HDP, AİHM’nin Demirtaş kararının uygulanması için çok kapsamlı bir politik çalışma içerisinde olmalıdır. Ortaya çıkan politik tablo, HDP’nin yeniden toparlanması ve örgütsel-politik etki alanını geliştirmenin bir aracı haline getirmesini sağlayabilir
HDP, AİHM’nin Demirtaş kararının uygulanması için çok kapsamlı bir politik çalışma içerisinde olmalıdır. Ortaya çıkan politik tablo, HDP’nin yeniden toparlanması ve örgütsel-politik etki alanını geliştirmenin bir aracı haline getirmesini sağlayabilir
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Selahattin Demirtaş’ın başvurusunu değerlendirerek karara bağladı. Karar, Demirtaş için hak ihlalinin oluştuğu ve buna bağlı olarak serbest bırakılmasının çok ötesinde hukuki ve politik bir anlam içeriyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. maddesi “Haklara Getirilecek Kısıtlanmaların Sınırlanması” alt başlığından şunları belirtiyor: “Anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz.” Yani AİHS, 18. maddeden önce sıralanan demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının “hukuka aykırı olarak amacı dışında kullanılamayacağı” vurgusuna özellikle dikkat çekiyor.
AİHM’nin 18. maddeye atıf yaparak verdiği kararlar oldukça sınırlıdır. Bugüne kadar Azerbaycan ve Çeçenistan gibi ülkeler için söz konusu maddeye atıf yapılmıştır.
18. maddeyi içeren karar yorumu son derece önemlidir:
Birincisi; hukuka doğrudan müdahale edildiği anlamına gelir.
İkincisi; hukuki kararları, mahkemeler değil politik aktörler veriyor.
Üçüncüsü; devleti yönetenler, politik tercihlerini yargıya müdahale ederek yerine getirmektedirler.
Dördüncüsü; mahkemelerin tarafsızlığı fiilen sona ermiş ve iktidarda olan güçlerin ihtiyaçlarına göre karar verilmektedir.
Beşincisi; iktidarın istemediği hiç bir kararın çıkması mümkün değildir.
Altıncısı; ülkenin anayasal hukuku değil, lider hukuku işliyor.
Bütün bunlardan çıkan sonuç şu; 18.Maddenin ihlali bütünüyle demokrasinin ve demokratik değerlerin ihlalidir. Hukukun işlevsizleştiği ve hukuki kararların iktidarı yöneten birey tarafından alındığı anlamına gelir. Hukuk devleti ilkesinin yerine diktatöryal egemenlik sistemi alır.
Bunun politik sonuçları ne olur?
18. maddeyi kapsayan bir karar gereği söz konusu edilen ülkede demokratik hukuk sistemi işlemediğine göre bu ülke ile hukuki-politik ve diplomatik ilişkilerin bütünüyle askıya alınması anlamına gelir.
Peki, 18. madde kapsamındaki karar hangi ülkeleri bağlar?
Öncelikle Avrupa Birliği (AB) kapsamında bulunan ülkeler için bağlayıcıdır. Çünkü AB ülkeleri, imzaladıkları anlaşmayla uluslararası nitelikte olan AİHM kararları, ülkelerin iç hukukunun üstündedir ve uygulanması zorunludur.
Ayrıca AB aday ülkeler için sözleşmeyi imzalayan ülkeler için de karar bağlayıcıdır ve iç hukukun üstündedir. Aday ülkelerin bazıları AİHS bazı maddelerine çekince koymuşlardır ve bu da oldukça sınırlıdır.
AİHS’yi kabul eden AB aday ülkesi Türkiye aynı zamanda AİHM kararlarının iç hukukun üstünde olduğunu ve bağlayıcılığının bulunduğunu kabul etmiş ve imzalamıştır.
