Döviz kuru yükselmeye devam edecektir, temel nedeni TL’nin satın alma gücünün düşme eğilimidir. Ve bu eğilim üretim sürecinde, satın alma gücünü artıran bir değişim olmadan artarak sürecektir
Döviz kuru yükselmeye devam edecektir, temel nedeni TL’nin satın alma gücünün düşme eğilimidir. Ve bu eğilim üretim sürecinde, satın alma gücünü artıran bir değişim olmadan artarak sürecektir
Türk iktisatçılarının (Bunların büyük çoğunluğuna sevgili Ahmet Nesin’den ödünç aldığım bir sıfat eki ile “iktisatçı-msı” olarak nitelemiş) kahir ekseriyetinin güncel ekonomiyi “teknik” veya ‘tarafsız bir alanmış” gibi incelediklerini işçi sınıfını ve sermaye sınıfını, kısacası sınıfları görmezden geldiklerini vurgulamıştık.
Bu iktisatçı taifesi, dolar kurunun bugünlerdeki ani ve hızlı artışını da aynı biçimde değerlendiriyor. Bunlara göre kur artışı, sermaye birikimi süreci ve sınıflar mücadelesinden bağımsız bir alanda, hükümetin yanlış iktisadi politikalarından kaynaklanıyor. Bunların burjuva sol olanları işi, ithalata bağımlılığa, dövizle aşırı borçlanmaya, dövizin ödeme aracı olarak kullanılmasına imkân veren yasal düzenlemeye kadar uzatıyorlar.
Daha beteri de var; AKP’ye körü körüne (ama maddi bir bağla yüksek maaşlı pozisyonlarıyla da bağlı) bir başka ciddiye alınmaya değmez iktisatçı-msı taife ise meseleyi “dış güçlerin manipülasyonu” olarak tarif ediyor.
Hâlbuki doların ve diğer dövizin, yerli paraya göre artışının temelinde bizzat maddi üretim, yani kapitalist sermaye birikimi süreci vardır. Bu süreç ise sınıflar mücadelesinden, sermaye ve işçi sınıfının üretim sürecindeki konumundan bağımsız değildir. Bir ekonomide maddi üretim ve sermaye birikim sürecindeki yavaşlama veya tıkanıklık, kaçınılmaz biçimde üretilen malları temsil eden bir eşdeğer olan yerli paranın satın alma gücünün düşmesine yol açar.
Bir ekonomide yerli paranın satın alma gücünü belirleyen şey, (paranın) bir eşdeğer olarak temsil ettiği malların mübadele değeridir, yani malların üretilmesi için “gerekli emek süresi”dir. Malların, üretilmeleri için gerekli emek süresi ne kadar küçükse satın alma gücü o kadar yüksek olacaktır.
Yerli paranın satın alma gücü düşerken, yabancı paraların satın alma gücü (hele hele bu uluslararası ödemelerdeki başlıca döviz olan dolar olursa) aynı kalsa bile (ki kalmaz kapitalizmin eşitsiz gelişimi nedeniyle genellikle artar) kurun artışı hemen veya belli bir süre sonra kaçınılmaz hale gelir. Döviz-altın rezervinin yüksekliği, düşük ithalat düzeyi, döviz borçlarının minimum olması vb gibi imkânlar bile kurun artışını engelleyemez. Olsa olsa yavaşlatır veya patlak vermesini geciktirir. Kapitalizm dünya çapında işliyor ve bileşik-eşitsiz gelişiyorsa satın alma gücü farkları nedeniyle kur eninde sonunda yükselecektir.
Bu genel izahtan sonra meseleyi iç pazar özelinde (Türkiye ekonomisi) inceleyelim.
Toparlanan ABD ekonomisine bağlı olarak satın alma gücü yükselen dolar karşısında, yerli para TL’nin satın alma gücünün (son üç yıldır hızlanan) sürekli düşme eğilimi arasındaki çelişki, kurun artışının temel nedenidir.
Fakat bu çelişki, kurun artış imkânını oluşturmuş zeminini hazırlamıştır. Fakat kurun hızını ve ani yükselişini tek başına belirleyemez. Aşağıda belirttiğimiz üç olgu kurun sürekli dalgalanmasına yol açar, kur artışını hızlandırır.
İç pazarda döviz arzı, yerli para arzı kadar büyük bir miktara ulaşmış ve (1) döviz dolaşım sürecinde engelsiz biçimde yer almış ve yasal (veya fiili) yaygın bir ödeme aracı (şirketler tarafından para-sermaye olarak talep edilmesi, kamunun döviz cinsinden aşırı borçlanması) haline gelmiştir. (2) Döviz yaygın biçimde (bireysel tüketicinin tasarrufları ve şirketlerin yedek akçeleri gibi) biriktirilmektedir. (3) Yerli para TL’nin yanında dolar malların eşdeğeri olarak (ücretler, kiralar, bazı mal fiyatları dolar kuru üzerinden de saptanıyor) kullanılmaktadır.
Buraya kadar dolar fiyatının (kurunun) artışının maddi temelini ve artışın sürekli olmasını ve hızını belirleyen koşulları kısaca inceledik. Peki doların aniden sıçrayarak aşırı-hızlı biçimde artışı nasıl mümkün olmuştur?
