Hekimler beyaz önlükleriyle sokaklara çıkıp Madde 5’e karşı çalışma hakkını savundu. Tüm bu mücadelelerle birlikte AKP yasayı tamamen çekmese bile iki kere değişiklik yapmak zorunda kaldı. Ancak AKP’nin bizi sivil ölüme itme niyeti ortada, bizlerin sivil ölüm haline karşı sonuna kadar direnmekten başka şansımızın olmadığı da…
Sağlık çalışanlarının bitmeyen gündemi ‘sağlıkta şiddet’ son olarak İstanbul’da Psikiyatrist Dr. Fikret Hacıosmanoğlu’nun öldürülmesiyle kamuoyunda gündem olmuştu. Sağlıkta şiddeti önleme konusunda yıllardır mücadele veren TTB geçtiğimiz haftalarda ‘sağlıkta şiddet yasasının’ çıkması için nöbet eylemlerine başlamış, hükümetle de bu konuda görüşmeler yapmıştı. Sağlıkta dönüşümle birlikte sağlık sisteminin kendisinin sağlıkta şiddetin temel nedeni olduğunu akılda tutarak sağlıkçılar şiddet yasasının çıkmasını beklerken, AKP’nin torba yasayla birlikte Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’na verdiği kanun teklifi sağlıkta şiddeti önlemek adına bir düzenleme içermedi. 44 maddelik torba yasanın sadece 24. Maddesi sağlıkta şiddetle ilgili olup, torbada yaşam hakkımızı tehdit eden hatta öldüren sağlıkta şiddeti önlemeyle ilgili herhangi yeni bir düzenleme yer almazken özellikle 5. Madde hekimlerin çalışma hakkına ciddi saldırılar içeriyor.
AKP torbasına “sağlıkta şiddet yasası” gibi kamuoyunda karşılık bulacak bir isim bulmuş olabilir ancak torbasının içine hekimlere, sağlık emekçilerine ve yaşam hakkına düşmanlığını tıkıştırmış.
Genç hekimlerin isyanı
Yasanın 5. Maddesi, Meclis Komisyonu’na geldiği günden itibaren özellikle tabanını genç hekimlerin oluşturduğu sağlık emekçilerinin mücadelesi ile karşılaştı. Bu mücadele komisyondaki muhalif milletvekillerinin de tasarıya karşı tutumunda önemli rol oynadı. Madde 5, komisyona sunulduğunda KHK ile ihraç edilmiş ve güvenlik soruşturması nedeniyle ataması yapılmayan hekimlerin kamuda SGK anlaşması olan özel sağlık kurumlarında çalışmasına da yasak getiriyordu.
İlk tepkiler komisyon üyelerine ve uluslararası ilgili sağlık kurumlarına atılan e-mail’lerle başladı. TTB ve SES yasa karşısında açıklamalarda bulundu, ilgili kurumlarla görüşmeler yaptı. Yasa komisyonda görüşüleceği gün 50’ye yakın hekim TTB Genel Merkezi’nde bir araya geldi, basın açıklamasının ardından TTB ve SES yöneticileri komisyon görüşmelerine katılmak ve komisyon görüşmeleri boyunca nöbet tutmak üzere Meclis’e gitti. Hekimler TTB’de nöbet tutarak nasıl mücadele edeceklerini tartıştıkları bir forum düzenlediler ve aynı gün sokakta mücadeleyi öreceklerini gösterdiler. Sağlıkta şiddet yasası çıkması için nöbet tutulan Kuğulu Park’a sloganlarla yürüyüş gerçekleştiren hekimler parkta forum düzenledi ve sadece Madde 5’in iptal edilmesiyle sınırlanmayacak, çalışma ve eğitim haklarını kazanana kadar sürecek bir mücadele yürütme kararıyla forumu noktaladılar. Bu sırada genç hekimler röportajlarla yaşadıkları süreci kamuoyuyla paylaştı.
Ertesi gün Madde 5 komisyonda görüşüldü, oylama bile yapılmadan kabul edildi. Mücadele etme kararı olan sağlık emekçilerinden aldığı güçle muhalif milletvekillerinin ortaya koydukları tepkiyle Madde 5 yeniden görüşüldü ve ataması yapılmayan hekimlerin 600 günlük devlet hizmet yükümlülüğü süresi bittikten sonra özel sağlık kurumlarında çalışabileceklerine dair düzenleme yapıldı. Meclise bu haliyle sunulmak üzere Madde 5 komisyondan geçirildi.
“Hekimler müjde, haklarınız gasp ediliyor!”
