İstanbul Sözleşmesi; erkek şiddetinin bir öfke sorunu, fıtrat meselesi değil, cinsiyetler arasında toplumsal ve tarihsel eşitsiz güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu kabul ediyor
İstanbul Sözleşmesi, erkek şiddetinin bir öfke sorunu, fıtrat meselesi değil cinsiyetler arasında toplumsal ve tarihsel eşitsiz güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu kabul ediyor. Bu kabulden yola çıkarak cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığı besleyen kabulleri ve pratikleri dönüştürmeyi hedefleyen politikalara ihtiyacımız var
1987’de dayağa karşı ilk kez sokağa çıktığımız günden bugüne pek çok kazanımımız oldu. Bir yandan kadın dayanışmasını büyüttük, bir yandan haklarımızın yasal güvence altına alınması için uğraştık. Mücadelemiz sayesinde 30 yılda çok önemli yasal düzenlemeler gerçekleşti; Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’ndaki değişiklikler ve 6284 sayılı Kanun’la birlikte bugün erkek şiddetini sonlandırmak için başvurabileceğimiz birçok mekanizmaya sahibiz.
İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması da bunlardan biri. Sözleşme kadına yönelik şiddetin sonlandırılması konusunda imzacı devletler açısından bağlayıcılığa sahip olduğu için, hayatlarımızla ve mücadelemizle doğrudan bağlantılı. Ancak bunların varlığı yetmiyor. Geliştirilmesi, kağıt üstünde kalmaması ve etkin uygulanması gerekiyor.
İşte 15 Ekim’de yayımlanan GREVIO* Raporu tam da bunun üzerinde duruyor ve erkek şiddetinin önlenmesi için devletin üzerine düşen sorumlulukları ne ölçüde yerine getirdiğini, Sözleşme’nin nasıl hayata geçirildiğini değerlendiriyor. GREVIO, taraf devletlerin Sözleşme’yi bütüncül bir yaklaşımla uygulamaya koyması için oluşturulmuş bir denetim aygıtı ve erkek şiddetinin sonlandırılması için yıllardır emek veren bağımsız uzmanlardan oluşması gerekiyor.
İzleme sürecinde, taraf devletlerden kapsamlı bir rapor talep etmenin yanı sıra, ülkelerdeki yasal mevzuatların incelenmesi ve saha ziyaretleri yaparak hemen her kademeden sorumlularla ve sivil toplum temsilcileriyle görüşülmesi gibi aşamalar da bulunuyor. GREVIO bu adımların her birini Türkiye’yi izlerken de uyguladı. Hazırladıkları Türkiye Raporu’nda; hem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, hem de sivil toplum örgütlerinin kendisine sunmuş olduğu raporlara, verilere ve saha ziyaretlerinde yaptıkları görüşmelere atıflar bulunuyor.
Evet belki bu titiz inceleme üzerine anlattıklarımız “Bizi çekemiyorlar” argümanlarını bir nebze olsun giderir çünkü Raporun Türkiye’ye dair sunduğu tablo hiç de iç açıcı değil!
GREVIO’nun kendi ifadesiyle “mevcut durum karmaşık bir tablo sunuyor” çünkü “ilerleme olduğu yönünde somut bulgularla, endişe verici sebepler bir arada bulunuyor.” Bu diplomatik dilin altında çok daha ciddi bir soruna işaret edildiğini söylemek yanlış olmaz.
Çünkü Raporda “devletin üzerine düşen sorumlulukları titizlikle yerine getirmediğini ve Sözleşme’yi ruhuna uygun bir şekilde bütüncül bir yaklaşımla uygulamadığını” gösteren pek çok örnek mevcut.
İktidarın nafaka düzenlemesinde değişiklik yaparak haklarımıza yönelik yeni bir saldırıya kalkıştığı günlerde yayınlanan Rapor’un tespitleri maalesef bizler için hiç de şaşırtıcı değil! Kadın örgütleri iktidarı her fırsatta bunlar hakkında zaten uyarıyor.
Erkek şiddetiyle mücadele ederken aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusundan kaçınan, bunun yerine son derece muğlak bir kavram olan “cinsiyet adaleti” kavramını koymaya çalışan, her fırsatta kadınla erkeğin eşit olmadığını tekrarlayan bir iktidarla da mücadele ediyoruz. Bu cinsiyetçi tutuma bir de kadınların ve kadınlığın sınırlarının ev ve aile üzerinden çizilmesi, sağlıktan eğitime, enerji politikalarından savunmaya hemen her yere ailenin korunması ve güçlendirilmesi vurgusunun sıkıştırılması eşlik ediyor. İktidarın ısrarla uygulamaya koyduğu bu muhafazakar politikaların kadınları geleneksel rollere ve ev/aile içine hapsetme tehlikesi yarattığını GREVIO açıkça belirtiyor. Bu söylem ve politikalar aslında kadınları şiddete, yoksulluğa ve sosyal ve ekonomik sömürüye açık hale getiriyor.
