Milli Gelir resmi verilere göre üç aylık dönemde yüzde 1,6 oranında artmış, yılın ilk ayında yüzde 5,2 olan reel milli gelir artış hızı, sonraki üç ayın eklenmesiyle yüzde 4,5’e gerilemiştir
Milli Gelir resmi verilere göre üç aylık dönemde yüzde 1,6 oranında artmış. Yılın ilk ayında yüzde 5,2 olan reel milli gelir artış hızı, sonraki üç ayın eklenmesiyle yüzde 4,5’e gerilemiştir. Böylece resesyon, devletin resmi verileriyle bile doğrulanmıştır
Devletin istatistik kurumu TÜİK, bu hafta, Milli Gelirin artış hızının yavaşladığını resmen açıkladı.
Evvelden beri devletin resmi istatistikleri, hiçbir zaman güvenilir olmadı. Şahsen iktisatla uğraştığım yaklaşık otuz yıldır çok sayıda istatistik skandalına tanık oldum.
Resmi veriler tutarlı bir “zaman serisi”ne de dayanmaz. (Önceki yılların verileri sürekli yeniden ve daha yüksek hesaplanır.)
Rakamlarla kolayca oynanılır da. Ama en önemlisi metot sorunudur. Mesela milli gelir hesaplama yönteminde değer yaratmayan sektörler de hesaplamaya dahil edilir. Ve bu sektörlerin kazançları, yeni yaratılmış gelir diye sunulur.
Bu yaklaşım AKP iktidarında da sürdü. Daha da beter hale geldi, denetimsizlik ve niteliğin iyice düşmesiyle.
Milli Gelir resmi verilere göre (yüzeysel bakımdan) (GSMH’nin yaklaşık değeri) Temmuz-Ağustos-Eylül’ü içeren üç aylık dönemde yüzde 1,6 oranında artmış. Yine resmi verilere göre, yılın ilk ayında yüzde 5,2 olan reel milli gelir artış hızı, sonraki üç ayın eklenmesiyle (yani yılın ilk dokuz ayında) yüzde 4,5’e gerilemiştir. Böylece resesyon, (durgunluk) devletin resmi verileriyle bile doğrulanmıştır.
Verilerin arka planına yönelip, üretici sektörlerde üretim değerini yeniden hesapladığımızda değerin (gelir) belirgin biçimde düştüğünü görüyoruz. Buna göre tarım sektörü ve inşaat sektöründe, yılın ilk dokuz ayında yaratılan değer geçen yılın ilk dokuz ayına göre gerilemiştir. Sanayi sektöründe ise yaratılan değerin artış hızı yüzde 2,7 gibi düşük bir hıza sahiptir.
Stoklar, amortismanlar ve sübvansiyonlar üzerinden düzeltmeler yaptığımızda sanayi sektöründeki gelir artışı yüzde 1,5’a kadar geriliyor. Hesaplama, yatırım malları fiyatlarındaki gerçek artış oranı ile yapılacak olsaydı Milli Gelirin gerileme hızı daha yüksek olacaktı.
Ekonomide, özellikle de sanayi sektöründe yaratılan değerin azalmakta oluşu, sermaye birikiminin tıkanmakta olduğuna (genişleyemediğine) işaret eder. Ki bu sermaye sınıfının karlarının miktar bakımından (ve muhtemelen kar oranı bakımından da) artmadığını veya gerilemekte olduğunu gösterir.
Aslında (daha önceki makalelerimizde başka göstergelere dayanarak) sermaye birikimindeki yavaşlamanın yani tıkanıklığın 2014 yılından itibaren belirgin hale gelen bir eğilim olduğunu ortaya koymuştuk.
Bu eğilim tersine çevrilemezse yıkıcı sonuçlara yol açar. En başta rekabet gücü zayıflar. Halbuki kapitalizmde hiç bir ekonomi, (ve şirket) sabit sermaye varlığını genişletmeden rekabet gücünü koruyamaz.
Fakat bizim sermaye sınıfımız, yani patronlar muazzam ölçüde kredi kullanmalarına ve AKP hükümetinin gönüllü biçimde sağladığı çok önemli ayrıcalıklara (işçi sınıfının baskı altında tutulması, vergi indirimleri, sigorta destekleri, yatırım teşvikleri, göçmen işçi istihdamı) rağmen, sabit sermaye yatırımlarını genişletemediler.
Nitekim, sabit sermaye stoku abartılı bulduğumuz ve manipüle edilen resmi verilerde bile 2018’in ilk dokuz ayında yüzde 1,1 oranında gerilemiştir. Doğru bir amortisman ve bilanço ayıklaması (sabit sermaye tanımına girmeyen varlıkların dışarıda tutulması) yapıldığında, gerileme çok daha yüksek (muhtemelen yüzde 5) bir orana sahip olacaktır.
Bu durumun sınıf mücadelesi bakımından önemli sonuçları vardır.
Önümüzdeki dönemde işçi sınıfını, ağır sömürü, işsizlik, düşük ücret ve emek yoğunluğu artışını bekliyor demektir.
Devletin resmi verileri olmasaydı, burjuva iktisatçıları ve burjuva-sol iktisatçılar ne yazarlardı acaba? Bir başka ifade ile nereden “ekmek yerlerdi”? Ayda birkaç kez resmi istatistikler açıklanıyor ve bizim iktisatçılarımız, uzman kesilip verileri kendilerince analiz ediyor, “özgün fikirlerini” aktarıyorlar. İktisadi politikaların hatalı olduğunu rakamlarla ispat etmeye çabalıyorlar. Ben bu tür çaba içindeki iktisatçıları “gösterge iktisatçıları” diye niteliyorum.
Yöntem bakımından bizi ilgilendiren husus, abartılı göstergelerden yola çıkarak son derece hatalı “çıkarımlar” yapmaları ve bu çıkarımları “teori seviyesine” çıkartmaya cesaret edebilmeleridir. Maalesef bunun için uygun koşullar ve seviye vardır.
Marks’ın “ekonomi politiğin eleştirisi” dediği “iktisat” tarafsız bir alanı vazetmez, işçi sınıfı mücadelesinin asli bir unsurudur.
Ve güncel olarak ihtiyacımız olan şey kapitalizmin tutarlı bir eleştirisi, bir burjuva hükümeti olan AKP’nin teşhiri ve işçi sınıfı mücadelesinin yükseltilmesi olmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.