Şam ve Kürtler arasındaki görüşmelerin anlaşmayla noktalanmasıyla, AKP’nin Suriye’deki varlığının ve masadaki pozisyonunun sonlanacağı bir süreç uzak değil
Kürtlerle Şam arasında resmi görüşmelerin başlaması, Suriye’de savaşın sonunu getirebilecek bir müzakere sürecinin ilk adımı anlamına geliyor. Bunu YPG’nin, Suriye ordusunun İdlip operasyonuna katılması izlerse, Astana sürecini bozma tehdidi ve cihatçıları birleştirme hamlelerine rağmen AKP’nin Suriye’deki varlığının ve masadaki pozisyonunun sonlanacağı bir süreç uzak değil
Yedinci yılını dolduran Suriye savaşında, hükümet güçleri ve müttefiklerinin İsrail ve Ürdün sınırlarındaki Dera ile Kuneytire vilayetlerini tamamen kontrol altına almasıyla “Güney Cephesi” kapanırken geriye ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki dört cephe kalmış oldu:
1- İdlip ve çevresi: Hatay’a komşu olan bu bölge büyük oranda Şam’ın Fethi Cephesi (eski adıyla Nusra) öncülüğündeki Heyet-i Tahrir’uş Şam ile müttefikleri Çin-Uygur kökenli Türkistan İslam Partisi ve Çeçenlerin kontrolünde. Bunların yanı sarı, AKP destekli cihatçı grupların varlığı ve TSK’nin gözlem noktaları da bulunuyor.
2- Azez-Bab-Cerablus üçgeni ile Afrin: Türkiye’nin Hatay-Kilis-Antep hattında bulunan, “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı” operasyonlarıyla ele geçirilen bu bölgeler TSK ile AKP destekli cihatçı grupların kontrolünde.
3-Fırat’ın doğusu: Rojava’nın Kobanê ile Cîzirê kantonlarının yanı sıra Rakka ve Deyrizor vilayetlerinin büyük bölümünü kapsayan bu bölge YPG-YPJ öncülüğündeki Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) kontrolünde bulunuyor. Bu bölgelerde ayrıca ABD’nin askeri varlığı söz konusu.
4- Çöl bölgesindeki El-Tenef üssü: ABD’nin Ürdün sınırında eğitip donattığı cihatçıların kontrolünde bulunuyor.
Ortaya çıkan bu tabloda iki ihtimal vardı: Daha uzunca yıllar sürecek bir çatışma dönemine girilecek ya da yerel güçler (Şam ve Kürtler) anlaşarak ortak düşman(lar)a karşı birlikte hareket edecekti.
“İki yol var” diyen Esad’ın YPG-QSD’ye “müzakere kapılarını” açması (diğeri askeri seçenek) pek tabii önemliydi, ancak bundan birkaç gün sonra ABD’nin Türkiye’yle Münbiç Anlaşması’na varmasına paralel olarak Kürtler Şam’ın çağrısına yanıt verdi. Haziran ayı başlarında Rojavalı yetkililerin Şam’a yönelik diyalog çağrılarıyla başlayan süreçte, ilk olarak hükümete yakın gruplarla Haseke’de ön görüşmeler yapıldı. Kısa süre sonra taraflar, Kürtlerin kontrolünde bulunan ülkenin en büyük barajı Tabka’nın onarımı ve ortak işletilmesi ile petrol üretiminin artırılıp paylaşılması konusunda anlaşmaya vardı.
Bu gelişmelerden birkaç hafta sonra, 26 Temmuz’da Kürt tarafı soluğu Şam’da aldı. Suriye hükümetinin daveti üzerine ilk defa Şam’a giden QSD’nin siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (MSD) siyasi ve askeri görüşmelerde bulundu.
MSD “merkezi olmayan, demokratik bir Suriye için yol haritasının oluşturulması amacıyla” tüm alanlarda ortak komiteler oluşturulması kararı aldıklarını duyururken, Şam yönetimine yakınlığıyla bilinen Al-Masdar da “verimli geçen” toplantı sonrası tarafların önümüzdeki ay yeniden toplanacağını bildirdi.
Bu hızlı çıkışların akabinde TEV-DEM Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Müslim’den daha temkinli bir açıklama geldi: “Bu toplantı sadece her iki tarafın birbirlerinin niyetlerini anlamaları içindir ve şimdiye dek gerçekleşen bir uzlaşma yok.” Salih Müslim’in bu anlaşılır çıkışı kadar ortak komitelerin kurulması kararının, birçok konu başlığında yapılacak olası müzakereler için ciddi bir adım olduğu su götürmez.