AİHM’nin Demirtaş için almış olduğu kararda, bir parti liderinin politik gerekçelerle tutuklu bulunduğu, yani mahkemelerin hukuku değil politik bir karar verdiği, siyasi iktidarın mahkemelere müdahale ettiği ve bunun da hiçbir şekilde demokratik hukuk devletiyle bağdaşmadığı belirtilmiştir. Böylelikle Demirtaş’ın hukuksal nedenlerle değil politik gerekçelerle tutuklu olduğunu ve derhal serbest bırakılması gerektiğine hükmetmiştir.
AİHM’nin bu açık kararına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamayla tersine AİHM kararını doğrulamış oldu. Erdoğan, “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz. AİHM’nin bugüne kadar terör örgütüyle ilgili verdiği birçok karar var. Hepsi de aleyhedir. Onun karşılığında bizim de yapabileceğimiz birçok şeyler vardır. Biz karşı hamlemizi yaparız, işi bitiririz” demiştir.
Erdoğan’ın bu açıklamasıyla, Türkiye’nin iç hukuku bakımından bağlayıcılığı olan AİHM kararlarını tanımadığını söyledi. Uygulanması zorunlu olan bu kararlar “bizi bağlamaz” demekle hukuk devletinin ilkelerinin ve kurallarının bizimle ilgisi olmadığını kabul etmektir. Erdoğan’ın açıklamasında en ilginç olanı da “Onun karşılığında bizim de yapabileceğimiz birçok şeyler vardır. Biz karşı hamlemizi yaparız ve işi bitiririz” şeklindeki sözleriydi. Buna göre “karşı hamle” şu olabilir: Demirtaş için verilen bir cezanın istinaf mahkemesinden hemen onaylatırız ve içeriden çıkamaz.
Ancak AİHM kararı da tam bu noktaya dikkat çekiyor. Kararın uygulanması, mahkemelere gerekli talimatlar verildiğini içeren bu bakış açısı tam da AİHM’nin gerekçeli kararını doğrulamaktadır. Yani mahkemeler bağımsız hukuki kararlar vermiyor. İktidarın politik tercihlerine göre karar veriyor. Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18. maddenin kendisinin söylemiyle tescil edildiğinin farkında değildir.
Demirtaş, Erdoğan’ın ne söylemek istediğini okuyarak yanıt verdi: “Geçen ay İstanbul Ağır Ceza Mahkemesince ben ve Sayın Sırrı Süreyya Önder hakkında verilen, hukukla alakası olmayan 4 yıl 8 aylık hapis cezasının İstinaf Mahkemesince bir an önce ele alınıp onanması için siyasi baskılar yapılmaya başlandı bile. Normalde, ilgili İstinaf Mahkemesindeki 1700 esas numaralı benzer dosyalar bile aylardır incelenmeyi beklerken, bizim 2362 esas numaralı dosyamız incelenmek üzere raportör hakime gönderilmiş durumda. Bu olağanüstü hızlanmanın, AİHM kararından hemen bir gün önce başlaması asla tesadüf değildir. Açık bir siyasi müdahale söz konusudur. Amaç, AİHM kararını uygulamadan önce, uyduruk bir başka siyasi kararla beni hükümlü duruma düşürüp içeride tutmaya devam etmektir.”
Demirtaş’ın dikkat çektiği noktanın iktidar tarafından uygulanması, AİHM tarafından yeni bir hak ihlali için yeniden bir karar almasına yol açar ve böylesi bir durum Ankara için çok daha ciddi yaptırımların gelmesine gerekçe olur.
“Bundan sonra ne olur” sorusu gündeme geliyor:
AİHM’nin Demirtaş kararından sonra Erdoğan-Bahçeli görüşmesinin yapılmış olması da bir tesadüf değil. Özellikle AİHM kararının en azından 31 Mart 2019 yerel seçimine kadar uygulanmaması konusunda ortak bir mutabakat oluşturmuş olabilirler. Ancak AB aday ülkesi olarak müzakere sürecinde olan ve AİHS’yi imzalayan, AİHM kararlarını iç hukukun üstünde ve bağlayıcı olduğunu yasal olarak kabul eden Türkiye’nin bu kararı uygulamama şansı bulunmuyor.
