Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlip’i geri alması halinde Afrin ve “Fırat Kalkanı” bölgelerinde de daha fazla tutunamayacağını bilen AKP için bedel ödeme zamanı
Tahran’da Putin ve Ruhani Suriye’deki son cihatçı adacığı olan İdlip’e yönelik operasyonu sürdürme; Erdoğan ise operasyonu engelleme çabalarına devam etme mesajı verdi. Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlip’i geri alması halinde Afrin ve “Fırat Kalkanı” bölgelerinde de daha fazla tutunamayacağını bilen AKP için bedel ödeme zamanı
Astana sürecinin üç garantör ülkesi olan Rusya, İran ve Türkiye, liderler düzeyindeki üçüncü buluşmalarını 7 Eylül’de Tahran’da gerçekleştirdiler. İdlip meselesinin öne çıktığı üçlü zirvede yaşananlara geçmeden, -bu toplantıyı da doğrudan etkileyen- öncesindeki bazı kritik gelişmeleri sıralayalım:
30 Ağustos: Moskova’da Suriyeli mevkidaşı Velid Muallim’le ortak basın toplantısında konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “Yabancı partnerlerimizi İdlip’te ateşle oynamamaları konusunda uyardık” dedi.
31 Ağustos: Türkiye, İdlip’in çoğunluğunu kontrol eden Heyet-i Tahrir’uş Şam’ı (HTŞ) “terör örgütü listesi”ne aldı ve bu örgütü Nusra Cephesi’nin güncel hali olarak kabul etti.
4 Eylül: Rus savaş uçakları 22 gün sonra yeniden İdlip’te hava operasyonlarına başladı. Hmeymim Hava Üssü’nden havalanan jetler, HTŞ ve müttefiklerinin mevzilerini vurdu.
Bu gelişmenin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD’li mevkidaşı Mike Pompeo telefonda görüştü ve tarafların, Suriye hükümetinin İdlip’e yönelik operasyonuna karşı çıktığı açıklandı.
Aynı gün ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Ankara’ya yaptığı ziyarette Çavuşoğlu ile görüştü ve İdlip operasyonuna karşı mesajlar verdi. Ertesi gün de ABD Maslahatgüzarı Jeffrey Hovenier, “İdlip konusunda Türkiye ile aynı endişeleri taşıyoruz” diyerek birliktelik mesajlarını güçlendirdi.
Astana’da kendisine verilen taahhütleri hala yerine getiremeyen Saray-AKP iktidarı, Rus baskısı karşısında doğal olarak ABD’ye yüzünü dönmüş oldu. Bunu üçlü zirve öncesine denk getirerek masada elini güçlendireceğini düşünen Erdoğan, Tahran’da ummayacağı bir krizle karşı karşıya kaldı. Ayrıca bütün dünya, Putin’in Erdoğan’a salvolarını naklen izledi!
Erdoğan başlarda oldukça özgüvenliydi: Olası mülteci krizi üzerinden [Batı’yı] tehdit etti, [Rusya ve İran’a] bir kez daha “Astana bozulur” dedi ve “Halep ve Hmeymim’e saldıran radikalleri uzaklaştıralım, İdlip’in kontrolü ılımlılara kalsın” diyerek devam etti.
Putin ise bu çıkışları “Suriye’nin meşru hükümeti, ülke topraklarının tamamını denetlemelidir” diyerek karşıladı. Ardından Ruhani, önceden hazırlanan 12 maddelik Tahran bildirisini -sembolik olarak- taraflara onaylatıp toplantıyı sonlandırmak istedi, ancak tam bu sırada Erdoğan yeniden söz aldı.
Ne olduysa bundan sonra oldu; Erdoğan önceden hazırlanan ortak bildiride “ateşkes” ifadesinin yer almasını istedi. Bu talebi geçiştirilince talebini ısrarla dillendiren Erdoğan’a Putin’in yanıtı sertti: “Nusra Cephesi ya da IŞİD teröristlerinin saldırılarını keseceklerini, İHA’ları kullanmayacaklarını söyleyemeyiz. Onların yerine hareket edemeyiz!”