Komisyon görüşmeleri yapılırken havuz medyasında yasayla ilgili haberler yer almaya başladı. “Ataması yapılmayan doktor atanacak” yalanlarından “ihraç edilenler özelde çalışabilecek” çarpıtmasına kadar yasa neredeyse müjdeli haber olarak verildi. Öyle ki yasadan etkilenecek hekimlerin yakınları bile “gözümüz aydın” dedi. AKP sağlıkta şiddeti önlemeye çalışan bir yasa çıkarıyor, ataması yapılmayanı atıyor, ihraç edilene özelde çalışma hakkı veriyor -ki zaten özelde çalışması yasak değilken!
Madde 5’in komisyondan geçmesinin ardından TTB ve SES’in çağrısıyla yaklaşık 500 hekim ve sağlık çalışanı Ankara’da bir araya geldi. İki farklı noktadan başlayan yürüyüşle Kuğulu Park’ta bir araya gelen sağlık emekçileri alkışlar, sloganlar, konuşmalar ve genç hekimlerin yaratıcı dövizleriyle enerjisi yüksek bir forum gerçekleştirdi. Forumda öne çıkan başlıklar Madde 5’in geri çekilmesi, sağlık emekçileriyle buluşacak zeminler yaratmak, ihraç edilen ve güvenlik soruşturmasıyla ataması yapılmayan tüm emekçilerin çalışma haklarını kazanması, eğitim hakkı, mağduriyet yaşayanların haklarını kazanana kadar artık birer direnişçiye dönüşmesi, yerellerde mücadeleyi örgütlemek, hekimlik mesleğinin gereği yaşama ve yaşatma hakkını savunmaktı.
Emeğimizi torbayla çöpe attırmayacağız
Yasa tasarısının Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldüğü gün ben ve benim gibi KHK ile ihraç edilen meslektaşım Dr. Onur Erden, iki genç hekim olarak “Eğitim ve çalışma hakkımız engellenemez”, “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz” yazılı dövizleriyle TBMM önünde yasayı protesto ettik. Mesleğimizi yapmamızı engelleyecek yasa tasarısına karşı olduğumuzu, 6 yıllık emeğimizi torbayla çöpe attırmayacağımızı söyledik. Meclis önündeki eylemimize polis müdahale etti ve bizi şiddet uygulayarak gözaltına aldı.
Eylemin ardından sendikamız SES ve meslek örgütümüz TTB serbest bırakılmamız için bir açıklama yayımladı, milletvekilleri eylemimizi ve maruz kaldığımız saldırıyı Meclis’te duyurdu ve genç meslektaşlarımız serbest bırakılmadığımız takdirde eylemin devamını sağlayacak şekilde harekete geçmek üzere bir araya geldi. Gözaltına alınmamızın üzerinden birkaç saat geçtikten sonra hakkımızda kabahatler kanunundan işlem yapılarak serbest bırakıldık.
AKP geri adım atmak zorunda kaldı
Genç hekimler olarak yürüttüğümüz mücadelenin ciddi bir dinamiğe yaslandığını, sağlık emekçilerinin eğitim ve çalışma hakkı mücadelesinin direngen bir zemini açığa çıkardığını gördük. Yasa Meclis’te görüşülürken Ankara, İstanbul ve Diyarbakır’da nöbet eylemleri gerçekleştirildi. Beyaz önlükleriyle sokaklarda olan hekimler sosyal medyayı da aktif olarak kullandı. Tüm bu mücadelelerle birlikte AKP yasayı tamamen çekmese bile iki kere değişiklik yapmak zorunda kaldı. İlkinde yasa tasarısı güvenlik soruşturması ile ataması yapılmayan genç hekimlerin SGK anlaşmalı özel sağlık kurumlarında çalışabilmek için 450 gün beklemesini ya da pratisyen hekimlerin 75 bin, uzman hekimlerin ise 120 bin TL ödeme yapmasını öngörecek şekilde değiştirildi. İkinci değişiklikle ise tazminat ödeme koşulu kaldırıldı. Yeni bir değişiklik olmazsa bu haliyle Meclis Genel Kurulu’na sunulacak.
AKP ve MHP milletvekilleri 5. Madde’yi terörle mücadelede gerekli bir yasa olarak savunuyordu. Yasa tasarısının ilk revizyonundan sonra ortaya çıkan hali, iktidarın “terörle mücadele” söylemi ile perdelemeye çalıştığı bir niyeti de açığa vuruyor: Çalışma hakkını haraca bağlayan, yurttaşlık hakkını satılığa çıkaran bir mafya düzeni! Krizin faturasını halka ödetmeye çalışan AKP/Saray rejiminin yeni tahsilat yollarından biri. Hukuksuzluğun olağanlaştığı ülkede haraç yöntemi ile hak ve yurttaşlık tanımlarını yeniden düzenlemeye çalışıyorlar. Genç, yeni mezun hekimler bu haracı ödemeye niyetli olmadıklarını gösterdiler ve en azından bu bahiste çalışma hakkını haraca bağlamaktan vazgeçtiler.
