İşgal evi hareketi ve radikal iskân eylemciliği tarihinin derinliklerine inen Vasudevan’ın kitabı, iskân güvencesizliği ve alım krizlerinin evleri ve daireleri talep etmeye ve geri almaya yönelik hareketlerle iç içe geçtiği yolları izliyor
İşgal evi hareketi ve radikal iskân eylemciliği tarihinin derinliklerine inen Vasudevan’ın kitabı, iskân güvencesizliği ve alım krizlerinin evleri ve daireleri talep etmeye ve geri almaya yönelik hareketlerle iç içe geçtiği yolları izliyor
Oxford Üniversitesi’nde profesör olan Alexander Vasudevan, Autonomous City: A History of Urban Squatting’i [Otonom Şehir: Bir Kentsel İşgal Evi Hareketi Tarihi] (Verso Books) yazmaya giriştiğinde, dünya genelinde konut piyasalarını vuran konutta alım krizi ile 20. yüzyılın farklı dilimlerinde pek çok şehirde bir araya gelmiş işgal evi hareketleri arasında doğrudan bağlantılar gördü. Bu tür pratiklerin artan bir şekilde suçlaştırılması -ve kentsel gayrimenkullerin hızla yükselen değeri- nedeniyle, yaygın bir hareket olarak işgal evciliğin ABD’de yakın zamanlarda yeniden ortaya çıkması olası değil.
Ancak, iskân güvencesizliğiyle karşı karşıya kalan ABD sakinlerinin sayısının artmasıyla birlikte, bu istisnai iskân eylemciliği geriliminin geçmişine bakmak, kenti geri alma çabalarının bugünkü tartışmalara nasıl yansıyabileceğini görmek için anlamlı bir zaman.
Vasudevan, “İnsanlar bu arzuya sahip ve iskânı yeniden ele geçirmeye ve biraz kontrol kazanmaya ihtiyaç duyuyorlar. Bugün karşı karşıya kaldığımız iskân güvencesizliğinin tavanı bulmasıyla birlikte bazı hareketlerin yeniden ortaya çıkmasını bekliyorum” diyor.
İşgal evi hareketi ve radikal iskân eylemciliği tarihinin derinliklerine inen Vasudevan’ın kitabı, iskân güvencesizliği ve alım krizlerinin evleri ve daireleri talep etmeye ve geri almaya yönelik hareketlerle iç içe geçtiği yolları izliyor. Curbed, onunla işgal evi hareketinin modern şehir yaşamına damgasını vuran çeşitli yolları üzerine konuştu.
İşgalcilik toplumsal kabul görmeden evvel, özellikle New York gibi şehirlerdeki işgal evcilere, terk edilmiş ve kullanılmayan alanlara yerleştikleri için “öncüler” deniyordu.
Vasudevan, “Bazı bakımlardan işgal evcilerin ardından soylulaştırma geliyordu. Harap, tehlikeli binaları ele geçiriyor, bir köşesini ve sosyal sermayeyi devşiriyorlardı. Bu da nihayetinde daha fazla sermaye ve yatırım getiriyordu” diyor.
İşgal evciler genellikle kentsel yenilenmede bahsi geçen klasik ‘yaratıcı sınıf’ anlatısına uyar ve kendilerini, zamanında protesto etmeye çalıştıkları piyasa güçleri ve tahliye süreçleri tarafından yerlerinden edilmiş olarak bulurlar, diyor Vasudevan. 80’lerde ve 90’ların başında büyük bir işgal evci topluluğunu kendine çeken New York’taki Aşağı Doğu Yakası, bu sürecin mükemmel bir örneği olmuş.
Vasudevan’a göre tüm işgal evciler sanatçı olmuyordu. Pek çoğu kolektif olarak yaşamak ve ucuz iskân için yollar deniyordu. Fakat hepsi kentsel peyzaj ve şehir binaları ile yaratıcı bir etkileşim paylaştılar.
Bu mahallelerden işgal evciler uzun süre evvel gitmiş olsa da geriye uzun tasarım ömrüne sahip belirli bir “işgal evci estetiği” -punk rocktan bolca ödünç alınan endüstriyel aydınlatma, ‘kendin yap’ raflar ve oturma yerleri ile eklektik, ufak tefek süslemeler- bıraktılar.