Plan uygulamama olarak değil geciktirme üzerinde kurulmuş bulunuyor. Bunun içinde AİHM kararında belirtildiği üzere bunun için mahkemeler kullanılacaktır. Örneğin, 100 sayfalık mahkeme kararının İngilizceden Türkçeye çevrilmesinin Adalet Bakanlığı’ndan istenmesi bunun bir örneğidir. Böylelikle Adalet Bakanlığı 100 sayfalık tercüme için en az iki ay zaman istemesi gibi yönelime girmesi olası bir durumdur.
Adalet Bakanı’nın yapmış olduğu açıklamalar dikkate alındığında ise karara doğrudan karşı olduğunu ve uygulanmayacağına dair bir yorum yapmadı. Cumhurbaşkanı’na göre daha dengeli bir açıklama yaptı bile denebilir.
Erdoğan’ın, AİHM’nin Demirtaş kararına ilişkin çıkışı daha çok iç politikaya yönelik mesajlar içeriyor ve özellikle kendi milliyetçi tabanının tepkisini dengelemek istiyor. 31 Mart 2019 yerel seçimi, AKP oldukça kritik olduğu görünüyor. Özellikle Ankara, İstanbul, Antalya, Adana, Mersin ve Manisa gibi illerde kaybetme kaygısı taşıyan AKP, yeniden ittifak arayışlarına yöneldi.
AİHM’nin Demirtaş hakkında vermiş olduğu karar özellikle AKP’yi ciddi oranda etkileyecek gibi görünüyor. AKP’nin oylarında belirli bir düşüş göze çarpıyor. Yapılan anketler bunu doğrular nitelikte. Özellikle Ankara ve İstanbul’da ortaya çıkacak sonuç AKP’nin politik geleceğini belirleyecektir. MHP ile bağların gerilmesi ve Bahçeli’nin “Her ilde aday çıkartırız” resti, Cumhurbaşkanı tarafından başta pek ciddiye alınmadı. Hatta “herkes kendi yoluna” dedi.
AİHM’nin Demirtaş kararı ise dengeleri yeniden dizayn etmesine yol açtı denebilir. AİHM kararının uygulanması AKP’nin milliyetçi tabanının tepkisine ve MHP’ye yönelmesine yol açma olasılığı var. Bu nedenle Bahçeli-Erdoğan görüşmesinde ittifakın yeniden gündeme geldiği görülüyor. Demirtaş’ın serbest bırakılmasına karşı çıkan Ergenekon gücü, MHP için yeniden yeni bir avantaj oluşturdu denebilir.
AKP ve Erdoğan için çok daha kapsamlı bir sıkıntının oluşacağını gösteriyor. AİHM kararının uygulanmaması veya geciktirilmesi Türkiye’nin AB ilişkilerinde yeniden ciddi bir sorun yaratacaktır. AİHM kararlarının sadece imzalayan ülkeler için değil aynı zamanda AB Başkanlar Konseyi tarafından da bağlayıcıdır. AİHM kararlarının uygulanmaması AB Başkanlar Konseyi’nin karar almaya ve uygulatmaya zorlar. Bu kararlar biçimsel olmayıp, politik, ekonomik ve diplomatik içeriklidirler. Ankara’nın AİHM kararını uygulamaması durumunda şu ana kadar yaşanan krizin en kapsamlısı yaşanabilir. Bu olasılık vardır ve küçümsenmemelidir.
Diğer bir kaygı da, Demirtaş’ın serbest bırakılması halinde hem Kürt toplumunda ciddi bir pozitif etki yaratacak, psikolojik kırılma yeniden özgüvene dönüşecek hem de HDP’nin 31 Mart 2019 yerel seçimine çok daha ciddi bir inisiyatifle ve moralle girmesini sağlayacaktır. Demirtaş’ın “sıradan” bir HDP üyesi olarak dahi seçimlerde göstereceği aktif çalışma, tüm Türkiye’de ciddi bir politik refleksin oluşmasına sağlayabilir. AKP bu durumu analiz edebiliyor ve bu nedenle Demirtaş serbest bırakılsa dahi bunu geciktirmenin yollarını arıyor.