Bu çıkış karşısında afallayan Erdoğan, “Nusra olsun, HTŞ olsun hepsi için bir defa ‘Silahı bırakın’ çağrısı yapalım” deyince Ruhani de “Biz tabii ki, bütün teröristlerin silah bırakmasını istiyoruz” sözleriyle toplantıyı bitirdi. Erdoğan’ın beş defa dile getirdiği “ateşkes” ifadesi ortak bildiride yer almazken, Türkiye Astana taahhütlerine bağlılığını bir kez daha yineledi. Sonuç olarak Tahran’da Putin ve Ruhani Suriye’deki son cihatçı adacığı olan İdlip’e yönelik operasyonu sürdürme; Erdoğan ise operasyonu engelleme çabalarına devam etme mesajı vermiş oldu.
Rus savaş uçakları ve Suriye topçusu Lazkiye’nin kuzeyine, İdlip’in batısına ve güneyine bombardımanı yoğunlaştırırken, saha kaynakları bu gelişmeleri Suriye ordusunun İdlip’e kara harekatına yönelik bir hazırlık olduğunu belirtiyor.
Bu operasyon hazırlığı karşısında sahadan gelen tek karşı saldırı Rusya, İran ve Suriye’nin yanı sıra ABD ve AKP’nin de “terörist” ilan ettiği HTŞ’den gelmiyor. AKP destekli cihatçı gruplar da Suriye ordusunu hedef alan saldırılar düzenliyor. Cihatçıların hareketi ise AKP iktidarının tutumundan bağımsız değil. Astana sürecinde Rusya ve İran’la ortak hedefler altına imza atsa da, özellikle İdlip operasyonu konusunda AKP sahada tam tersi bir tutum izliyor.
Çeşitli bölgelerden Hatay’a askeri sevkiyatlar gerçekleştiren TSK, 8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan gece 300 araçlık konvoy ile İdlip’e girdi. Omuzdan atılan uçaksavar füzesi gibi silahları da taşıyan bu konvoy, İdlip-Hama sınırında Suriye ordusunun hedef aldığı cihatçı hatlarına doğru yöneldi. TSK ayrıca haftalardır süren çalışmalarla İdlip’i çevreleyen 12 gözlem noktasını da beton bariyerler ve ateş destek vasıtalarıyla güçlendirdi. Cihatçılara yakın kaynaklar TSK’nin bu noktalardan çekilmeyeceğini; Türkiye’nin cihatçı gruplara silah ve mühimmat desteği vereceğini öne sürüyor.
Saray-AKP iktidarı bu hamlelerle TSK’nin sahada “caydırıcı” rol oynayacağını hesap ediyor. Ancak önümüzdeki süreç İdlip’teki (ve dolayısıyla Suriye’deki) TSK varlığının sona ereceği gelişmelere gebe.
Buna dair ilk ciddi veri Ruslardan geldi: Hmeymim Hava Üssü adına yayın yapan gayri resmi Telegram kanalı, İdlip ve çevresinde gözlem noktaları bulunan TSK’nin, anlaşma dışı hareket etmesi durumunda Suriye ordusunun hedefi olacağını öne sürdü. Suriye ordusu da YPG’yle ortak kontrol ettiği, Afrin’in doğusundaki Tel Rıfat ve çevresinde askeri yığınak yapmaya başladı.
Erdoğan’ın Tahran’daki çıkışı sonrası Kremlin’den gelen “Suriye’de yasadışı olarak güçlerini bulunduran ülkeler bu toprakları terk etmeli” uyarısının hedeflerinden biri de hiç kuşkusuz bölgedeki TSK varlığı.
Tahran’daki üçlü zirvede umduğunu bulamayıp “ateşkes” çıkışı Putin’den dönen, sahadaki varlığı tehlikeye giren Saray-AKP iktidarı, İdlip için Batılı müttefiklerinden medet umuyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “mülteci kozu”na sarılarak, Erdoğan ise “İdlip’e yönelik saldırı ufukta gözükürken uluslararası toplum sorumluluğunun farkında olmalı. Pasif kalmanın bedeli büyük olur” diyerek ABD ve Avrupa’yı Suriye’ye müdahaleye çağırıyor.
Suriye’de bağımsız bir politika geliştirebilme imkânı olmadığı için bir kolunu Rusya’ya diğerini ABD’ye kaptırmış durumda… Suriye ordusu ve müttefiklerinin İdlip’i geri alması halinde Afrin ve “Fırat Kalkanı” bölgelerinde de [Azez-Bab-Cerablus] daha fazla tutunamayacağını bilen AKP için bedel ödeme zamanı. Üstelik batmış bir kumarbaz gibi şansını biraz daha zorlarsa bu bedel daha da ağırlaşacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.