AKP ile MHP’nin hem karşılıklı kazanımlar sağlayan hem de çelişkiler doğuran ittifakı çatladı. Pazarlığı ne tıkadı, çatlak daha da derinleşir mi; şimdilik belirsiz. Tarafların yerel seçimi, dengeleri yeniden belirlemek için değerlendireceği ise kesin
AKP ile MHP’nin hem karşılıklı kazanımlar sağlayan hem de çelişkiler doğuran ittifakı çatladı. Pazarlığı ne tıkadı, çatlak daha da derinleşir mi; şimdilik belirsiz. Tarafların yerel seçimi, ittifak içi dengeleri yeniden belirlemek açısından değerlendireceği ise kesin
Tayyip Erdoğan/AKP ile Devlet Bahçeli/MHP arasında 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlayan Cumhur İttifakı raksı, tarafların çalacak müzikte uyuşamaması ile bozuldu.
Bahçeli ve Erdoğan, 23 Ekim günü peş peşe yaptıkları Meclis grup toplantılarındaki “Herkes kendi yoluna” vurguları ile 31 Mart 2019 yerel seçimine Cumhur İttifakı olarak girmeyeceklerini karşılıklı ilan etti.
MHP’nin -kontrgerilla içindeki uzantılarıyla birlikte düşünüldüğünde- iktidarın küçük ama vazgeçilmez ortağı haline gelmesinin ilk işaretlerini henüz 24 Haziran akşamında ve haftasında görmüştük. Bahçeli’nin “denge ve denetleme görevi” vurgusu ile seçim öncesinde ziyaretiyle af tartışmalarının odağına oturttuğu Alaattin Çakıcı’nın Erdoğan’a hitaben “Devletin sahibi sen değilsin” seslenişi, verilen desteğin karşılığını alma niyetinin dışavurumlarıydı.
Saray iktidarının uzun bir süre öteleyebildiği ekonomik krizin kapıdan içeri girmesi ve yerel seçim için geri sayımın başlamasıyla birlikte AKP ile MHP arasındaki pazarlıklar da hız kazandı. Buna karşın af ve seçim ittifakına ilişkin düzenleme girişimlerinde görüldü ki, pazarlıklarda uzlaşı sağlanamamıştı.
Ekim başından itibaren uyuşmazlık, gerilim halini almaya başladı.
Sigortalılık süresi ve prim günü dolmasına karşın haklarını alamayan ve “emeklilikte yaşa takılanlar” olarak adlandırılan kesimin sorunlarının çözümü için CHP, İyi Parti ve HDP’nin ayrı ayrı yaptığı kanun tekliflerine bir benzerini MHP ekledi. MHP, CHP cephesinden gelen “Teklifleri birleştirelim” önermesine de soğuk yaklaşmadı. 46 yaşında emekli olup maaşını almaya başlayan Erdoğan, “Böyle bir şey olur mu? Bugün ülkemizde ortalama emeklilik yaşı 52’dir. Türkiye kademeli olarak henüz yeni yeni 65 yaş sınırına doğru çıkmaya çalışıyor” karşılığı vererek tekliflere topyekûn karşı durduklarını ilan etti.
MHP, benzer bir adımı da 17 Ekim’de fındık üreticilerinin sorunları için araştırma önergesi sunarak attı. Önerge, hazin bir sebeple, Genel Kurul salonunda yeterli muhalefet vekili bulunmadığı için reddedildi. AKP’li vekillerin ret kararı sonrası attığı kahkahalar MHP’li vekillerin tepkisini çekti.
Uyuşmazlığın açık gerilime dönüşmesinin vesilesi ise Danıştay 8. Dairesi’nin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrenci andını kaldıran 2013 tarihli yönetmeliğini, MHP’ye yakınlığıyla bilinen Kamu-Sen’e bağlı Türk Eğitim-Sen’in açtığı dava sonucunda, 18 Ekim günü hukuka aykırı bulması oldu.
Danıştay kararında dikkat çeken, gerek 8. Daire’nin gerekse de bir üst merci olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun daha önce aksi yönde kararlar almış olmasıydı. Ne hikmetse bir “itiraz”, hem üst kurulun hem de dairenin kararlarını değiştirmesine yol açmıştı.
