Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’ndaki 689. oturma eyleminde, idam edilmesinin ardından bedeni kaybedilen Veysel Güney’in akıbetini sordu
Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’ndaki 689. oturma eyleminde, idam edilmesinin ardından bedeni kaybedilen Veysel Güney’in akıbetini sorarak “Devleti yönetenleri 12 Eylül’ün suçlarını ve suçlularını korumaktan vazgeçmeye çağırıyoruz” dedi
Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları, 689. kez evlatlarının akıbetini sordu. Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen kayıp yakınları “Failler belli kayıplar nerede?” pankartı açarak gözaltında kaybettiklerinin fotoğraflarını ve karanfiller taşıdı.
Cumartesi Anneleri’nin 689. oturma eylemine CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP Ankara milletvekili adayı Veli Saçılık ile beraber çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı.
Açıklamada ilk olarak 12 Eylül’ün ilk gözaltında kaybı olan Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır söz alarak şunları ifade etti:
Dünya devletleri arasında hak ihlalleri sınavı yapılsa en çok hiç şüphem yok ki Türkiye yıldızlı pekiyi ile sınavı kazanır. Yaşam, eğitim, sağlık, gösteri ve yürüyüş, seyahat hakkı vb. hepsi bir yana bir de ölü hakkı ihlali yaşandı. Ölü hakkı ihlalinin en bariz örneği Veysel Güney’dir. Güney tutuklanmış, yargılanmış, idama mahkum edilmişti. İnfazı gerçekleştikten sonra insanlık gereği bedeni ailesine teslim edilir. Ailesine teslim edilmedi ama. Yaşam hakkı elinden alındı ama mezar hakkı da yasaklandı. Bu kadar vicdan yeter. Hangi dilde, hangi dinde hangi ideolojiden olursa olsun bir ölünün saklanması kadar büyük suç yoktur. Bu suçun adı insanlık suçudur ama o bile hafif kalır.
Kırbayır’ın ardından 12 Eylül’de gözaltında kaybedilen Süleyman Cihan’ın kardeşi Ahmet Cihan şöyle konuştu:
Veysel’in, ağabeyimin, Cemil’in katilleri belli. O kadar belli ki soruşturma dosyalarında tanıklar da var, ancak hiçbir şekilde yargı önüne çıkarılmıyor. 12 Eylül’den bu yana 40 yıl geçti, çok iktidar değişti. Ama bu ayıbı giderecek yargılama sürecinden hep kaçıldı.
Cihan’ın ardından Güney ailesi adına Doğan Güney seslenerek şunları kaydetti:
Bundan tam 37 yıl önce 10 Haziran 1981 günü Gaziantep E tipi Cezaevi’nde herhangi bir delil bulunmaksızın idam edilen, katledilen ve kaybedilen Veysel Güney’in yiğeniyim. Bizler o döneme dair acılı bilgiler duyduk. Ancak bizler yaşarak öğrendik ki mahkum edilen yalnızca Veysel Güney değildi. 32 yıl boyunca yaşamının sonuna kadar bir anneyi, babayı çocuğuna özlem duymaya mahkum ettiler. 8 kardeşi de canlarının bir parçasına özlem duymaya mahkum ettiler. Amcamın mezarı 37 yıldır kayıp. Failleri de bellidir.
Güney’in ardından bu haftaki basın metnini 12 Eylül kayıplarından Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren okudu. Eren sözlerine şöyle başladı:
Felç edilen toplumsal belleğimizi onarmak, bellek ve adalet ilişkisine dikkat çekmek için 689 haftadır Galatasaray’dayız. Geçmişte yaşanmış insanlığa karşı işlenen suçlarla yüzleşme, cezasızlığın sonlandırılması ve ihlallerin tekrarının engellenmesi talebiyle 689 haftadır Galatasaray’dayız. Biliyoruz ki bugüne kadar yaşanan toplumsal travmalarla gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma yaşanmazsa adaletsizlik derinleşerek devam edecek. Türkiye’nin demokratikleşme ve hukuk devletine yönelme ihtimali hiç olmayacak.
Eren konuşmasının devamında bu haftaki buluşmada 12 Eylül’de idam edildikten sonra bedeni kaybedilen Veysel Güney unutulmasın diye buluştuklarını ifade etti.
Eren, Güney’in dosyası hakkında bilgileri şu şekilde aktardı:
12 Eylül Askeri Darbesi’nin ülkenin üzerine bir karabasan gibi çöktüğü günlerdi. 24 yaşındaki Veysel Güney, 28 Aralık 1980 tarihinde, Antep’te bir ev baskınında yaralı olarak gözaltına alındı.
Adana Bölgesi Sıkıyönetim Komutanlığı 2 No’lu Askeri Mahkemesi’nde yargılandı. İlk duruşması 6 Şubat 1981 tarihinde yapıldı. 17 Şubat 1981 tarihinde yapılan ikinci duruşmasında, kendisini suçlayacak deliller olmaksızın idama mahkûm edildi. Avukat talebi reddedildi ve savunma hakkı yok sayıldı. Meclis kararı olmadan, özel kanun çıkartılarak 10 Haziran 1981 tarihinde Gaziantep E Tipi Cezaevi’nde idam edildi.
İdam sonrasında Veysel’in üzerinde bulunan kalemi, sigarası ve çakmağı tutanakla baba Ali Güney’e teslim edildi. Ancak 10.06.1981 tarih ve 266 sayılı tutanakla babasına verilmek üzere Yüzbaşı Burhan Erdem’e teslim edilen cansız bedeni kaybedildi. Veysel’in cenazesini almak isteyen ailesine “Onun mezara ihtiyacı yok! Belki köpeklerin önüne atarız!” denildi. Güney Ailesi’nin cenazelerini teslim alma, istediği şekilde ve istediği yere defnetme hakkı ellerinden alındı.
Veysel’in idamından 25 yıl sonra onun ilk ifadesini alan ve idamında hazır bulunan savcı Mete Göktürk “Adaleti Gördünüz mü?” isimli kitabında Veysel Güney’i suçlayacak delillerinin olmadığını açıkladı. Ailesi ve arkadaşları yıllarca Veysel’in mezarını bulmak için mücadele etti. Bütün mercilere başvurular yapıldı; kampanyalar yürütüldü; hukuk mücadelesi verildi. Milletvekilleri soru önergeleri ile konuyu defalarca meclisin gündemine taşıdı. Bu girişimlerin tümü sonuçsuz kaldı. Savcılıklara yapılan başvurular takipsizlikle sonuçlandı. Devlet her ay emekli maaşı ödediği Yüzbaşı Burhan Erdem’i bulamadığını iddia etti.
Toplumsal hafızamızda yer etsin diye bir kez saha tekrarlıyoruz: Veysel’i hukuki bir delile dayanmadan ikinci duruşmasında idama mahkûm eden sıkıyönetim mahkeme heyeti başkanı Albay Ahmet Arısüt, Üyeler Yarbay Ayhan Ulusoy ve Üsteğmen Güney Sert ile Veysel’i idama götüren iddianameyi hazırlayan Savcı Caner Ersu taammüden cinayet işlediler. Veysel’in idamından ve kaybedilmesinden başta Kenan Evren olmak üzere; 12 Eylül’ün tüm asker ve sivil unsurları, Gaziantep Sıkıyönetim Komutanı General Şahabettin Balkan, Veysel’in bedenini tutanakla teslim alan Yüzbaşı Burhan Erdem sorumludur.
Sendika.Org