“ABD işgal altında”: Bir seçim malzemesi olarak Latin göçmenler – Mehmet Bayram

Gaziantep civarında bir söz vardır, “Hain ikircikli olur” diye. Korku içindedir birilerinden çalan, “Ya para ve mallarını çaldıklarım bir gün gelip geri isterse onlardan aldığımı” diye. Rahat gün yüzü görmez yarattığı mağdurların öç alacağı korkusuyla. ABD de böyle bir korku içinde

Honduras’tan ABD sınırına gelerek göçmenliğe başvurmak için 2.400 km yürümeyi göze alan göçmen işçiler.

Çoğu kadın ve çocuklardan oluşan bir göçmen kervanı Honduras’tan yürüyerek ABD’ye gelmek için yola koyuldu. Bu insanlar 2400 kilometre yolu yürüdükten sonra sınıra gelip uluslararası hukukun ve ABD yasalarının kendilerine tanıdığı haklarını kullanarak iltica başvurusunda bulunacaklar.

Trump ise tam da seçim döneminde birdenbire bu göçmen kervanının ABD’yi istila etmeye geldiğini ve korunmak için Afganistan’da savaşan askeri birliklerinin toplamından fazla askeri sınıra yollayacağını söyledi.

Konuyla ilgili bir makalenin dediği gibi, eğer ABD’yi “işgale gelen” Latin Amerika kervanı hiç olmasaydı bile Trump böyle bir şeyi uydurmak zorundaydı. Böylesi bir “tehdidin” uydurulmasının zamanlaması ilginçti. Tam da Trump’ın seçmenini ırkçı ve yabancı düşmanlık bazında seçim öncesi galeyana getirmek gereksinimi duyduğu bir anda olay Amerikan toplumuna servis edildi. Daha da ilginç olanı, bu ABD’yi altüst edecek kervan hikâyesinin miadı dolduğunda, yani seçimler bittiğinde, aniden bıçakla kesilip atılır gibi haberler manşetlerden indi. Hepimizi korkuyla titreten bu güneyden gelen “işgal ve saldırı” bir günde püf diye yok mu oldu? Gece gündüz içlerinde Ortadoğulu cihatçı teröristlerden narkotik çetelere, ırz düşmanı sapıklardan hırsız ve katillere kadar kahverengi derililerin saldırısından korunmamız gerektiğini ve önlem almamızı söyleyen “cesur” başkan Trump, seçimler biter bitmez konuyu avucunda yanan kor bir kömür gibi bırakıverdi. Biz de sınırlarımızın korkusuz askerlerce güvenceye alınması ve bu “çakal sürüsünün” işgalinden nasıl olduğunu anlamasak da birdenbire kurtulmanın rahatlığıyla daha güvende gece uykularımıza yine kavuşabildik. Seçim bitti, kervan gitti.

Peki, kimdi bu bize saldırmaya cüret eden sürü, neden bizi işgal etmeye karar vermişlerdi?

Neden geliyorlar?

Amerikan tarihini en güzel resmeden soyguncu çeteler döneminin ünlü banka soyguncusu Willie Sutton’un söylediği rivayet edilen ünlü söz akla gelmekte. Bilmem kaçıncı kez banka soygununda yakalanan Willie Sutton, kendisine neden durmadan bankaları soyduğunu soran hâkime, “E, hâkim bey, neden olacak, bütün para bankalarda da ondan!” demişti. 1980’de aramızdan ayrılan soyguncu Willie Sutton, birçok kez polisten kaçma yetisinden dolayı “Kaygan Willie” lakabını almıştı. Kim tahmin ederdi ki aynı lakap, yani ‘Kaygan Willie’ yıllar sonra (esas ismi William olan) Başkan Clinton’un, bazı maharetlerinden dolayı arkadaşları tarafından kendine layık görüleceğini? Ama Clinton’un kaypaklık hikâyelerini başka bir karanlık ve yağmurlu geceye bırakarak kapımızdaki sürülere gelelim.

Gaziantep civarında bir söz vardır, “Hain ikircikli olur” diye. Korku içindedir birilerinden çalan, ya para ve mallarını çaldıklarım bir gün gelip geri isterse onlardan aldığımı diye. Rahat gün yüzü görmez yarattığı mağdurların öç alacağı korkusuyla. ABD de böyle bir korku içinde. Haksız da değil hani. Yarım asırdır soyup soğana çevirdiği ülkelerde bıçak kemiğe dayanınca, halkın artık sırtındaki gömleği bile kalmayınca, tüm ülke çete ve narkotikçilerin eline geçip tam bir haydut cennetine dönüşünce bu ülkelerin halkının ne yapacağı belli olmaz. Bakarsın kalkıp “yetti gayri” diyerek yiyecek iki lokma bulmak için yollara düşüp kendi yarattığı zenginlikten az bir parçasını geri almaya yeltenebilir. Para orada diye bankaları soyan Willie Sutton gibi hep kendi ürettiklerinin tüketildiği ABD’den bu zenginlikten payını alamayan dünya işçilerinin biraz olsun pay almak umuduyla gelmeye çalıştıkları adres gene ABD olmuştur.