Doların ani ve aşırı artışında genellikle para piyasasındaki arz talep dengesizliği etkili olmuştur. Kurdaki oynaklık döviz talebinin sürekli artmasına yol açmıştır. Kurun artış eğilimi hızlanınca belli bir seviyeden sonra, talep artışı, (şirketler, uluslararası fonlar ve bankaların aşırı talibi bunda etkili olmuştur) döviz arzının çok üzerine (döviz arzının yetersizliği anlaşılmış) çıkmıştır. Hükümet ve Merkez Bankası karşı tedbirleri (döviz arzını artırmak, faizleri yükseltmek, iç tüketimi kısmak vs) almaktan çekinince döviz kurunun artış hızı iyiden iyiye hızlanmış, kur artışı talep artışını yeniden ve yüksek düzeyde artıran bir döngüye yol açmıştır.
Tam da bu dönemde söylentiler, para piyasasında beklentilerin karşılanmaması (piyasaya döviz arz etmek, tahvil fiyatlarını düşürmek, ekonominin istikrarlı olduğu imajını verecek resmi düzenlemeler vs) Siyasi İdare tarafından yapılan sert açıklamalar, (siyasi veya iktisadi) belirsizlik algısını güçlendirerek kurun yükselmesini hızlandırmıştır. Böyle bir ortamda spekülatörlerin (ki bunlar sadece bankerler değildir, yerli ve yabancı bankalar ve büyük firmalar da spekülasyona yönelirler, yönelmişlerdir) döviz piyasasına (arzın veya talebin seviyesini değiştirecek) müdahaleleri kurun aniden sıçramasına yol açmıştır.
Şu son günlerdeki (kurun artış eğilimi değil) ani ve yüksek artışta spekülasyonların etkisini yadsıyamayız. Fakat, spekülasyon, kurun artış koşullarının oluştuğu anda mümkün hale gelebilir.
Diğer yandan spekülasyon hiçbir zaman kapitalist ekonomide (yukarıda kısmen belirttiğimiz gibi) para veya dövizin tabi olduğu nesnel yasaları belirleyemez veya değiştiremez. Dolayısıyla spekülasyon aynı zamanda, sözünü ettiğimiz nesnel yasaların belli ve kendine özgü koşullardaki sonucudur.
Türkiye ekonomisinde şu son günlerde doların çok ani ve çok hızlı artışının (bu hız ve ani’lik spekülasyon sonucu olmuştur) arka planı bu analize uygundur.
Şunu da söylemeliyim ki dövizin aşırı ve ani yükselişini “dış güçlerin oyunu” ‘iktisadi savaş” gibi popülist, milliyetçi biçimde bir izah edilmesi, gerçekliği örtmek amacıyla tamamen hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın siyasi manevralarından ibarettir. Ama bu aynı zamanda çaresizliğinin de ifadesidir. Ne yazıktır ki, toplumda karşılık bulmuştur. Bu türden gerekçelere karşı şu soruyu sormak yeterli olacaktır: 2013 Gezi Parkı isyanı ve 2015’te hükümetin yolsuzluk rezaleti sürecinde neden döviz kuru ani ve hızlı artmamıştır. “Spekülatörler” veya “hain dış güçler” neden o dönemlerde dövizi harekete geçirememişlerdir? Cevabı basittir. Çünkü o dönemde TL’deki satın alma gücü bugünkü gibi ciddi ölçüde düşmemişti ve tersine ABD dolarının satın alma gücü de aynı şekilde ciddi ölçüde artmamıştı. Ve döviz arzı talebin çok üzerindeydi. Sonuçta döviz talebi spekülasyona imkân verecek ölçüde genişlememişti.
Bu noktada dövizin aşırı artışıyla, gerek kapitalist sistemin gerekse AKP iktidarının siyasi teşhiri için ele geçen muazzam fırsatın, bir kez daha burjuva ve toplumsal muhalefetin zayıflığı nedeniyle kullanılamadığını belirtmeden geçemeyeceğim.
Döviz kuru yükselmeye devam edecektir, temel nedeni TL’nin satın alma gücünün düşme eğilimidir. Ve bu eğilim üretim sürecinde, satın alma gücünü artıran bir değişim olmadan artarak sürecektir. Ve ayrıca, döviz arzını artıran girişimler (uluslararası sabit sermaye yatırımlarının artması, devlet tahvili kazançlarının belirgin ölçüde yükselmesi yükseltilmesi, yeniden büyük ölçekli döviz borçlanması vs) yapılmaz ise, artış hızı nispeten yüksek olacaktır.
Kurun geleceğini ve sınıflar mücadelesindeki yerini sonraki yazıda ele alacağız. Fakat hemen döviz kuru ile sınıflar mücadelesinin bağı nedir diye soracaklara şunu belirtelim: Doların satın alma gücünün artması, ABD mallarının mübadele değerinin düşmesi ve sömürünün artmasıyla ilgilidir. Ve eğer TL’nin satın alma gücü nispi olarak artacaksa, iç pazarda da (Türkiye’de) işçi sınıfının aynı sürece tabi olması gerecektir. Ki işçi sınıfı bu süreçte ücretini artıramaz, çalışma koşullarını iyileştirilmez ise sömürülmesi artacak demektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.