Ancak AKP’yi zorlayan bir başka durum söz konusudur. AİHM kararına rağmen Demirtaş’ın bırakılmaması AKP’ye oy veren Kürt seçmen kitlesinde bir kırılmaya yol açabilir. MHP ile ittifak ve buna karşılık Demirtaş’ın serbest bırakılmaması AKP’ye oy veren Kürt seçmeninin küsmesine ve oy kullanmamasına yol açabilir. AKP bu riski ciddiye alıyor. Örneğin İstanbul’da Kürt oylarının önemli bir kısmı AKP’ye gidiyor. İstanbul’da Kürt oylarından oluşabilecek yüzde 15-20 civarındaki tepki AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetmesine yol açabilir. Demirtaş’ın serbest bırakılmaması böyle bir etkiye yol açabilir mi? Açabilir. AKP, her olasılığı hesaplayarak karar verecek.
Demirtaş ise belki de şu ana kadar geçen süreç içerisinde en inisiyatifli dönemi yaşayacaktır. Öncelikli olarak AİHM kararıyla, tutuklanmasının hukuki değil politik olduğu tescillendi. 18. maddeye atıf yapılarak karar verilmesi aynı zamanda Demirtaş’ın Erdoğan karşısında hukuki-politik üstünlüğü ele almasını sağladı. Demirtaş, politik ve hukuksal ataklarını attıracaktır. Erdoğan daha çok savunmada kalarak yaptığı ve yapacağı açıklamalarla politik pozisyonunu oldukça zora sokacak gibi görünüyor. Demirtaş’ın Türkiye’nin iç politik ilişkileri içerisinde liderlik pozisyonu çok daha artacak gibi görünüyor. Politik gerekçelerle tutuklanan ve politik faaliyetleri doğrudan devlet tarafından engellenen bir lider olarak bırakılmaması kendisinin deyimiyle “politik rehine” olarak tutulması doğal politik liderlik etki alanını arttırır.
HDP, AİHM’nin Demirtaş kararının uygulanması için çok kapsamlı bir politik çalışma içerisinde olmalıdır. Ortaya çıkan politik tablo, HDP’nin yeniden toparlanması ve örgütsel-politik etki alanını geliştirmenin bir aracı haline getirmesini sağlayabilir. Demirtaş’ın herhangi bir ilde aday göstermek gibi arayışlar yerine, AİHM kararının uygulanmamasının Türkiye’nin demokratik güçlerine ve Kürtlere yönelik uygulanan bir politik yaptırım olduğunu işlemesi gerekir. AİHM kararının uygulanması için Demirtaş’ın merkezde olduğu bir politik kampanyanın örgütlenmesi demokratik hukuk devletinin geleceği için son derece önemlidir. Demirtaş, cezaevinde olmasına rağmen göstermiş olduğu politik inisiyatife paralel olarak HDP yönetiminin bu düzeyde edilgen kalması da tuhaf bir durum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AİHM kararını uygulatmayıp Demirtaş’ı içeride tutma politikasıyla hem Türkiye’nin geleceğini olumsuz yönde etkileyecek hem de önümüzdeki yerel seçimde ortaya çıkacak olumsuz sonuçlarla kendi politik geleceğini riske edecektir. Demirtaş ise tutukludur ve kişisel olarak kaybedecek bir şeyi bulunmuyor. Politik olarak kazanan bir konumdadır. AİHM kararının uygulanıp uygulanmaması kendisinin değil Ankara ile Brüksel arasındaki bir sorundur. Kendisi “Biz asla boyun eğmeyecek ve moralle, coşkuyla dik durmaya devam edeceğiz. Hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi mücadelesini er geç, mutlaka kazanacağız” diyor.
AİHM’nin Demirtaş kararının uygulanması, kazanan veya kaybeden Türkiye gerçeğini ortaya koyacaktır. Elbet ki AİHM kararının zaman geçirilmeden uygulanarak hukukun üstünlüğünü tescil ederek kazanan bir Türkiye’nin var olduğunu görmek istiyoruz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.