Burjuva sol iktisatçılarımız, incelemelerini olguların görünüşleriyle, yani yüzeydeki ilişkiler üzerinden yaparlar. Hâlbuki Marks şeylerin [olguların] dış görünüşü ile özü, onları meydana getiren ilişkiler uyuşsaydı bilime (bilimsel teori) gerek olmayacağını ifade eder Bir önceki makalemizde yerli burjuva-sol iktisatçılarımızın kapitalizm eleştirilerinin iktisadi süreçlerin sonuçlarıyla sınırlı olduğunu açıklamış, buna bağlı olarak yüzeysel kaldığını ifade etmiştik. Ve son tahlilde, […]
Burjuva sol iktisatçılarımız, incelemelerini olguların görünüşleriyle, yani yüzeydeki ilişkiler üzerinden yaparlar. Hâlbuki Marks şeylerin [olguların] dış görünüşü ile özü, onları meydana getiren ilişkiler uyuşsaydı bilime (bilimsel teori) gerek olmayacağını ifade eder
Bir önceki makalemizde yerli burjuva-sol iktisatçılarımızın kapitalizm eleştirilerinin iktisadi süreçlerin sonuçlarıyla sınırlı olduğunu açıklamış, buna bağlı olarak yüzeysel kaldığını ifade etmiştik. Ve son tahlilde, “kötü yönetilen, çarpık, kırılgan, sarsıntılı işleyen bir ekonomi” yerine “aksamayan” bir ekonomi önerdiklerini belirtmiştik. Ama bunun “aksamayan” “iyi işleyen bir kapitalizmden” başka bir şey olmadığını da vurgulamıştık.
Burada bizi, bu türden iktisatçıların kendilerini sosyalist, reformist yahut Marksist addetmeleri veya sol siyasetin, sosyalist aydınların ve sendika bürokrasisinin (hatta bazı öncü işçilerin) bunları “bilim insanı” olarak görmeleri ilgilendirmiyor.
Materyalist perspektife göre bir değerlendirme (Marks’ın pek çok kez belirttiği gibi) kişilerin kendilerine biçtikleri rolleri değil, somut görüşlerini, maddi koşullarını sosyal ilişkilerdeki pozisyonlarını (sınıflarını) dikkate almamızı gerektirir.
Şu da var, ayrı ve kapsamlı bir inceleme konusu olmakla birlikte Türkiye’de diğer birçok alanda (özellikle sosyolojide) olduğu gibi ekonomi araştırmalarına Marksizm maalesef hakkıyla nüfuz edememiştir… Nerde kaldı hâkimiyet kurması…
O kadar ki, “Yerli akademik Marksizm” bile (Batı’daki benzerleri gibi siyaset ve sınıf mücadelesinden kopuk olmakla birlikte) yöntem meselesini (M.Weberci olguları önce anlayalım, yaklaşımına uygun biçimde) dert edinmemiştir. Bu nedenle de yüzeysel ve güdük kalmış, bırakalım burjuva sol iktisatçılara eleştirel bir tutum almayı, bunların etkisi altında kalmıştır.
Sonuçta ne üniversitede ne sol siyasette ne de sosyalist entelektüeller arasında genç kuşakların bilhassa genç öncü işçilerin Marksizm’in yöntemi ve bilgisiyle donatılmasına katkı sağlayacak sağlam bir “iktisat eleştiri geleneği” maalesef oluşamamıştır.
Ve bu eksikliğin çok önemli etkisiyle, burjuva sol iktisatçılar, burjuva iktisadının yöntemlerini kullandıkları halde, Marksist iktisatçı Fügen Eryılmaz’ın vurguladığı gibi, ciddi bir analiz yapıyor izlenimi yaratabilmişlerdir.
Burjuva iktisadının pragmatik, eklektik yaklaşımı temel analiz araçları olduğu için, (önyargı hatta kuruntuları ile oluşturdukları) tuhaf bir terminoloji (makalenin sonunda bunlardan bir demet sunuyoruz) icat etme becerisi de gösterebilmişlerdir!..
Başka becerileri de vardır; Marks ve Engels’in Komünist Manifesto’da belirttiği gibi “parlak sözlerle bezeli bayağı ifadelerinin dışında bir diyeceklerinin olmamasına” rağmen, görüşlerine sosyalist kamuoyunda ciddi ölçüde alıcı oluşturmuşlardır.
En kötüsü akademisyeninden, öncü işçisine kadar birkaç kuşağın, bu vülger ekonomi yöntemiyle beslenmesi; böylece sığ, ufuksuz ve Marksist yöntemle (materyalizm ve diyalektik) alakasız, ufuksuz bir iktisadi eleştiri çemberi uzun yıllar boyunca kendisini koruduğu gibi, yeniden üretilme imkanı da bulabilmiştir.
Türkiye’de burjuva-sol iktisatçıları ilk kez büyük bir yetkinlikle değerlendiren Fügen Eryılmaz, (Kapitalizmin ve ulusal ekonominin dönüşümü, Belge Yayınları, 1993) meseleyi şöyle ifade ediyor: “[Burjuva sol] iktisatçıların görüşlerinin önemi ve bunları ele almanın gerekliliği, bireysel aydın fantezisine ait olmayan, fakat (…) Türkiye’de çok yaygın ve köklü bir anlayışı, (…) belli bir temele oturtup sistematize etmiş ve bu konuda ideolojik malzeme üretmiş olmasından ileri geliyor.”