Latin Amerika ülkelerinden ABD’ye mülteci başvurusu için yola koyulan ve Trump’a sınıra asker göndertecek mülteci kervanı hikâyesi de böyle başlıyor. Esasen bu son kervan olmasa da zaten sürekli kaçak mülteci gelişi var ABD’ye. Ancak bu göçmen akını bu kez kervan oluşturduğunda Trump için müthiş bir seçim malzemesi oluşturdu. Herkesin kafasına zaten yerleştirilmiş olan “Kapımıza dayanan sürüler” imajı tetiklenerek başlarının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sürekli sallandırılan işsizlik, fakirlik, kanunsuzluk, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı edebiyatı tekrardan Trump ağzından tedavüle sokuldu.

Daha bu kervan olayı olmadan önce Trump seçim konuşmalarında aynı yabancı düşmanlığını seslendirmişti. Trump’ın “o eski güzel günlere dönme” sözü yoksul halkta karşılık buldu… Trump seçim demeçlerinde ABD-Meksika sınırına (aynı İsrail’in yaptığı gibi) bir duvar çekme sözü verip kitlelerini coşturmuştu. Bir de bu pahalı projenin tüm giderlerini de Meksika’ya ödetmeye söz verince arkasındaki milliyetçi kitleleri iyice heyecanlandırmıştı. Ancak Meksika devlet başkanı da, “Yok öyle şey, biz tek bir dolar ödemiyoruz, yapıyorsan kendin yap” dedi. Sonunda Trump bu defa duvarın maliyetinin karşılanması için bir gümrük vergisi uygulayacağını açıklamıştı. Ama bu Meksika’ya uygulanacak yeni gümrük vergisinin maliyetinin sonunda gene Amerikalıların omuzuna yükleneceği taraftarlarınca pek anlaşılamadı.

Kaçak göç artıyor mu?

Bill Clinton’un insan üstü çabalarıyla yürürlüğe koyduğu NAFTA (North American Free Trade Agreement – Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) nedeniyle Meksika halkı açlığa mahkûm edilmişti. Meksika’dan başta yükselen göç dalgası daha sonra zaten azalmış durumdaydı. 2005’te 1,5 milyonun üzerinde Meksikalı göçmenin sınırı kayıtsız olarak geçtiği günlerden 2015 yılına gelindiğinde sadece 170 bin kaçak göçmen Meksika’dan ABD’ye gelmişti. Ama bu kaçak işçi girişi ne kadar azalırsa azalsın, bu durum Trump’ın her konuşmasında ABD’de yaşayan insanların tüm sorunlarının nedenini “işlerimizi çalan, hırsızlık yapan, ırza geçen, kahverengi insanlara”, yani göçmenlere bulmasını değiştirmedi.

Kayıt dışı göçü önlemek için ABD on yıl içinde 132 milyar dolar harcamış, bu parayla binlerce yeni güvenlik görevlisi istihdam etmiş, gece insan ısısından görüntü veren kuleler inşa etmiş, çitler kurmuş, radarlar yerleştirmiş, insansız hava araçlarını işe koşmuş, helikopterler almış, yere elektronik uyarıcılar yerleştirmiş, yani kesenin ağzını açmıştı. Sonuç olarak sınırda tutuklanan göçmen sayısı 1970’lerden beri en az seviyeye inmişti. Bu arada ABD içine girmeyi başarmış ve kayıtsız işçi sayısı 11,1 milyon civarında kalmıştı. Kayıtsız göçmenlere karşı yaptırım Obama yönetimi sırasında başlamış ve Nobel Barış ödüllü Obama “Sınır dışı eden Başkan” lakabını almıştı. İnanması zor olabilir ama 2009-2015 yılları arasında Obama 2,5 milyon kayıtsız işçiyi sınır dışı etmişti gözlerinin yaşına bakmadan. Bu sayıya “kendi kendini sınır dışı eden” yani, “Ne haliniz varsa görün” deyip artık dayanamayarak çekip giden yüzbinlerce göçmen dâhil değil. Obama’yı sevimli göstermek isteyen taraftarları bu vahşeti kapatmak ve Obama’nın saldırısına insancıl bir makyaj koymak için bu sınır dışı operasyonlarının anne-babalara ya da çocuklara yönelik değil de suç işleyenlere uygulandığını mırıldanırlar.

Kervanla gelen göçmenlerin sadece ekonomik nedenlerle değil, açıktan çeteleşen kapitalist ülkelerinden can havliyle kaçtıkları da çok bariz bir şekilde görünüyor. Latin Amerika ülkelerine Amerikan müdahaleleri ve dayatılan neoliberal ilişkiler bu ülkeleri dayanılmaz ve yaşanmaz hale getirmiştir.

Bill Clinton’un Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması sonrası toplumu altüst olan ve emperyalizme tam eklemlenen Meksika’da cendereye sıkıştırılan halk için kaçıştan başka hiçbir kurtuluş kapısı kalmamıştır.

