Son üç yıl içinde kurumsallaşan Başkanlık rejimi ve uygulamaları işçi sağlığı alanına da yansıdı. En görünen sonuç iş cinayetlerinin yüzde 10-15 artış göstererek yılda 2000 işçi ölümüne ulaşmasıdır
Son üç yıl içinde kurumsallaşan Başkanlık rejimi ve uygulamaları işçi sağlığı alanına da yansıdı. En görünen sonuç iş cinayetlerinin yüzde 10-15 artış göstererek yılda 2000 işçi ölümüne ulaşmasıdır
İşçi sağlığı mücadelesi; işe geliş-gidiş, çalışma süreci ve ev yaşamı olmak üzere kapsayıcı bir içeriğe sahiptir. Çünkü işyerindeki istihdam biçimi, çalışma saatleri, işçi sağlığı önlemleri, örgütlülük, alınan maaş, ulaşım, barınma, beslenme vb. işçilerin fiziksel ve ruhsal sağlığını belirleyen unsurlar olmaktadır.
Bu noktada işçi sağlığı mücadelesinin güncel mücadele programında ‘kriz ve işçi sağlığı’ konusu bulunuyor. Ancak tek başına ‘ekonomik kriz’ demek yeterli değildir. Çünkü güvencesizliği bugünün proleter çalışma ve yaşam disiplini haline getiren AKP’nin iktidar yılları boyunca iş cinayetlerinde 22 bin işçi yaşamını yitirdi. OHAL/KHK rejimi ile birlikte güvencesiz, esnek ve kuralsız çalışma koşulları daha da ağırlaştı ve yaygınlaştı. Bu durum 24 Haziran sonrası Başkanlık rejiminin resmen başlamasıyla daha da ağırlaşarak sürüyor.
Son üç yıl içinde kurumsallaşan Başkanlık rejimi ve uygulamaları işçi sağlığı alanına da yansıdı. En görünen sonuç iş cinayetlerinin yüzde 10-15 artış göstererek yılda 2000 işçi ölümüne ulaşmasıdır. Burada inşaat ve tarım merkezli ölümler artarak devam etmektedir. Diğer yandan sanayideki ölümlerde yaşanan oransal artışlar dikkat çekicidir. Madende yüzde 5-10, enerjide yüzde 50-60 ve metalde yüzde 80-100 oranında iş cinayetlerinde artış söz konusudur.
Yani geleneksel olarak toplu sözleşme yapan görece korunaklı işçi sınıfı bileşeni olan sanayi işçilerinin örgütlülükleri geriletilip tamamen etkisizleştirildi. Bunun temel nedeni grev yasakları, KHK’ler, işsizlik tehditleri sonucu sendikalı işçilerin daha evvel kullandıkları haklarını kullanamaz hale getirilmesidir. İşçiler artık “şu makine güvenli değil çalışmayacağım” ya da temsilcileri kurullarda “çalışma koşullarında şu değişiklikler yapılmalı” diyemez hale geldi.
Buna bir de işçi sağlığı mücadelesine yapılan direkt saldırıları da eklemek lazım. 3. Havalimanı’nda işçi sağlığı talepleriyle direnişe geçen binlerce işçinin koğuşları basıldı, dayağa maruz kaldılar, günlerce gözaltında kalıp birbirlerinden tecrit edilerek tutuklandılar. Böyle bir uygulama rejimin zayıf karnı olan işçi sağlığı mücadelesinin kitleselleşmesine karşı gösterdiği refleksi ortaya koyması açısından önemlidir.
Bu hususları belirttikten sonra süreç içinde büyüyen ekonomik krizin işçi sağlığına etkisi ne oluyor/olacak? sorusunu sorabiliriz.
Suriyeli işçilere yönelen öfke
(Üç ek yapmak gerekiyor. Birincisi, Suriyeli göçünün bir tartışma konusu da toplumsal alanda yaşanıyor. Her hırsızlık, tecavüz ve şiddet olayında Suriyeliler sorumlu tutulur ve hedef gösterilir hale geldi. İkincisi, Türkiyeli işçiler içinde de Kürt işçilere dönük şiddet politik gelişmelere bağlı olarak yine gözükebilir. Üçüncüsü bu tartışmadan bağımsız olarak işyerlerinde ya da toplumun genelinde sorunların çözümünde şiddet gözle görülebilir bir biçimde arttı.)
Bu noktada biz ne yapmalıyız? Baskı ve sömürü rejimi derinleşirken ‘asgaride yaşayanlar ordusu’ da günden güne büyüyor. Doğal olarak işçi direnişleri ve dayanışma birliktelikleri de çoğalıyor. Birçok alanda işçiler her zorluğa karşı aylardır geri adım atmayıp direnişlerini sürdürürken “geçinemiyoruz” diyen işçiler ise vinç tepelerinde, Meclis çatılarında ücretleri, işleri, aşları için seslerini yükseltiyor. Evet, ancak direnerek örgütlenebiliriz. Devrimci işçiler de bu süreci “açık faşizme karşı direniş” perspektifi ile ele alıp sınıf savaşımının güncel biçimi olarak örgütleyebilirse kazanmak için önemli bir adım atabiliriz…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.