Washington’ın DSG’yi politik ve askeri olarak desteklemesi, Pentagon’un Suriye’de çekip gitmeyeceğini özetliyor. Bunu yaparken Ankara’yı stratejisine uyumlu hale getirmek için bir “ödül” sundu, üç PKK liderinin başına para ödülü koydu
Washington’ın, Ankara’nın bütün itirazlarına rağmen YPG merkezli DSG’yi Suriye’de en yakın müttefik olarak görmesi, politik ve askeri olarak çok yoğun olarak desteklemesi, kamuoyunda yansıtılanın tam tersine Pentagon’un Suriye’de çekip gitmeyeceğini özetliyor. Bunu yaparken Ankara’yı sakinleştirmek, kendi stratejisine uyumlu hale getirmek için iktidara görüntüsel olarak ciddi bir “ödül” sundu, üç PKK liderinin başına para ödülü koydu
Ankara’ya yönelik yaptırımları kaldıran Trump yönetimi bununla kalmadı, hem Türkiye’yi İran’a yönelik yaptırımlardan muaf tuttu hem de PKK’nin önde gelen üç yöneticisinin yakalanması için ödül koydu. Bu üç liderin seçiminin tesadüf olmadığı, PKK’nin stratejik, askeri ve ideolojik üçayağını hedeflediği anlaşılıyor.
Akla gelen soru şu: Kandil ile belirli aralıklarla görüşen ve hatta söz konusu üç liderle zaman zaman toplantılar yapan ABD neden böyle bir adım attı? Dönemin başbakanı Ecevit, Öcalan’ın kaçırılıp Türkiye’ye teslim edilmesini anlamadığını belirtmişti. Aynı şekilde Ankara’nın Fırat’ın doğusuna yönelik zaman zaman küçük çaplı top atışı yaparken, Washington’ın PKK’nin üç lideri hakkında böyle bir karar alması devlette şaşkınlık yarattı.
ABD bütün bunları yaparken hiç şüphesiz ki amacı, Türkiye’nin yeniden NATO ayarlarına yönelmesini ve ABD’nin bölgesel stratejisiyle uyumlu hale getirmesini sağlamaktır. Ayrıca Almanya ile Türkiye ilişkileri de bu sürecin bir parçası olarak okunduğunda, Ankara’ya yönelik izlenen politikanın AB-ABD-NATO üçlüsünün ortak bir kararı olduğu anlaşılıyor.
AKP-MHP arasındaki ilişkinin aşamalı olarak kopmaya başlamasını da bu sürecin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir. İktidar ortağı olan ve fiilen “gölge” cumhurbaşkanı görevini üstlenen Bahçeli’nin birkaç haftadır AKP aleyhine yaptığı açıklamaların politik arka planı, birkaç ilin belediye başkanlığı olmayıp AKP’nin Suriye politikasındaki değişim sürecine girme eğilimidir. Böylelikle Ergenekon merkezli Rusya ittifakının terk edilmesinin ilk ipuçlarının oluşmaya başlaması, iktidar ortağı MHP’nin tepkisine yol açtı. ABD-AB-NATO üçlüsü bu süreci derinleştirmek isteyecekler ve bu nedenle Erdoğan’a belirli bir düzeyde destek veremeye devam edecekler gibi görünüyor.
Washington’ın Ankara’ya yönelik atmaya başladığı her “pozitif” görünümlü hamlenin arka planında Suriye stratejisinin başarılı olması yatıyor.
Peki, ortaya çıkan mevcut durumu nasıl okumak gerek?
Daha önce yaptığım değerlendirmelerde sıklıkla vurguladığım gibi, ABD’nin Suriye stratejisi geçici olmayıp kalıcıdır. IŞİD’in tasfiyesi bunun bir gerekçesidir. Hatta daha bir süre IŞİD’in toptan tasfiyesi dahi gündeme gelmeyebilir, yani ertelenebilir. Böylelikle uluslararası alanda Suriye’de askeri güç olarak kalma gerekçesi devam eder.
Geleneksel bölgesel politikalarında bir değişikliğe giden ABD, ilk kez devlet olmayan bir gücü stratejik boyutta askeri ve politik olarak destekledi. Washington’ın YPG merkezli DSG’yi desteklemesi, 21. yüzyıl askeri stratejisinde ciddi bir değişimi içeriyor. Bunu yaparken Kürtleri çok sevdiğinden değil, Suriye üzerinde bölgesel dengeleri değiştirmeyi esas aldığından YPG ile ittifaka yönelmeyi bir zorunluluk olarak gördü.
Akla şu soru geliyor: Washington, Ankara’nın bütün ısrarlarına rağmen neden ortak NATO gücü olan Türk ordusuyla birlikte askeri bir operasyon yapmadı da, YPG üzerinden Suriye’de askeri ve politik bir güç olmak istedi. Bunun ilk akla gelen ve gerçekçi olanı, YPG’nin Suriye’nin yerleşik gücü olması ve sosyolojik dinamiklere sahip olmasıdır.
Ancak temel nedeni, bölgesel haritanın yeniden çizilmesi ve güç ilişkilerinin yeniden şekillendirilmesidir. İran’ın bölgesel yayılmacılığını engellemek ve Körfez ülkelerini yeniden dizayn etmek gibi önde gösterilen iki nedenin arka planında ise İsrail’in bölgesel güvenliğinin stratejik olarak sağlanması ve enerji hatlarının yeniden düzenlemesi bulunuyor. Bunun askeri ve politik garantisi de Kürtlerin üzerinde yaşadığı dört devletin sınırlarının yeniden çizilmesi ve Kürdistan’ın kurulmasıdır. Çok zor görünen bu planın işlemeye başladığı görülüyor.
2001 yılındaki Irak’a yönelik yapılan askeri operasyon bu sürecin birinci halkasında; Federatif Güney Kürdistan bölgesi oluşturuldu. Öcalan’ın İsrail-ABD operasyonu ile Kenya’dan yakalanıp Ankara’ya getirtilmesi de bu süreçle doğrudan ilişkiliydi. İkinci adım, Suriye’ye yönelik başlayan askeri harekattır. Gelinen aşama, Suriye’nin askeri ve politik pozisyonu iç dengelerin yeniden şekilleneceğini ve federatif bir yapının kurulmasının artık kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Burada da üç PKK lideri hakkında alınan karar devreye girdi.
Washington’ın, Ankara’nın bütün itirazlarına rağmen YPG merkezli DSG’yi Suriye’de en yakın müttefik olarak görmesi, politik ve askeri olarak çok yoğun olarak desteklemesi, kamuoyunda yansıtılanın tam tersine Pentagon’un Suriye’de çekip gitmeyeceğini özetliyor. Bunu yaparken Ankara’yı sakinleştirmek, kendi stratejisine uyumlu hale getirmek için iktidara görüntüsel olarak ciddi bir “ödül” sundu: Daha önce PKK liderlerinin olmayan malvarlıklarını dondurmuştu, şimdi de üç PKK liderinin başına para ödülü koydu.
Ankara’ya verilen mesaj;
PYD’ye verilen mesaj;
PKK’ye verilen mesaj;
Sonuç:
ABD’nin askeri temsilcilerinin zaman zaman Kandil’e giderek Cemil Bayık ve Murat Karayılan ile görüştükleri basında birçok kez yer aldı. Pentagon, sanıldığı gibi yakın bir dönemde Kandil’e yönelik bir operasyon yapmaz. Aldığı kararla Kandil üzerinde politik-askeri merkezli psikolojik bir baskı oluşturacaktır. Başlarına ödül koyduğu PKK liderleriyle görüşmeye devam edebilir.
ABD-PKK görüşmesinin merkezine İran oturacaktır. KCK’nin İran kolu olan PJAK’ın İran ile savaş pozisyonuna geçmesi öncelikli olarak ön plana çıkacaktır. PJAK ile İran arasında yeniden başlayacak bir savaş, sadece İran topraklarında kalmayacak, Suriye’de etkisi hemen hissedilecektir. Ayrıca Tahran-Ankara hattı yeniden aktifleşecektir.
PKK’nin üç lideri için konulan ödül, Ankara’nın askeri ve politik planlarını bozacak gibi görünüyor. Ankara bu süreçten pek mutlu olmadı denebilir. Ankara tatmin olmak için ABD’den askeri operasyon desteği isteyerek süreci kendi lehine döndürmek isteyecektir.
40 yıldır savaş halinde olan ve Ortadoğu’daki dengeleri iyi kuran veya okuyan Kandil, bir kısım askeri önlemler almanın ötesinde politik dengeleri yeniden gözden geçirerek çok yönlü sürpriz adımlar atabilir. Böylelikle politik denklemden kopmak yerine merkezine oturabilirler.
PKK’nin üç lideri hakkında konulan ödül, herkes kendi politik çıkarına göre değerlendirebilir. Ancak üç PKK lideri dahil olmak üzere bölgesel gelişmeleri objektif ve doğru analiz edenler, kaos olabilecek böylesi bir durumu avantaja dönüştürebilir.
PKK liderlerine karşı böyle bir kararın alınmış olması, Kürt toplumunda ABD’ye karşı ciddi bir kırılganlığa yol açar. Ancak PYD’nin politik pozisyonun resmileşmesiyle bu durum dengelenir gibi görüyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.