Göçmen kervanında ortak yemek

Trump’ın ABD’yi işgal edeceğini iddia ettiği göçmen işçi kervanı

Honduras’tan 12 Ekim 2018’de beraberce yola çıkan 160 göçmen işçi ABD sınırında iltica başvurusunda bulunma kararı aldılar. Uğradıkları şehir ve kasabalardaki işçilerin de katılımıyla bu yolculuk bir kervana dönüştü. Honduraslılara yolda Guatemalalılar da katıldı ve kervan Kasım ayı başında 4 bin kişinin üzerine çıktı. Bu yolculuğun toplu bir kervana dönüşme nedeni yoldaki çete ve saldırılara karşı bir savunma ihtiyacı idi.

Bu kervan yolculuğu sırasında geçtikleri yerlerdeki halk ve işçiler tarafından tam bir kahraman ve sanki yıldızlar gibi karşılandılar. Kervandakilere yollarda halk içeceklerini, yiyeceklerini, hatta evlerini paylaştı. Yoldaki araçlar, kamyonlar taşıyabildikleri kadar işçiyi taşıyor, çocuklu annelere, ailelere, günlerdir dayanılmaz sıcak altında sabahtan akşama kadar yürüyenlere biraz olsun yardım ediyor.

Bir taraftan Trump seçim demeçlerinde bu kervanı bir korku aracı, bir öcü olarak kullanırken Meksika’ya da emirler yağdırıyor, kervandakilerin ABD sınırından uzak tutulmasını talep ediyordu. Zaten 2013 yılından itibaren ABD sınırına gelmeden Meksika içinde başvuru yapanların sayısı yüzde 1000 artmıştı. Meksika hükümeti Türkiye’nin Avrupa ülkelerine yaptığına benzer bir şantaj yaparak hem göçmenleri durdurmuyor hem de maliyetlerden bahsedip ABD ile  bir pazarlığa oturabileceğini ima ediyordu. Meksika hükümeti daha önce de ABD’ye gitmek isteyen 950 bin Orta Amerikalıyı daha onlar ABD sınırına yaklaşamadan sınır dışı etmişti.

Göçmen kervanı. Yollarda göçmenlere yardım için kamyon ve arabalar alabildiklerini taşıyorlar. Kaynak: Peoples Dispatch

ABD’de ara seçimler sona erdikten sonra artık medyada kendisinden pek bahsedilmese de kervan hala yolda ve ABD sınırına doğru ilerliyor. Sınıra geldiklerinde ne olacağını kestirmek zor. Bir yoruma göre Trump sınıra asker yığacağına bir sürü hâkim ve avukat gönderseydi sorun çözülecekti. Trump sınıra ulaşan göçmenlerin taş atmaları durumunda bunu ABD’ye ve güvenlik güçlerine silahlı saldırı sayacaklarını açıkladı.

Zaten silah kullanmak için bahane arayan ABD’li ırkçı milliyetçi silahlı milislerin sınıra yöneldiği haberleri var. Bu milisler geçmişte de hem Obama hem de Trump’tan cesaret alarak silahlarıyla “vatanlarını korumak” adına sınırlara yığılmış, kaçak gelen göçmenlere ateş açmış ya da yakaladıkları kaçak göçmen kadınlara tecavüz etmişlerdi. Örneğin sıcak çölden kaçak geçen insanlara yardım için, çölde göçmenlerin gelip geçtiği yollara damacanalarla su bırakanlar yakalanarak “teröre yardım” suçlarından yargılanıyorlar. Sınır muhafaza birlikleri buldukları damacana suları toprağa boşaltıyor ve kaçak gelmelerindense göçmenlerin susuzluktan ölmelerine neden oluyor.

Geçen Nisan’da bu kervanın öncülü ve bin kişilik başka bir kervan da aynı tehditlerle karşılaşmış, bu tehditler işe yaramış ve kervanın ABD sınırına gelerek göçmenlik başvurusu yapması engellenmişti.

Bu arada küçük bir not; kendisini Demokratik Sosyalist olarak tanıtan ve sosyalistlerin arkasında durdukları ‘bağımsız’ senatör Bernie Sanders kervan hakkında ağzını bile açmıyor.

 

Mehmet Bayram: 1970’li yıllarda DİSK içinde otel işçileri örgütlenmesinde, 1978-1979 yıllarında da Ankara TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) bünyesindeki memur örgütlenmesinde çalıştı ve temsilcilik yaptı. 1980 yılında çıkan günlük Halkın Gazetesi Demokrat’ta çalıştı, foto-muhabirlik yaptı. 1981 yılından beri ABD’de yaşıyor. Kaliforniya eyaletinde San Francisco şehri ve çevresinde özellikle Türkiye sorunları ve faşizm üzerine konferanslar ve sunumlar veriyor. Son sunumu Kuzey Kore gezi izlenimleridir. Halen ABD Yazarlar ve Gazeteciler Sendikası üyesidir.


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur