Kedilere ve köpeklere karşı şiddetin olumsuz bir durum olduğuna yönelik bilinç geliştirmek elbette kötü değildir. Ancak bu bilincin refahçı ve türcü biçimde gelişmesi sıkıntılar doğuracaktır Hareket etmek, bizleri bitkilerden ayıran en önemli özelliklerden biridir. Hareket etmek ve ölümümüzden kaçınmak… Evrimsel süreçte hissedebilen canlılar acıdan ve ölümden kaçınmak için çeşitli yollar geliştirdi. Kollar, bacaklar, kanatlar, elastik […]
Kedilere ve köpeklere karşı şiddetin olumsuz bir durum olduğuna yönelik bilinç geliştirmek elbette kötü değildir. Ancak bu bilincin refahçı ve türcü biçimde gelişmesi sıkıntılar doğuracaktır
Hareket etmek, bizleri bitkilerden ayıran en önemli özelliklerden biridir. Hareket etmek ve ölümümüzden kaçınmak… Evrimsel süreçte hissedebilen canlılar acıdan ve ölümden kaçınmak için çeşitli yollar geliştirdi. Kollar, bacaklar, kanatlar, elastik bir omurga yapısı, solungaçlar, yüzgeçler, zehir… Bu böyle sıralanıp gidiyor. Akla gelmeyen daha pek çok özelliğin ölümden kaçınmak için geliştiği söylenebilir. İnsanlar ölümden kaçmak için daha çok saklanmaya, korunmaya, silahlanmaya ve bir arada olmaya yönelmişlerdir. Saklanmak ve korunmak için evler, saraylar, gökdelenler inşa etmişler. Bilimi ve sanayiyi silahlanmaya yönlendirmişler. Toplumlar kurmuşlar ve kurallar koymuşlar. Bir arada kalabilmek için kültürel bir hegemonya sağlamaya çalışmışlar.
Bu yazı bir eleştiri yazısıdır ancak eleştirilen tek bir kişi veya grup değildir. Tüm bir toplumdur, toplumlardır. Bu nedenle hem eksikler barındırır hem de yüzleşmenin sarsıcılığı ile fazla gelebilir. Geçtiğimiz günlerde Sapanca’da dört patisi ve kuyruğu kesik halde bir yavru köpek bulundu. Ana akım medya bu haberi öne çıkardı oysa Türkiye’de neredeyse her gün böyle durumlar yaşanmaktadır. Sosyal medya platformlarında yerel herhangi bir hayvanlara yardım içerikli gruba üye olduğunuzda boş arazilerin ortasına bırakılmış onlarca hayvanın açlıktan susuzluktan öldüğünü görebilirsiniz. Hayvanlara tecavüz vakalarının oldukça sık yaşandığını görebilir; kör, sağır, felçli hayvanların ne kadar fazla olduğunu görünce şaşkına dönebilirsiniz. Ama buralarda bile göremeyecekleriniz vardır.
Hayvan nedir? Bakınız TDK[1] neler diyor:
Duygu ve hareket yeteneği olması ile tanımlanan bu canlı yaratık (hayvan) neden acaba “akılsız, kaba, hoyrat, duygusuz” olarak anılmaktadır? Hareket etmeye ve duygulanmaya sahip olan ölümden kaçınan bu canlı yaratık neden “insana hizmet” yani kölelik etmek zorundadır? Sapanca’da ki köpek yavrusu için üzülüyorsak neden aynı üzüntüyü başka hayvanlara karşı hissetmiyoruz? İnsanlar bir fikri savunurken doğrudan veya dolaylı yolla bu fikirle çelişen şeyleri neden yapıyor?
