Evet, adını koyalım; bu bir selefileşme sürecidir. AKP eliyle ülkenin adım adım selefileştirilmesidir! Ve bu sürece dair söylenecek son şeyi baştan söyleyelim; ne yazık ki bu süreç, başta kadınlar olmak üzere bütün toplum için ciddi bir tehdit, ama en çok da Aleviler ve “Diyanet’in resmi mezhebinden olmayan” herkes için…
Evet, adını koyalım; bu bir selefileşme sürecidir. AKP eliyle ülkenin adım adım selefileştirilmesidir! Ve bu sürece dair söylenecek son şeyi baştan söyleyelim; ne yazık ki bu süreç, başta kadınlar olmak üzere bütün toplum için ciddi bir tehdit, ama en çok da Aleviler ve “Diyanet’in resmi mezhebinden olmayan” herkes için…
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü sebebiyle ülkemizi karanlık bir girdap gibi saran selefileşme sürecine değinme ihtiyacı doğmuştur. Kadın örgütlerinin, AKP’nin bu ülkede yeni rejim inşa ettiğini, yaklaşık sekiz yıldır bu yeni rejimin neredeyse bütün referanslarının Müslüman Kardeşler ideolojisine dayandığını fark etmemeleri mümkün değil. Ama nedense kadın (hatta insan) düşmanı olan bu sistematik gericiliştermeyi tanımlamaktan imtina ettiler. Haksız da değiller, çünkü yaklaşan gerici dalgaya “Gericilik demeyelim, muhafazakârlaşma diyelim” nutukları çeken çok teorisyen vardı. Bilerek ya da bilmeyerek, büyük fotoğrafı görmemize engel olan bu bakıştı. Nutuk şuydu: “AKP toplumu muhafazakârlaştırıyor!” Böylesi bir süreç ancak bu kadar masumlaştırılabilirdi.
Aslında çok şeyin farkındayız hepimiz, ama eksik kaldığımız nokta, bu gidişatı tanımlayamamaktı. Evet, adını koyalım; bu bir selefileşme sürecidir. AKP eliyle ülkenin adım adım selefileştirilmesidir! Ve bu sürece dair söylenecek son şeyi baştan söyleyelim; ne yazık ki bu süreç, başta kadınlar olmak üzere bütün toplum için ciddi bir tehdit, ama en çok da Aleviler ve “Diyanet’in resmi mezhebinden olmayan” herkes için… Peki, bu aşamaya nasıl geldik?
Milli Görüş; Mısır, Suudi Arabistan, İran vb. ülkelerdeki İslamcı hareketlerle ilişkisi olmasına rağmen nispeten “milli”, yani Türkiye’ye özgü İslamcılık olarak ortaya çıktı.[1] 70’li yıllarda İslamcılar doğrudan siyasi kimlikleriyle devlet bürokrasinin içinde yer aldılar. “Devletleşen İslamcılık” ya da “İslamcılığa kendini onaylatan devlet” dönemi boyunca Türkiye İslamı, Hanefi mezhebinin İslamcılığı olarak kaldı. AKP ile birlikte neoliberal muhafazakârlık çizgisi öne geçti. Erdoğan’ın “Milli Görüş gömleğini üzerimden çıkardım” dediği AKP’nin birinci döneminde AB’ci, neoliberal dönüşümün öncüsü, merkez sağın çoğunluğunu ve sermaye sınıfını “küreselleşmenin ganimetlerinden” nemalandırma programının yürütücüsüydü. Hatırlayınız, o dönemin sloganı “Memleket meselesi meslek lisesi!” idi.
AKP’nin ikinci dönemi ise yüzünü Ortadoğu’ya döndüğünde şekillenmeye başlayan bir gericilik evresidir. Ortadoğu’yu pazar olarak gören “fetihçi” anlayış, İslam bayraktarlığına soyunmayı gerekli kıldı… Taliban hareketi, Müslüman Kardeşler ve Hamas’a yönelme, Milli Görüş İslamı’nı Ortadoğu’daki İslamcı hareketlerle kaynaştırma, giderek Müslüman Kardeşler hareketinden icazet alma ve hareketin “merkez temsilciliğine talip olma” süreci başladı. Bundan sonra AKP eliyle Türkiye İslamı’nı adım adım selefileştirme programı başladı.
Suudi Vahhabiliği ile kan bağı bulunan İhvancı Selefilik, esasında Türkiye’deki egemen Sünni anlayışla uzlaşmaz çelişkiler barındırmaktadır. Selefilik salt Kuran’a dönüşü savunur, Halefleri (Halifeleri) reddedip Selef dönemindeki haliyle Kuran’ın vaaz ettiklerini esas alır, sonraki tüm yorumları küfür sayar. O yüzden Halefleri ve onların yorumlarını kabul edenleri “tekfir” eder (kâfir sayma). Bu zihniyettekilerin “tekfirci” olarak isimlendirilmeleri bundandır. Hemen bir teşbihte bulunalım; “benim yüzde ellim” şiarını bırakmayan AKP Genel Başkanı’nın toplumun diğer yarısını adeta düşman olarak görmesi, bir nevi tekfirciliktir.
Tekfirci Selefilik Mısır’dan yayılır, Suudi Vahhabiliği’nin, El-Kaide’nin ve IŞİD’in ideolojik gıdasını oluşturur. Erdoğan’ın Ortadoğu’da eş başkanlığını üstlendiği savaşın militan kadrosunu tekfirci selefiler oluşturmaktadır. Çünkü Erdoğan, Ortadoğu’da “İran Şia’sına Seleflerle bir Sünni selefi hegemonyası” kurmak üzere yola çıktı.
Bir zamanlar AKP tabanının ya da oya tahvil edilen Türkiye İslamcılığının muhafazakârlıktan öteye geçemeyeceği düşüncesi egemendi. Hatta AKP, Milli Görüşçüler içindeki sözde “yenilikçi” kanadı temsil ettiği iddiasındaydı. AKP’ye inananlar oldu elbette… “Milli Görüş gömleği çıkarıldığına göre, güzel şeyler olacak demek ki…” diyenler az değildi. Ancak Ortadoğu pazarına uyum ve sermaye akışının devamını sağlamak amacıyla AKP İslamcılığının nitelik değiştirdiği ve giderek İhvancılaştığı açıktır. AKP’nin Suriye savaşında İhvan’ı temsilen savaşa komuta ettiğini bilmeyen yoktur. Bu dönüşüm 2011’de başladı ve selefileştirme programı adım adım hayata geçirildi.
Selefiliğin yükselişe geçtiği Arap ülkelerinde süreç şu şekilde işlemiştir: Dinsel gericiliğe karşı direnç gösteren kesimler fetvalarla tekfir edilir, gericilerin hedefi haline getirilir. Kışkırtılan gerici kitleler harekete geçer. Hep “münferit saldırılar” biçiminde seyreden sindirme-korkutma ve yavaş yavaş toplumun çoğunluğunu teslim alma süreci, sonunda Selefiliği egemen kılar…
Türkiye’de de özellikle Alevileri ve kadınları hedef alan çıkışlar, fetva geleneği, tarikat şeyhlerinin “fetva” niteliğindeki her vaazından sonra patlak veren gerici saldırganlık, kadınların eteğine dönük vaaz verildiğinde etekli kadınların saldırıya uğraması, cinsel saldırganlığın vaaz edilmesi, bundan sonra cinsel istismarın hızla artması vb. gelişmeler, Arap coğrafyasındaki Selefiliğin yükselişe geçtiği ilk dönemlerle birebir benzeşmektedir.
Başlangıçtaki “ucuz iş gücü yetiştirme” hedefiyle sloganlaştırılan “Memleket meselesi meslek lisesi!”nin yerini “İmam hatip lisesi memleket meselesi!” aldı. Sanki AKP’den önce bu toplumun tamamı ateistmiş gibi hükümetin kilitlendiği nokta “dindar nesil yetiştirme” programı oluverdi. Yani Milli Görüş gömleği çıkarıldı, Selefi İhvan gömleği giyildi yeniden! Bu dönüşümün Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile doğrudan ilişkili olduğunu ve özellikle Suriye savaşıyla birlikte startının verildiğini görmek zorundayız. Adımlara birlikte göz atalım:
Biliyoruz ki, BOP’un hayat bulması, yani İslam’ın İslam’a karşı cihadı için mezhep çatışması gerekliydi. Mezhep çatışması için de özellikle “Suriye cihadı”nda Selefi-Vahhabi ideoloji yeniden örgütlendi. Ve elbette ki bu cihatçı ideolojinin ilk sıralardaki hedefi Aleviler olmakla birlikte Şiiler, Dürziler ve diğer azınlık inanç grupları hedef alındı. Suriye’de ilk olarak Aleviler, tekfirci zihniyet tarafından ısrarla “Nusayri” ismiyle tanımlandılar ve fetvalarla hedef gösterildiler. Bundan sonra tekfircilik, gıdasını Selefi şeyhlerin fetvalarından, nutuklarından almaya başladı. Hatırlayalım; Suriyeli Selefi şeyhi Adnan Arur şunu söylemişti: “Ey Aleviler! Allah’a and olsun ki, hepinizi kıyma yapıp köpeklere yedireceğiz!” Cihatçılara çağrısı da şu olmuştu: “Cihad edin, Allah sizi Alevilerin toprakları ve kadınlarıyla ödüllendirecektir.”[2] Bir diğer Selefi şeyh Yasin el-Acluni de “Alevi ve Dürzi kadınları alınız, ama bunlara nikah kıymanız caiz değil… Nikahsız istediğiniz gibi kullanınız!”[3] demişti.
Ne tesadüftür ki, her fetva “komşuda pişti, bize de düştü”!.. Suriye istilasında İslamcı tabanın desteğini almak için “Şam’daki Nusayri…” ile başlayan Erdoğan, savaşın başladığı 2011 yılında tam dokuz kez Alevilere karşı nefret söyleminde bulundu.[4] 2012 yılında ise altı kez nefret dili kullandı. 2013’te “Alevilik din değil, cemevleri ibadet yeri değildir”[5], 2014’te “Bunlar Ali’siz Aleviler…”[6] ifadelerini kullandı. Ardından Diyanet’in fetvası geldi: “Alevi kadınla evlenilmez!”[7]
Suudi Selefi şeyhi Nasıl el-Omar, “Suriye Cihadı” için “Ensest ilişki caizdir”[8] fetvası verdi, eşzamanlı olarak Diyanet’ten “Babanın öz kızına şehvet haram değildir”[9] fetvası geldi… Daha da sayalım; Selefi gericiliğin kadınları ve kız çocuklarını nasıl hedef aldığını AKP’nin icraatlarında görebiliriz. 4+4+4 denilen kesintili eğitim sistemi, ilkokula başlama yaşını 5’e indirdi. Buna göre ilk dört sınıfı (ilkokul) bitiren çocuk 9 yaşında oluyor. Kız çocukları için 9 yaş, İslam’a göre “mükellefiyet” yaşıdır. Yani evlenme ve eve kapanma yaşıdır. Bu eğitim sistemiyle “çocuk evliliklerinin” önünü açan gericilik, daha sonra fetvalarla bunu “taçlandırıldı”… Diyanetin fetvasını hatırlayalım: “Dokuz yaşına giren kız evlenebilir!”[10] Hatta AKP’nin selefi ideologu Nurettin Yıldız[11], çocuk istismarında daha da ileri giderek “Altı yaşındaki çocukla evlenilebilir” dedi.[12] Elbette ki bu istismarcı zihniyetin bir gerekçesi var; Hz. Muhammed’le evlendiğinde Ayşe 9 yaşındaydı![13]
Hâsılı kelam, Recep Tayyip Erdoğan’ın “dinin kanaat önderlerine soralım” dediği 2011 yılından bu yana “ehli rey yöntemini reddeden Selefilerin Ehlisünnet metodunu” esas alarak bu ülkeyi adım adım selefiliğin ana vatanına dönüştürmektedir. Suriye’ye taşınan cihatçılara uygun bir coğrafya hazırlandığını da söylemek mümkündür. Zira ellerinde patlayan BOP paketinden Türkiye’ye “nur topu” gibi çeşit çeşit cihatçı militanlar kalıyor. Bu potansiyelin AKP’nin selefileşen tabanıyla birlikte nasıl ciddi bir tehdit oluşturacağını tahmin etmek zor değildir, özellikle Alevilerin hedefte olduğu düşünüldüğünde! Ama esas olarak kadınlara yönelik tehdit, bunların en büyüğüdür. Selefi gericiliğin kadın düşmanı zihniyetini en yakınımızda, Suriye’de gördük. Hele ki bu kadın Alevi ise… Ermeni, Yahudi, Hristiyan, Süryani… Hatta laik ise!