Burjuva sol iktisatçılarımız, incelemelerini olguların görünüşleriyle, yani yüzeydeki ilişkiler üzerinden yaparlar. Hâlbuki Marks şeylerin [olguların] dış görünüşü ile özü, onları meydana getiren ilişkiler uyuşsaydı bilime (bilimsel teori) gerek olmayacağını ifade eder. (Kapital III.Cilt)
Diğer yandan yüzeydeki görünüşlerle yetinen (ampirik yöntem) analiz biçimi Marks’ın, bilhassa D. Ricardo’dan sonra hakim hale gelen “vülger iktisat” diye eleştirdiği iktisatçıların yöntemidir. Marks, bayağı iktisatçıların iktisadi ve sosyal hayatın görünen, dışa yansıyan olgularını incelediğini, daha derindeki öze ve gerçek ilişkilere asla nüfuz edemediğini belirtmiştir. (Kapital, Birinci Cilt)
İktisadi olguların dış görünüşleri üzerinden yapılan analizlerde ister istemez “inceleme araçları” yani teori ve kavramlar da bilimsel bir temelden yoksun kalır. Kapitalizmin gerçek bir eleştirisi ve bunun anti-kapitalist (kapitalizmi devrimci biçimde aşan) bir temele oturması da mümkün olmaz.
Gerçekten de bizim yerli iktisatçılarımızın terminolojilerini incelediğimizde, burjuva iktisadının kavramlarıyla ve kendi icat ettikleri (kendilerinden menkul) kozmetik “ifadelerle” karşılaşırız. Sadece bu kavram yelpazesine bir göz atmak bile teorik temellerinin bilimsel (nesnel) olmadığını, aşırı öznel (sübjektif) olduğunu, dolayısıyla çok büyük maddi tutarsızlıklar içerdiğini görmek için yeterlidir.
İncelemelerine bulaşan Marksist iktisadın kavramları ise içeriklerinden soyutlanmış halde kullanılır. Bir süs işlev gördüğünü belirtirsek abartmış olmayız. Ama analizlerine seyrek de olsa serpiştirilmiş bu Marksist kavramlar sol siyasetin, öncü işçilerin ve sosyalist aydınların, bunları Marksist addetmeleri için maalesef güçlü bir karine işlevi görmüştür. (Görmeye de devam etmektedir.)
Aşağıda yerli burjuva sol iktisatçılarımızın güncel makalelerinden derlediğimiz bir “terminoloji seçkisini” sunuyoruz. Aslında derleme daha geriye, birkaç aylık makalelerine kadar uzatılsa küçük bir broşür bile hazırlanabilirdi. Seçkiye baktığımızda burjuva-sol iktisatçıların analiz araçlarının (Alman İdeoloji’sinde Marks ve Engels’in, Alman İdeolojisi’nde idealist felsefenin teorik saçmalıklarını nitelediği gibi) “bilimsel eğlence”nin saçmalık sınırlarına varan ürünü olduğunu söylemek de mümkündür.
“Ekonomi üzerindeki sömürü maliyeti”
“Sermaye kârları”
“Bir malın değeri[nin] emek maliyeti ile ölçül[mesi]
“Sömürü maliyetinin ulusallaştırılması”
“malın değerinin, emek maliyeti ile oluşması”
“Yetersiz tasarruf oranı”
“Siyasi rant”
“Beşeri sermaye”“Rant odaklı büyüme”
“Hormonlu büyüme”
“Çarpık büyüme”
“Enflasyon canavarı”
“Şans faktörü”“Artık-değerin paylaşımı”
“Kapitalist ilişkilerin başıboş yaygınlaşması”
“Bol emek-fazlası”
“Reel işgücü maliyeti”
“Sabit sermaye[nin] birikim oranı”
“Ücretin katma değerdeki payı”
“Dar anlamda işsizlik”
“Geniş anlamda işsizlik”
“Yatırımların üretkenliği”
“Uluslararası rantiye”
“Büyüme sınırlarına toslayan malî genişleme”
“Sınırsız rant hırsı”
“Kapkaççı Türkiye burjuvazisi”“Sınıf-içi mücadeleler”
“Analitik bir araç olarak sınıf”
“Finansal içerilme mekanizmaları”
“Birikim rejimi”
“Otoriter emek rejimi”
“Sosyal içerilme”“Rantçı/kapkaççı bir toplumsal işbölümü”
“Piyasa tökezlemeleri”
“İthalat çılgınlığı”
Burjuva sol iktisatçılarımızın terminolojisi bilimsel eğlencenin ürünüdür. Fakat yüksek bir düşünce ürünüymüş gibi sundukları (ve maalesef sol siyaset ve bazı öncü işçilerin de bu biçimde algıladığı) analizlerinde, bol kepçe usulü, kontrolsüz biçimde kullandıkları “kozmetik terminolojinin” sınıf mücadelesinin hayati sorunları olan Türkiye gibi bir ülkede, trajiktir de… Meseleyi incelemeye devam edeceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.