Güvenlik bahaneli güvencesizlik
15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL sürecinde “terörle mücadele” bahaneli KHK’ler ile başlayan kamudaki tasfiye süreci yine güvenlik bahanesiyle hem kamuda hem özel sektörde güvenlik soruşturmaları ile devam ediyor. “Haksız hukuksuz ihraçlar, hakkında hiçbir yargı kararı bulunmadan…” diye başlayan ezberlerimizi bir kenara bırakalım. Cemaat ile AKP’nin suç ortaklığını ve Erdoğan’ın kandırılmışlığını da geçelim. Yargının insanları “terör örgütü” üyesi olarak tanımlama şartlarının evrensel hukuka uygun olmadığını bilmek için artık hukuk profesyoneli olmamıza da gerek yok. Adaletin olmadığı, mahkemelerin bağımsız karar veremediği bir ülkede yargılanmaktan bahsediyoruz. Tüm bunlarla birlikte evet KHK ile ihraç edilenler yargılanmadan ihraç edildi, hala hiçbir yargı süreci olmayanlar, yargılama sonucu beraat edenler var. İşe geri dönebilmek için ise OHAL İnceleme Komisyonu’nun kararları bekleniyor. Yargı kararları tartışmalıyken ona bile gerek kalmadan insanlar fişleniyor, farklı düşünüyor olması “terörist” sayılması için yetiyor. “İktidarı destekliyor musun, desteklemiyor musun?” sorusuna verilen yanıt mülakatlarda elenmek, güvenlik soruşturmasına takılmak için yeterli bir ölçüt sayılabiliyor. AKP’li bile olsan AKP’nin ve beslediği sermayenin çıkarlarına ters düşersen yarın “terörist” olabilirsin. Yani kısacası bu ülkede kimin ne zaman “terör” ile ilişkilendirileceği belli olmuyor. AKP ve MHP’nin birlikte savunduğu bu yasa tüm hekimleri, tüm sağlık çalışanlarını, tüm emekçileri ilgilendiriyor. Güvenlik bahanesiyle güvencesiz bir hayat tüm emekçilere dört bir koldan saldırıyor.
Sivil ölüme direneceğiz
İhraç edilmiş, ataması yapılmayan hekimlerin özel hastanelerde çalışmasının önünde yasal bir engel yoktu. Ancak mevcut durumda bile özellikle yeni mezun olmuş hekimler için iş tecrübesi aranması, fişlenmiş olmak gibi başlıca engellerle özelde çalışmak oldukça zordu. Madde 5, hekimler için bir alternatif olarak duran özel hastanelerde çalışmasını da engellemek üzere ortaya atıldı. İşi “yaşatmak” olan hekimlerin çalışma hakkını hedef alan bu yasa nedeniyle hekimler çok çok ucuza özel hastanelerde kaçak nöbetler tutmaya zorlanacak, emek sömürüsü artacak. Tepkiler karşısında iki kere revize edilen yasa tasarısı kabul edilmese bile tartışmanın kendisi özel hastanelerde iş bulmayı zorlaştıracak. Hekimler işsizlikle belki de ilk defa bu kadar yüzleşiyor. Sadece hekimler değil, toplum da hekimlerin işsizliği ile yüzleşiyor. Bir hekimin işsiz kalması beklenmezken güvencesizlik meslek ayrımı yapmıyor. Madde 5’le birlikte hekimlik yapması yasaklanan bir hekim, sendikalı olduğu için işten atılan bir işçiyle, ataması yapılmayan bir öğretmenle aynı duyguları yaşıyor, aynı yaşam kaygısını taşıyor.
Tüm bu süreçlerin emekçileri, hekimleri sivil ölüler haline getirdiği konuşuluyor, tanımlanıyor, yazılıp çiziliyor. Düzenin sahipleri kendi kurallarına uymayanları hayatın dışına itiyor. Hayatın dışına itenler “sivil ölüm” haliyle edilgen, sessiz, hareketsiz, kabullenmiş, eylemeden bekleyenlerden ibaret bir kitle yaratmak istiyor. “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz” diyen bir meslek grubunun üyeleri için yaşam hakkını savunmak, aldıkları eğitimin parçası, hekimlik doğasının gereğidir. Özellikle mesleğinin henüz başında olan genç hekim ve hekim adayları için bu gereklilikle “sivil ölüm” haline direnmekten başka yol görünmüyor.