İşte bu yüzden tehlikenin farkına varmak, tehlikenin esası konusunda farkındalık yaratmak ve toplumun tehdit altında olan bütün kesimleriyle ortak bir eksende buluşmak zorundayız. Bu aynı zamanda bir laik yaşam mücadelesidir de…
Aslında bu gerici, kadın düşmanı zihniyete karşı mücadeleyi örmek için hem çok sebebimiz, hem de son derece kıymetli pek çok modelimiz mevcut. Yanı başımızdaki kardeş Suriye halkları, kendileri için kurgulanan Selefi İhvancı dayatmasına efsane bir direnişle karşılık verdiler. Hele ki Suriyeli kadınlar! Bilenler bilir; Arapça’da “ard” ve “ırd” aynı yazılır… “Ard” toprak demek, “ırd” namus, yani aslında beden demektir. Suriyeli kadınların direniş şiarıydı bu: “Toprağım bedenimdir, bedenim de toprağım! Ene ismi Suriya!”[14]
Dipnotlar:
[1] “Mısır ve Türkiye’deki siyasal İslam’ın gidişatında oluşum, gelişim, ideoloji ve çalışma tarzları açısından benzerlikler ve etkileşimler var. Zaten Milli Görüş Hareketi, Müslüman Kardeşler Cemaati’nin fikrî ve örgütsel kaynaklarından esinlenerek 1969’da başlamıştı.” Bkz. Tarık Abdülcelil: Mısırlı İslamcıların yeni modeli AKP, Anlayış Dergisi.
[2]Adnan Arur: “Bize karşı olanları doğrayıp köpeklere yem yapacağız”, https://www.youtube.com/watch?v=jEIZjALyUu4
[3] http://www.gerasanews.com/print/101710
[4] Bkz. Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Selahattin Özel, Alevi Raporu hakkında açıklama yaptı: https://t24.com.tr/haber/erdoganin-alevilere-yonelik-nefret-soylemi-2-katina-cikti,229363
[5] https://www.youtube.com/watch?v=Yk8SXTezOR4
[6] http://www.milliyet.com.tr/ali-siz-alevilik-diye-bir-sey-cikti-siyaset-2057066/
[7] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/458004/Diyanet_ten_skandal_soru__skandal_cevap.html
[8] http://www.ahewar.org/debat/show.art.asp?aid=375510&nm=1
[9] https://www.birgun.net/haber-detay/diyanet-ten-fetva-babanin-oz-kizina-sehvet-duymasi-haram-degil-100117.html
[10] https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/diyanete-gore-9-yasina-giren-kiz-evlenebilir-2156867/
[11] https://www.youtube.com/watch?v=lOC3csaGQfU
[12] Nureddin Yıldız: “6 yaşındaki çocukla evlenilebilir”
[13] Bazı hadislerde, Ayşe’nin 6 yaşındayken 50 yaşındaki Muhammed ile nişanlandığı ve 9 yaşında evlendiği aktarılıyor.
[14] “Benim adım Suriye!”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.