Sonunda AKP ne yapabilecekse ABD’nin oluruyla yapacak. Bu, Münbiç’te “ortak devriye”nin “ortak yönetim”e evrilmesi de olabilir, Urfa sınırındaki Arap yoğunluklu Tel Abyad ya da Resulayn’a sınırlı bir operasyon da…
Sonunda AKP ne yapabilecekse ABD’nin oluruyla yapacak. Bu, Münbiç’te “ortak devriye”nin “ortak yönetim”e evrilmesi de olabilir, Urfa sınırındaki Arap yoğunluklu Tel Abyad ya da Resulayn’a sınırlı bir operasyon da…
Tayyip Erdoğan’ın bir seçim sürecine Suriye’de hedefi Kürtler olan bir operasyon çıkışıyla girmesi yeni değil.
Ancak Erdoğan’ın 12 Aralık’ta, PYD-YPG kontrolündeki Münbiç ve Fırat’ın doğusu için “Harekâtımıza birkaç gün içinde başlayacağız” dediği konuşmasında yeni olan şey ABD’yle görüş ayrılıklarına rağmen bir uzlaşma zemini oluştuğunu da ima etmesiydi. İlk olarak Münbiç için verilen sözleri hatırlattı Erdoğan, ardından “İdlip’te Rusya’yla yaptığımızı, Fırat’ın doğusu ve Münbiç’te Amerika ile yapalım” deyiverdi.
Rusya ve müttefiklerinin aksine Erdoğan için ABD’nin bölgedeki varlığı elbette sorun değil ve bu yüzden “Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir” diyerek Astana sürecindeki ortaklarıyla çelişmiş oldu. “Rusya ve İran’la geliştirilen süreç bozulacak mı?” sorusunu bir başka yazıya bırakarak Saray-AKP iktidarının Suriye’de neyi, nasıl yapabildiğini hatırlamakta fayda var.
2016’daki “Fırat Kalkanı”, “IŞİD’e karşı mücadele” konsepti içinde başlatıldığında hem ABD’nin hem de Rusya’nın oluru alınabildi. Ancak Azez-Bab-Cerablus üçgenine girildiğinde asıl amaç YPG’nin Kobanê ve Afrin kantonlarını birleştirmesini engellemekti.
Afrin’e yönelik “Zeytin Dalı” ise Rusya-İran-Türkiye üçlüsünün yürüttüğü Astana sürecinin meyvesiydi ve Suriyeli Kürtleri ABD’yle ilişkilerinden vazgeçirip Şam’a yakınlaştırma hesabı yapan Rusya’nın yol vermesiyle gerçekleşti. ABD ise “sorumluluk sahası”nda olmayan Fırat’ın batısındaki bu bölge için NATO müttefiki Türkiye’yi “çizmedi”. Hatta TSK’nin Münbiç’e yönelmesini Kürtleri kendine iyice bağlamanın vesilesi yaptı. AKP “Münbiç Yol Haritası” ile bir süreliğine durduruldu, Kürtlere de “Rusya (ve Şam) gibi değilim, bulunduğum yerde seni korurum” mesajı verildi.
Şimdilerde ise ABD’nin “bir taşla iki kuş vurma” siyasetinin yeni bir evresi yaşanıyor. Washington için, Suriye’de “IŞİD’e karşı mücadele”nin maddi gerekçeleri tükenme noktasına gelse de “İran’ın tamamen çekilmesi” ve “Cenevre sürecinde siyasi çözüm sağlanması” hedefleri hâlâ mevcut.
ABD, yereldeki ortağı YPG-QSD ile bölgedeki işbirlikçisi Türkiye arasındaki çelişkiyi, ortak bir hedefe (İran) yöneltmek için kullanıyor. Dolayısıyla her fırsatta NATO’nun “sadık üyesi” olduklarını belirterek ABD’ye “Bizimle misin, yoksa PYD-YPG’yle mi?” diyen Erdoğan’ın beklentileri kısmen de olsa karşılanmalı.
Taraflar arasında hâlihazırda pazarlıkların döndüğünü de birkaç hafta içinde yaşanan görüşme trafiğinden anlayabiliyoruz: Bu ayın başlarında MİT Başkanı Hakan Fidan Washington’daydı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 5 Aralık’ta ABD’li mevkidaşı Mike Pompeo’yla Brüksel’de görüştü. 7 Aralık’ta Ankara’ya gelen ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Dışişleri ve Savunma bakanlıklarından üst düzey yetkililerle bir araya geldi.
Toplantının ardından yapılan ortak yazılı açıklamada, taraflar “Münbiç Yol Haritası” konusunda yılsonuna kadar “hızlandırılmış ve somut ilerleme sağlanmasını” taahhüt etti. Ardından Barzani güdümündeki Suriyeli Kürtlerle (ENKS) Antep’te görüşen Jeffrey, son olarak YPG-QSD kontrolündeki Fırat’ın doğusunda temaslarda bulundu.
Tüm bunlardan hareketle, taraflar arasında bir uzlaşma, birlikte hareket etme zemini oluşturma amaçlı yoğun bir çalışmanın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Trump’ın 11 Aralık’taki “[Suriye’de] 30 gün içinde IŞİD mensubu kalmayacak” sözünü işaret bilen Erdoğan, hemen ertesinde “tek taraflı” operasyon çıkışı yapınca, ABD de “koordinasyon” hatırlatması yaptı.
Sonunda AKP ne yapabilecekse ABD’nin oluruyla yapacak. Bu, Münbiç’te “ortak devriye”nin “ortak yönetim”e evrilmesi de olabilir, Urfa sınırındaki Arap yoğunluklu Tel Abyad (Girê Spî) ya da Resulayn’a (Serêkaniyê) sınırlı bir operasyon da…
Fırat’ın doğusuna yönelik olası operasyon, Kürt silahlı hareketinin de hem Türkiye içinde hem de Suriye’de TSK ve cihatçıların ortak kontrolünde bulunan bölgelere saldırılarını yoğunlaştırmasına yol açabilir.
Erdoğan’ın tehditlerinden bir gün sonra Azez, El-Bab, El-Rai ve Dabık’ta bombalı saldırılar gerçekleşirken, Afrin’de TSK’ye yönelik YPG saldırısında bir asker hayatını kaybetti. 16 Aralık’ta ise Afrin kent merkezinde bombalı araç saldırısı düzenlendi. PKK de olası bir operasyona “Türkiye’nin içindeki saldırıları artırarak” yanıt vereceğini açıkladı.
Tüm bu senaryo karşısında ABD’nin Kürtlerden beklentisi ise daha fazla taviz vermeleri. Şam, PYD-YPG’ye ayrı siyasal statü iddiasından vazgeçmeyi dayattığı ve Rusya da Türkiye müdahalesini kendi çıkarlarına uygun gördüğü için Kürtlerin, ABD’ye direnme koşulları da zayıf.
ABD’li yetkililerin Erbil’de “Suriye gündemi” ile Barzani’yle görüşmeleri ve ardından “Rojava Peşmergeleri”nin YPG-QSD kontrolündeki bölgelere intikal ederek sınır hattına konuşlandırılmaları bu yöndeydi.
Bir sonraki aşama ise çoğu YPG-QSD bünyesinde olan 30 ila 40 bin kişinin ABD ordusu tarafından eğitilip donatılarak İran’a karşı hareket etmeye zorlanması olacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.