AKP cephesi; bakanlığı, kurmayları ve davacı Türk Eğitim-Sen’in Memur-Sen’deki muadili Eğitim Bir-Sen aracılığıyla ve biraz da ezberleriyle Danıştay’ı “siyasi karar almak, kendisini yürütmenin yerine koymak ve Anayasa’yı alenen çiğnemek” ile suçladı.
MHP’de ise doğrudan Bahçeli topa girdi. Kararı “geçmişteki hatanın telafisi” olarak nitelendiren Bahçeli’nin özellikle Bekir Bozdağ’a ve Eğitim Bir-Sen başkanına dönük üstü kapalı tehdidi dikkat çekiciydi.
Erdoğan, Bahçeli’nin topa girmesi üzerine meşruluğunu güçlendirecek “50 bini aşkın uyuşturucunun cezaevinde olduğu bir dönemde biz uyuşturucuları affeden bir iktidar olarak mı anılacağız? Ne affı?” gibi ifadelerle af restini çekti.
Ve nihayetinde Bahçeli’nin buna tepkisi, 23 Ekim’deki Meclis grup toplantısında yerel seçim için ittifak köprüsünü atmak oldu. Emeklilik düzenlemesi, af ve öğrenci andı konularındaki fikirsel ayrışmalardan söz eden MHP lideri, ittifaktaki “denge”yi “üstten bakan, parmak sallayan bir eşitsizlik” ile niteledi, “Bu kronik süreci uzatmanın anlamı ve alemi yoktur. Herhangi bir ittifak beklentimiz, arayışımız, niyetimiz kalmamıştır. Yerel seçime kendi adaylarımız ve amblemimizle katılacağız” dedi.
Erdoğan’ın payına ise söz konusu ayrışmaları doğrulayıp “Gördük ki MHP farklı bir tercih yaptı. Madem ‘Biz yolumuza’ diyorlar, biz de ‘Herkes kendi yoluna’ deriz” demekten başka bir şey düşmedi.
Gelelim bundan sonrasına…
AKP ile MHP’nin fiilen iki yılı geride bırakan ittifakı; Erdoğan’a siyasal İslam’ı milliyetçilikle tahkim ederek arzuladığı tek adam rejimine hukuki güvence kazandırırken, Bahçeli’ye ise iktidar ilişkilerinde inisiyatif aralığını genişletebilme olanağı sağladı.
Bununla birlikte karşılıklı çelişkileri de beraberinde getirdi. Devleti/kontrgerillayı yeniden yapılandırma ve iktidarın ganimetlerinden faydalanma başta olmak üzere bir paydaşlığın tesisini zorunlu kıldı.
Gelinen nokta gösteriyor ki; Erdoğan ile Bahçeli arasında muhtevası şimdilik bilinemeyen pazarlıklarda bu paydaşlık tam anlamıyla tesis edilemedi.
“Cumhur İttifakı’na devam” vurgusundan anlaşılan, taraflar -her ne kadar kuruluş amaçları bu olmasa da- muhalefeti hedef alan operasyonlarda birlikte hareket etmeyi sürdürecek. “Yerel seçimde herkes yoluna” vurgusundan anlaşılan ise, taraflar ayrı ayrı hareket ederek ellerini ne kadar güçlendirebileceklerini test edecek.
AKP, MHP’nin 24 Haziran’da hiçbir ilde birinci parti olamamasını kendi avantajına dönüştürmeye uğraşacak. MHP ise ekonomik krizin yaratacağı oy hasarını tek başına AKP’ye yıkmaya ve 24 Haziran’da %7’yi bulan oy geçişkenliğini daha da artırmaya çalışacak (ki geniş bir sağ kitlenin gözünü diktiği af ve emeklilik gündemlerindeki ısrar bu çabanın ürünleri olarak görülebilir).
Ve elbette ki yerel seçim süreci ile sonuçları, şimdilik “devam” denilen Cumhur İttifakı’nın iç dengelerinin yeniden tesisini ve şayet arka planda ittifakı sonlandıracak gelişmeler yaşanırsa bu sona nasıl ilerleneceğini belirleyecek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.