Örneğin; özgürlüğü ve yaşamı savunan bir kişinin konu hayvanlara geldiğinde “bazı hayvanların” özgürlüğünü ve yaşamını savunması tutarsızlıktır. Bu tutarsızlığa türcülük denmektedir ve ayrımcılıklar arasında belki en köklü olandır. Türcülük illeti insanın kendini doğanın merkezinde, canlıların en yücesi görmesine neden olmaktadır. İnsan merkezli toplumun bir eleştirisi olarak ortaya çıkan türcülük kavramı, tıpkı cinsiyetçilik ve ırkçılık gibi eşitsiz bir duruma işaret eder. Cinsiyet eşitsizliğine dayanan cinsiyetçilik kavramı ve ırk farklılığına dayanan ırkçılık kavramları gibi; tür farklılığından ortaya çıkan eşitsizlikler de türcülük olarak adlandırılır.[2] Türcülüğün kökenlerinde modernizm ile bağlantılı akıl çağı vardır. İkililik hali ile sürekli kendini tanımlayan bu çağda: akıl ve duygu (içgüdü) ikililiği yer alır. Akıl yüce olandır; duygular güçsüz olandır. Erkek akılla, kadın duygularla benzetilir. Akıl bilimle, duygular (içgüdüler) doğa ile benzetilir. Tüm bu ikili düşünce sistemi modern çağa ve özellikle bilim anlayışına egemen olmuştur. Bu kuantum tartışmaları ile dönüşmektedir.
Egemenlerin bilimine ve düşünce dünyasına karşı her zaman daha ilerici daha devrimci olanı arayan bizler neden refahçı tavırlar sergileyelim? Bir kuzu, bir böcek, bir eşek, bir yılan, bir domuz asla bir köpek yavrusundan daha az değerli olmamalı. Kuzuların, tavukların, ineklerin ölü bedenlerini yiyorsak; nostalji olsun diye atlı faytonlara biniyorsak; zorla gebe bırakılan ineklerin sütlerini tüketiyorsak; kürk çok kötü dediğimiz halde hala deri giyiyorsak; kozmetik sektöründe deney işkencesine maruz kalan hayvanları unutuyorsak; tavukların yumurtalarını ve ömürlerini çalıyorsak; veganlık[3] gibi bir seçenek varken hâlâ vegan olmadıysak hayvanları sevmiyoruz, seçiyoruz demektir.
Veganizm hayvan sömürüsünün her türlüsünün reddedilmesi ile başlayan bir hayvan özgürlüğü ve adaleti mücadelesidir. Beyanının vegan olduğunu belirten bireyler hayvanları yemezler, hiçbir hayvansal ürün kullanmazlar ve hayvanların istismar edildiği organizasyonlara destek vermezler. Örneğin; sirkler, atlı faytonlar, yunus parkları (hapishaneleri), hayvanat bahçeleri (hapishaneleri)…
Kedilere ve köpeklere karşı şiddetin olumsuz bir durum olduğuna yönelik bilinç geliştirmek elbette kötü değildir. Ancak bu bilincin refahçı ve türcü biçimde gelişmesi sıkıntılar doğuracaktır. Bir bilginin değiştirilmesi öğretilmesinden çok daha zordur. Seçim dönemine denk gelen yavru köpek olayı ile hayvan hakları konusu infial yarattı. Siyasetçiler bir takım kanunlar çıkartmaktan bahseder oldu. Ancak ceza artırımı ile toplumsal bir çürüme çözülemeyecektir. Toplum dönüşmeli ve hayvan özgürlükçü biçimde yeniden kurulmalıdır.
Hayvanların sömürüldüğü bir zulüm düzeni var diye doğal olan bu demeyeceğiz. Hayvan özgürlüğü ve adaleti için mücadele edenler olarak veganlıktan daha azı ile yetinmeyeceğiz İnsanlık tarihini değiştiren krallar ve savaşlar değil; halklar ve devrimlerdir. Başka bir dünya mümkün: sınıfsız, sınırsız, özgür, vegan bir dünya!
Dipnotlar:
[1] http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=HAYVAN
[2] http://gazetekarinca.com/2017/01/yukselen-fasizm-turculuk-ve-hayvan-haklari/
[3] Veganlık ile ilgili detaylı bilgi: http://www.veganoluyorum.com/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.