Vasudevan, topluluk bahçesi hareketiyle beraber işgal evcileri, yaşadıkları ve çalıştıkları yerlere yeni enerji getirmekle kalmayıp aynı zamanda kentin yapılı çevresi ve eski yapılara da özen gösteren “kent dokusunun koruyucuları” olarak ele alıyor. Vasudevan’a göre şaşırtıcı sayıda işgal evci, mimar veya plancıydı ve bu, işgal ettikleri ve onardıkları yerlerde kendini belli ediyor.
Buna yönelik kanıtlar bazı işgal evi topluluklarının 60’lar ve 70’lerde yarattıkları, çoğu zaman kendin yap (DIY) inşaat ve onarım ipuçları ile dolu gazeteler ve dergilerde bulunabilir. Eski yer döşemelerini tamir etmekten, kapatılmış gaz hatlarının nasıl güvenli bir şekilde açılacağına kadar her şey, işgal evleri çevresinde elden ele dolaştırılmış basılı yayınlarda bulunabilir.
“Batı Berlin’deki bu işgal evlerinden biri bir atölyeye sahipti ve diğerlerine dairelerini tamir etmeleri ve iyileştirmeleri için gerekli becerileri öğretmek amacıyla çözüm toplantılarına ev sahipliği yapıyordu. Bu dergilerin çoğunda adım adım kılavuzlar vardı ve şaşırtıcı bir şekilde farklı mimari tarzlara saygı gösterme fikriyle uyumluydular” diye açıklıyor Vasudevan.
Önemli işgal evi topluluklarının var olduğu Berlin ve New York gibi şehirlerde, eski işgal evciler kiracıların hak sahipliği mücadelesinde önemli bir rol oynamışlardır. New York’ta, Latin ve Afro-Amerikan eylemcilerin Manhattan’ın Yukarı Batı Yakası’ndaki daireleri işgal ettiği Operation Move-In (Taşın Operasyonu) gibi kampanyalar, kiracı hakları mefhumunun duyurulmasına yardımcı oldu ve uzun bir protesto hattı ile yerel iskân yasaları ve pratiklerini canlandıran yasama inisiyatifi bölümlerini oluşturdu.
Vasudevan’a göre “Bu kolektif bellek, yaşam biçimi, nefes alma pratikleri, bu şehirlerin kurumsal belleğinin önemli bir bölümünü oluşturdu”.
Değişen yasalar ve şehir yaşamının maliyeti sebebiyle, Vasudevan’ın ABD’de, New York ve Detroit gibi yerlerde işaret ettiği işgal evi hareketlerinin pek çok örneğinin yeniden ortaya çıkması pek olası değil.
Bu durum, İspanya’da ülke çapındaki el konulmuş evleri geri almak için bir araya gelen iskân eylemcileri koalisyonu Plataforma de Afectados por la Hipoteca (PAH veya Konut Rehinlerinden Etkilenmiş Halk Platformu) hareketini daha da ilgi çekici kılıyor. 2009’da yaşanan durgunluk karşısında kurulan taban örgütü, temel taktiklerden biri olarak işgal evi hareketini kullanarak konut krizlerine karşı mücadele etti. Hareketin bu kadar başarılı olmasının nedenlerinden biri, kiracılar ve ev sahipleri de dahil olmak üzere, iskân sorunlarından mustarip farklı grupları bir araya getirmesiydi. Barselona’nın şu anki belediye başkanı, Ada Colau, koalisyonun kurucu üyelerden biriydi.
İspanya’da yankılanan bu güncel işgal evi hareketine yönelik Vasudevan şunları belirtiyor: “Coğrafya önemli. İspanyol iskânı ABD’deki banliyöde ev sahipliği modelinden çok farklıdır. İspanya’da evler birbirine yakın olmasaydı belki de durgunluğa verilen bu tepki şekillenmeyecekti”.
2 Mayıs 2017
[Curbed’deki İngilizce orijinalinden Diyar Saraçoğlu ve Evrim Şaşmaz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.