Burjuva-sol iktisatçılarımız son tahlilde, “kötü yönetilen, çarpık, kırılgan, sarsıntılı işleyen ekonomi” yerine “iyi işleyen” bir ekonomi önerirler
Burjuva-sol iktisatçılarımız son tahlilde, “kötü yönetilen, çarpık, kırılgan, sarsıntılı işleyen ekonomi” yerine “iyi işleyen” bir ekonomi önerirler. Önerdikleri (veya özledikleri) ekonomi, dengeli (uyumlu), doğru ve tutarlı (akılcı) iktisadi politikalar izlenirse aksamayacağını öngördükleri bir kapitalizmden başka bir şey değildir
Önceki makalemizde yerli iktisatçı (ve sevgili Ahmet Nesin’den ilhamla, iktisatçı-msıları) taifesini iki gruba ayırmış, ilk grubu oluşturan burjuva iktisatçılarını ele almıştık. Bu gruptaki iktisatçıların kapitalizme açıkça veya dolaylı biçimde iman etmiş iktisatçılar olduğunu belirtmiştik. Burjuva iktisatçılarının ekonomiyi toplumun (ve tabii işçi sınıfının) gözünde tarafsız, teknik bir alan, sanki bir mühendislik işi gibi görünmesini sağlama işini üstlendiklerini, böylece iktisat “biliminin” gerçeği arama işlevini açık biçimde tahrif ettiklerini vurgulamıştık.
Gelelim ikinci gruba. Bu grubu burjuva-sol (veya burjuva-sosyalist iktisatçılar) diye nitelemek isabetli olacaktır.
Bu gruptaki iktisatçı yığını, burjuva iktisatçıları gibi, açık açık kapitalizmi savunmazlar. Krizleri, yoksullaşmayı, kapitalizmin dengesizliklerini görmezden gelmezler. İşsizliğin azaltılması, çalışma saatlerinin düşürülmesi, borçlanmanın sınırlanması ve işçi ücretlerinin artırılmasını samimi biçimde talep ederler.
Hatta kendilerinin icat ettikleri istatistik formüllerle (hesaplamalarla) ücret artışlarının iktisadi büyümeye engel olmadığını ispat etmeye de gayret etme gibi ulvi çabaları da vardır!
Fakat bu iktisatçı taifesinin eleştirileri, (Marks’ın Komünist Manifesto’da burjuva sosyalistlerini tanımlamasına benzer şekilde) kapitalizmin sonuçlarıyla sınırlıdır.
Meselenin özünü kapsayamayan her değerlendirme gibi, eleştirileri kaçınılmaz biçimde sığ (yüzeysel) kalır.
Ufukları dar bir alana hapsolup kapitalizmin sonuçlarının eleştirisiyle sınırlı olduğu için kapitalizmi var eden temel yapısal özellikleri ve kapitalizmin hareket (işleyiş) kanunlarını dikkate alamazlar.
Burjuva iktisatçıları kapitalizmin ezeli ve ebedi olduğunu açık veya dolaylı olarak anlatırken (vaz’ederken) bizim yerli burjuva-sol iktisatçılarımızın sonuçlarla yetinseler de, yaptıkları “kapitalizm eleştirisi” neyimize yetmiyor!
Baskıcı bir rejim güçlenirken içeriği sığ, ufku sınırlı ve yüzeysel de olsa kapitalizm eleştirisi önemli değil mi? Üstelik, iktisadi krizi hükümetin yanlış politikalarından kaynaklandığını ifade ederek, baskıcı rejimi de eleştirip, (sol) siyasete malzeme üretmiş olmuyorlar mı?
Şu da var, bu burjuva-sol iktisatçılarımızın birçoğu kendisini Marksist addediyor ve sol siyaset ve aydınların birçoğu da bu kabulü gönül rahatlığı ile benimsemiyor mu? O halde bu iktisatçıları neden karşımıza alalım?
Tam da baskıcı rejim ortamında sınırlı sayıda kişinin sesi çıkarken, polemik yapıp, ne diye yeni sıkıntılara yol açalım?
Bu burjuva sol iktisatçıları “seçkin iktisatçı”, “hocaların hocası”, veya “bilge iktisatçı” yahut “bilim insanı” veyahut da “dostumuz” diye övenlerin huzurunu neden kaçıralım?
Pekâlâ…
Bu burjuva sol iktisatçıları kritik etmemizin vazgeçilemez birçok nedeni var.