GREVIO olumlu bulduğu tüm uygulamalara ve gelişmelere rağmen erkek şiddetinin çok yaygın olması ve önlenememesi ile, ayrımcı ve cinsiyetçi kalıp yargıların toplumdaki yaygınlığı arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Raporda; hakiminden polisine, sığınak çalışanından hekimine, Sözleşme’yi uygulamakla sorumlu personelin, İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere kadının insan hakları ve cinsiyet eşitliğiyle ilgili uluslararası yasal normları içselleştirmediği ve uygulamadığı ortaya çıkıyor.
Yıllar önce feminist isyanı sokaklara taşımamıza sebep olan erkek şiddetini normalleştiren ve meşrulaştıran “kol kırılır yen içinde kalır”, “aile içinde olan aile içinde kalır” anlayışının kamu personeli arasında hala yaygın olarak benimsenmesi bunun en açık örneği!
Boşanma Komisyonu, kadınların can güvenlikleri söz konusu olduğunda başvurabilecekleri uzaklaştırma kararının şiddete dair kanıt sunulmadığında yalnızca 15 günlüğüne verilmesini önerirken, hakimler de “eşler arasına soğukluk girer kaygısıyla” uzun süreli uzaklaştırma kararı vermekte isteksiz davranıyor. Failler “iyi hal” bahanesi, etkin soruşturma yürütülmemesi gibi nedenlerle cezasızlık rejiminden faydalanırken, kadınlardan, yasal olmamasına rağmen şiddete maruz kaldığını kanıtlaması isteniyor! Tam da bu yüzden kadınlar haklarını bilmelerine rağmen kurumlara başvurma oranları çok düşük. Çünkü kadınlar karakolda polis, mahkemede savcı, sığınakta sosyal çalışmacı tarafından yargılanmaktan, suçlanmaktan çekiniyor.
GREVIO, Türkiye’deki kadınların eğitime ve istihdama erişiminin önündeki en büyük engelin kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık olduğunu ve devletten, kadınların tüm farklılıkları gözetilerek haklardan eşit şekilde faydalanmalarını ve güçlenmelerini sağlayacak politikalar için yeterli bütçenin ayrılmasını taahhüt etmesini bekliyor.
Geçtiğimiz hafta, “torba bakanlık” haline getirilen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2019 bütçesinde yine kadının adının olmadığını gördük! Kadınlara ayrılan bütçe yine toplam bütçenin cüzi bir kısmını oluştururken, iktidarın benimsediği neoliberal ve muhafazakar politikalar makbul kadınlık rollerini dayatmaya, kadınları evli-bekar, çocuklu çocuksuz diye ayrıştırmaya, sosyal yardımlara bağımlı yaşamaya mahkum ediyor.
Erkek şiddetinin önlenmesi, şiddete maruz kaldığında kadınlara koruma tedbirlerinin ve güçlendirici desteklerin sağlanması, suçların kovuşturulması, faillerin ölçülü bir şekilde cezalandırılması ve tüm bunların bütüncül bir yaklaşımla hayata geçirilmesi İstanbul Sözleşmesi’nin gerçekten uygulanması anlamına gelecek. Bu, siyasetten ekonomiye, hukuktan eğitime ve aileye toplumsal hayatı düzenleyen kamusal/özel tüm alanlarda eşitlikçi bir yaklaşımın içselleştirilmesiyle mümkün. İstanbul Sözleşmesi; erkek şiddetinin bir öfke sorunu, fıtrat meselesi değil, cinsiyetler arasında toplumsal ve tarihsel eşitsiz güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu kabul ediyor.
Bizim bu kabulden yola çıkarak cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı besleyen kabulleri ve pratikleri dönüştürmeyi hedefleyen politikalara ihtiyacımız var. Farklı etnik gruplardan kadınların, çatışmalar sebebiyle zorla yerinden edilen kadınların, kentli kadınların, kırsalda yaşayan kadınların, engelli, yaşlı ve genç kadınların, lezbiyen, biseksüel, trans kadınların, göçmen veya mülteci kadınların, vatansız kadınların, ev içinde erkek şiddetine tanık olan çocukların ihtiyaçlarını eşit ölçüde gözeten politikaların mümkün olduğunu biliyoruz.
Biz kadınlar şiddet, aşağılanma, sömürü ve ölümlerin olmadığı özgür, eşit ve adil bir yaşam hakkımızı istiyoruz. GREVIO Raporu, mevcut politikalardaki sorunların tespit edilmesi ve dönüştürülmesi için devlete önemli bir imkan sağlıyor. Raporun bir an önce Türkçe’ye çevrilmesi ve kamuyla paylaşılması, alanda deneyimli kadın örgütleriyle bir araya gelerek değerlendirilmesi ve bir an önce Sözleşme’nin uygulanması için bir eylem planı hazırlanması gerekiyor.
İstanbul Sözleşmesi uygulamalarını izlemek üzere bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için geçtiğimiz günlerde KEFEK’e (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu) verdiğimiz önergeyi hayata geçirmek için uğraşmak da biz vekillerin sorumluluğunda! Tabii feminist mücadele desteği yoksa Meclis’in de bunun yürütücüsü olamayacağının bilinciyle…
* GREVIO: İstanbul Sözleşmesi’nin denetim organı; Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu.
http://sendika62.org/2018/11/yazi-dizisi-feminist-avukatlar-anlatiyor-517623/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.