Aynı toplantıda Müslim’in İdlip operasyonuna ilişkin “Afrin’de verilen mücadeleyi İdlip’ten farklı tutamayız” sözü, Şam’la birlikte hareket etme konusundaki somut ilk adıma işaret ediyor.
Suriye kaynaklarına göre, hükümet yetkilileri ile MSD heyeti görüşmesindeki konu başlıklarından biri de “Kuzey Suriye’deki Türk askeri tehdidinin engellenmesi” idi.
Hâlihazırda güneydeki birliklerini İdlip operasyonu için kuzeye kaydırmaya başlayan Suriye ordusunun ilk hedefi Lazkiye-Hatay sınırını tamamen kontrol altına alarak stratejik öneme sahip Cisr eş-Şuğur ilçesini kurtarmak. Al Masdar’a göre, QSD’nin yaklaşan Cisr el-Şuğur taarruzunda Suriye ordusu ile birlikte savaşması için görüşmeler sürüyor.
YPG-QSD’nin, İdlip operasyonunun herhangi bir aşamasında Suriye ordusuyla birlikte hareket etmesi Rojava-Şam ilişkilerinin geleceğini doğrudan etkileyecek düzeyde olacaktır. Bu iki ayrı güç ortak özelliklerine rağmen (seküler olmaları ve cihatçılara karşı savaşmaları) şimdiye kadar hiç böyle büyük ve sembolik bir savaşta aynı safta yer almadılar. Onbinlerce militana ev sahipliği yapması nedeniyle “Cihadistan”a dönüşen İdlip’i bu güçlerin birlikte kurtarması, her açıdan dönüm noktası olma niteliğinde.
Kürtlerle Şam arasındaki temaslar, İdlip operasyonu… Asıl belirleyici rolün Rusya ve ABD arasındaki pazarlıklarla şekillendiği Suriye’de, ilk bakışta Saray-AKP iktidarının bu gelişmeleri sessizce izlediği yorumu yapılabilir. Ancak durum hiç de böyle değil.
Rusya ve İran’ın Astana sürecinin akamete uğramasını göze alamayacağı hesabıyla Erdoğan İdlip operasyonuna karşı çıktı. Öte yandan cihatçılara yakın kaynaklar, Tahrir’uş Şam ve AKP destekli grupların birleşerek İdlip’i 2015’te işgal eden çatı örgütü “Fetih Ordusu”nun yeniden kurmaya çalıştığını öne sürdü. Hatta “sahibinin sesi” Star bu iddiayı “Muhalifler İdlip’te savaşa hazırlanıyor” diyerek haberleştirdi.
Tahrir’uş Şam ve müttefiklerinin Astana anlaşması kapsamında olmadığını iyi bilen AKP, bu gruplara isim değişikliği/birleşme/çatı örgüt gibi öneriler fısıldayabilir. Antakya ve Kilis’teki operasyon odaları üzerinden bu gruplara her türlü desteği verebilir.
Peki son bir ayda aynı grupların (bombalı İHA’larla) en az beş kez Lazkiye’deki hava üssü Hmeymim’de hedef aldığı Ruslar bu işe ne der? Türkiye sınırı boyunca konuşlanmış Tahrir’uş Şam, El-Kaide bağlantılı Hurras el-Din, Çin menşeli Türkistan İslam Partisi gibi bilumum cihatçı örgüte -bölgede 12 gözlem noktası olan TSK’nin göz yumduğunu not ederek- operasyonları sürdürür.
Diyelim ki AKP’nin İdlip restleri tavan yaptı, o zaman ne olabilir? Bu sefer, 25 Temmuz gecesi Cisr eş-Şuğur’a bağlı İştebrak Köyü’nde vurulan Türkistan İslam Partisi’ne ait silah deposu gibi yakınlarındaki TSK gözlem noktası da Rusya ve müttefiklerinin hedefi olabilir.
AKP’nin İdlip’teki çatışmasızlık taahhütlerini yerine getirmemesinin yanı sıra, operasyon öncesi cihatçı gruplara desteği sürdürmesi Şam yönetiminin de elini iyice güçlendiriyor. 31 Temmuz’da Soçi’de düzenlenen 10. Garantörler Toplantısı’nda, Suriye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Beşar el-Caferi’nin, “Türkiye’nin işgal ettiği tüm toprakları geri almak Suriye halkının meşru hakkı” sözleri tam da bu duruma işaret ediyor.
Tüm bunlara ek olarak Şam ve Kürtler arasındaki görüşmelerin anlaşmayla noktalanmasıyla, AKP’nin Suriye’deki varlığının ve masadaki pozisyonunun sonlanacağı bir süreç uzak değil.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.