Şunları sıralayabilirim:
i- İktisadi gelişmeyi, sınıf çıkarlarından bağımsız bir süreç gibi kabul ederler. Hâlbuki işçi sınıfının kapitalist ekonomide somut ve tarihi bir özne olarak dikkate alınması gerekir. İşçi sınıfının sömürüsü olmaksızın kapitalist gelişme (sermaye birikimi) mümkün olmaz. Sınıfı pasif bir nesne olarak kabul ederler. Dolayısıyla kapitalist sömürü mekanizmasının üzerinin örtülmesine (bilerek veya bilmeyerek) hizmet etmiş olurlar.
ii-İktisadi kategorileri çarpıtırlar. Mesela bunların birçoğu, emek-gücünün değerini (para olarak) ifade eden ücreti, kapitalist üretimde bir maliyet unsuru gibi tanımlarlar.
iii-Üretim süreci, analizlerinde basit fiziki çıktı (fiyatlar, fiziki üretim miktarı, fiziki yatırım düzeyi vs) olarak dikkate alınır. Üretim sürecinde “yaratılan değerler” üzerinden hareket etmedikleri için gelirlerin nasıl elde edildiğini (artı-değer elde edilmesi) dert edinmezler. Dolaşım sürecinden hareket ettikleri için üretim sürecinde elde edilen geliri (“Milli Gelir”) veri kabul edip bunun artış ve azalışlarını dert edinirler. Daha da ileri gidip, nasıl paylaşılıyor diye kendilerinin buldukları paylaşım ifadeleri (ücret-katma değer payı gibi) icat ederler.
iv-İktisadi krizleri, hükümetlerin hatalı iktisat politikalarına (iktisat politikaları analizlerinde merkezi önemdedir.) bağlarlar. Sınıflar mücadelesinin (burjuvazinin rolünün) üstünü örtüp, kapitalizmin nesnel hareket yasalarının yerine sübjektif bir şeyi (hükümet kararlarını) ikame ederler.
v-Burjuva iktisatçıları ve burjuva siyasetçilerine (kapitalizmin sonuçlarıyla yetindikleri için) kullanacakları “verimli” malzeme sunarlar. Mesela, günümüzde sıradan bir simitçinin bile ekonominin temel sorunu “cari açıktır” fikrini samimi biçimde ileri sürmesinde (bir muhasebe ifadesi olan) bu ifadeyi dolaşıma ilk sokan, bizim burjuva sol iktisatçılarımız olmuştur. Bir başka örnek, “Güney Kore kalkınma modeli”nin revaçta olmasını da maalesef bu burjuva-sol iktisatçılara borçluyuz.
vi-Türkiye’de kapitalizmin işleyişinin nesnel biçimde, dolayısıyla bilimsel olarak ortaya konulmasına engel olan birçok hurafeyi (üstelik, teorik bir kavram icat etmiş izlenimi yaratarak) üretirler. Mesela, Türkiye kapitalizminin çarpık olduğunu vb iddia ederler. Maalesef bu ifadelerin birçoğu sendikalara, öncü işçilere ve sol siyasete yayılmış; yerleşik, kırılması güç katı bir önyargıya dönüşmüştür.
Bu kadarı yeter de artar…
Aslında burjuva-sol iktisatçılarımız son tahlilde, “kötü yönetilen, çarpık, kırılgan, sarsıntılı işleyen ekonomi” yerine “iyi işleyen” bir ekonomi önerirler. Önerdikleri (veya özledikleri) ekonomi, dengeli (uyumlu), doğru ve tutarlı (akılcı) iktisadi politikalar izlenirse aksamayacağını öngördükleri bir kapitalizmden başka bir şey değildir. Analiz ettikleri ekonomide sınıflar mücadelesinin rolü yoktur, işçi sınıfı pasiftir ve özne değil, bir nesnedir. Kapitalist gelişmeye (sömürüye) engel de değildir!
Kapitalizmin, Marx tarafından mükemmel biçimde ortaya konulan nesnel hareket yasalarından habersiz oldukları (veya görmezden geldikleri için) kapitalizmin kaçınılmaz dengesiz, sarsıntılı, eşitsiz ve devrevi gelişimini bir türlü kavrayamazlar. Yani “iyi yönetilen” ‘sarsıntısız” “akılcı” bir kapitalizm ne Türkiye’de ne de emperyalist gelişmiş ülkelerde mümkün olabilir. Bizim yerli burjuva-sol iktisatçılarımız istiyor diye olacak da değildir…
Meseleyi incelemeye devam edeceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.