 2008-2016 seneleri içerisinde uygulanan mali politikalar sonucunda aile başına 500 avroluk bir alım gücü kaybı olduğunu söyledi. Macron bu politikayı durdurmak yerine tam aksine hızlandırdı. En zengin yüzde 1’lik kısım, alım gücünü yüzde 6 yükseltti.
En yoksul yüzde 22’lik kısım alım gücünden yüzde 1 kaybetti.
Çevre politikası dönüşümü çerçevesinde öngörülen ve kimi tarihçilere göre “21 yüzyılın ekmeği” olan benzin zamları bu dolu bardağa son damla oldu.
Kibir, neoliberal ekonomi politikası, kimseyi kale almayan tavır ve siyasi dayanağı dar olan tecrübesiz bir siyasetçinin karşısına çıkan engel kimsenin ne bildiği ne alıştığı türden oldu.
Priscila Ludosky isimli bir küçük girişimci zamlara karşı bir imza kampanyası başlattı. Başka bir kamyon şoförü Facebook üzerinden bir video yapıp insanları arabaların ön camına sarı yelek koymaya çağırdı ve yavaş yavaş Fransa otobanlarında bu insanlar birbirlerini sayabildiler. Facebook grupları üzerinden gidilen örgütlenmeler kimi şehir, kimi köylerde insanları birbirleriyle sadece sanal değil, fiziksel olarak da görüşmeye itti. Prekaryalaşmaya başlayan orta sınıf yaşadığı yerlerdeki kavşakları tutmaya başladı ve cumartesi eylem kararları hemen hemen her yerde alınmaya başladı.
Fransa’da geleneksel olarak vergi müessesesi sol tarafından sahiplenilir. Bunun nedeni ise ödenen vergi yüzdesinin gelirle birlikte yükselmesi. Gelir vergisi ülkenin fakir yarısı tarafından ödenmiyor, diğer yarısı da 4 değişik yüzdeyle katkı sağlıyor (yüzde 14’ten yüzde 45’e kadar) Bu eşitlikçi paylaşıma karşı çıkan sağ kesim “vergi düşmanı” olur. Dolayısıyla ilk başlarda “vergi karşıtı” olması, aralarında ırkçıların da olması ve haklarını koruyamamış olan sendika ve partilere karşı mesafeli duran Sarı Yelekliler hareketine sol çok temkinli yaklaştı. Sol sendika CGT’nin başkanı Martinez bu hareketle kendisi arasına mesafe koydu, sol çevreci parti ise çevre dönüşümünün “çok önemli” olduğunu söyledi.
Her cumartesi Paris’te yer alan eylemler gittikçe şiddet dozunu yükseltince ilk başlarda bu harekete “vergi karşıtı dolayısıyla neoliberal” hoşgörüsüyle bakan ana akım haber kanalları bakış açılarını değiştirmeye başladı. Kameralar derdini anlatan Sarı Yelekli’den, yanan arabalara çevrildi. Onları destekleyen sağcı Les Republicains partisi desteğini yavaş yavaş geri çekiyor. “İlk üç gün iyiydi ama sonra başka yere evrildi” söylemi var. Televizyon programlarına davet edilen “sorumlu sarı yelekliler” tarafından devamlı itidal çağrıları yapılsa da bunun pek bir etkisi olmuyor. Sarı Yelekliler, Facebook çerçevesinde haberleşiyor (ki komplo teorilerine çok elverişli olan bu çerçeve bazen ana akım medyanın hareketin itibarını azaltmak için hemen üzerine atladığı tuhaf talepleri de doğuruyor), bu hareketi destekleyen sol yapı “Baş eğmeyen Fransa” taraftarları bu gruplar içerisinde fikirlerini enjekte ediyor. Kavşak tutarken tartışılan konular artık benzine zam değil, servet vergisinin yeniden gelmesi, ücretlere ve emekli maaşlarına zam, vatandaşlar tarafından seçilmişlerin kovulabilmesi, Macron’un istifası.
Hükümetin her cumartesi aldığı tedbirler anlaşılan pek korkutmuyor. Binlerce insanın gözaltına alınması (çoğu sonradan serbest bırakılıyor), yer yer polislerin kullandığı orantısız şiddet, bu hareketin yanında mücadeleye başlayan liselilere diz çöktürüp ellerini başlarının üzerine koymaya zorlaması çok tartışıldı. Le Canard Enchaine gazetesine göre geçen cumartesi Elysee Sarayı’nda ne olur ne olmaz diye bir helikopter bekletilmiş, Marianne dergisi de getirilen panzerlerin suyunun içerisine “son çare” olarak “gaz maskelerinin dayanamayacağı, insanları öldürmeden yere serebilecek” bir kimyasal madde kattıklarını açıkladı. Bunun kullanımının sadece siyasi bir otoriteden gelecek talimatla olacağı da belirtilmiş. Bu iki haber de yalanlanmadı, ama jandarma bu maddenin sıvı halinde değil, pudra halinde olduğunu belirtti.
Beşinci cumartesiye yaklaşılırken Strasbourg’da yaşanan terör saldırısı Macron’un elini güçlendirdi. “Polisimizin yanındayız” mesajları her partiden geldi ve yorumcular bu sosyal hareketin “polisi yorduğunu” söyledi. Sarı Yeleklilerin içerisinde “zamanlama manidar” yorumları tepkiyle karşılandı, zira komplo teorisi dillendirenler genelde marjinalleşir ve toplumsal tartışmanın kenarında bulur.
Bu hareketin “beşinci perdesi” birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Tek ağızdan konuşmayan Sarı Yelekliler artık nasıl somut bir şekilde isteklerini kabul ettirebilecekler? Sendikaların bu harekete yavaş yavaş destek vermeye başlaması ne kadar etkili olur? Hükûmetin korkuyla baktığı anketler bu harekete toplumsal desteğin düştüğünü ama hala çok yüksek olduğunu gösteriyor. Destek yok olunca ne olur?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.