AKP’li dahi araştırmacının yöntemiyle, “politik uzay zaman” büküldü, 24 Haziran 8 Mayıs’a geldi ve Erdoğan kaybetti
AKP’li dahi araştırmacının yöntemiyle, “politik uzay zaman” büküldü, 24 Haziran 8 Mayıs’a geldi ve Erdoğan kaybetti. Öyleyse Erdoğan iktidarına son vermek isteyenler, TAMAM’ı güçlendirip DEVAM demekte tereddüt ettiği belli olan kitleleri ikna etmek için çalışacaktır. Koşullar buna uygun
Baskın yapmaya gelmişti, “Vakit TAMAM!” diye kendisini indirmeye niyetlenen milyonları buldu karşısında. Şimdi, Saray’ın gayri resmi sözcüsü Abdulkadir Selvi ilan ediyor: “Seçim kampanyası çok sert geçecek!” Sürecin olağanüstülüğünün farkında olanlar da yanıt veriyor dört yandan: “Demirden korksak trene binmezdik!”
Baskından TAMAM’a üç haftanın özeti:
Baskın basanındır, derler. Muhtemeldir ki Tayyip Erdoğan baskın seçim kararını açıklarken “Bu seçim benimdir” diye düşünmüş, dost düşman herkesin de böyle düşünmesini istemişti. Yandaş bir araştırma şirketinin “dahi” müdürünün tabiriyle, Erdoğan “politik uzay zaman”ı bükmüş ve oy vermeye gerek kalmadan kazanmıştı bile.
Doğrusu, iktidar cephesi yarışa büyük avantajlarla başlamıştı. Devlet Bahçeli ile birlikte kendi ittifaklarını kurmuş, adaylarını belirlemiş, seçim kampanyalarını yürütmekteydiler. Muhalefetin ise ittifakı yoktu, İyi Parti’nin seçime girip giremeyeceği meçhuldü, diğer partiler aday belirleyememişti, pek çok HDP’li ile birlikte Selahattin Demirtaş hapisteydi, medya iktidar tarafından teslim alınmıştı, devlet Erdoğan’ın elindeydi…
Ancak CHP’nin 15 milletvekilini İyi Parti’ye yönlendirerek, Meral Akşener ve partisinin seçime katılım sorununu ortadan kaldırması ile başlayan bir dizi gelişme, moral üstünlüğün muhalefet cephesine geçtiği bir durum yarattı. Kimilerince Erdoğan karşısında tek şans olarak gösterilen Abdullah Gül’ün muhalefetin çatı adayı olarak tartışılması ve vazgeçirilmesi de buna dahil. AKP’nin kurucu ekibindeki en etkili ikinci figür olan Abdullah Gül, geniş bir mutabakat oluşsaydı aday olabileceğini ancak (esas olarak CHP’nin vazgeçmesi nedeniyle) bu oluşmadığı için vazgeçtiğini açıklayarak, bunu yaparken de mevcut politikalara karşı eleştirilerini sıralayarak Erdoğan’ın karşısına geçtiğini dolaylı biçimde de olsa ilk kez bu açıklıkta ifade etmiş oldu.
Gül, daha adaylığı düşünürken evine Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın gönderilmesi, yani bir potansiyel adayın tepesine ordunun bir numarasının helikopterle indirilmesi herkesin gözleri önünde yaşandı. Erdoğan-AKP iktidarının gayri meşruluğunun kanıtlarına bir yenisi daha eklendi.
Sonuçta CHP Muharrem İnce ile, İyi Parti Meral Akşener ile, HDP Selahattin Demirtaş ile, Saadet Partisi de Temel Karamollaoğlu ile seçimlere girecek. Her bir aday kendi tabanını sandığa gitmek için yüksek motivasyonda tutabileceği gibi, gri alan denen kararsızlardan ya da geçişken kitlelerden ek oy toplama potansiyeline de sahip. Özgüvenli, sandıkla birlikte sokağı da mobilize etmeye yatkın dört aday… Erdoğan ilk kez bir seçimde bu kadar güçlü muhalefet adayları ile karşı karşıya.
CHP, İnce ile Akşener’e kayacak oyların önüne geçti, Kürtlerle ortak tutum alınabilmesinin yolunu açtı, tabanını aktif çalışır hale getirdi. Akşener’in ikinci tur adaylığı neredeyse imkansızlaştı. HDP, Demirtaş’ın adaylığı ile hem “Kürt hareketi” dışındaki Kürt seçmen potansiyeline hem de Fırat’ın batısına seslenme şansı buldu. Akşener hâlâ önemli figür, 4 saatte 100 bin imza seferber edilen bir güç. Daha önce MHP kurultayları sürecinde hukuksuzluğa karşı sokakta direndi ve şimdi de olası hile ve usulsüzlüklere karşı direnme mesajı veriyor: “YSK’da abidik gubidik olursa o YSK’nın önüne koyacağım bir sandalye. Jiletle kazıyamayacaklar beni.” Muharrem İnce de yerel seçimlerde Yalova’da CHP’nin kaybettiği ilan edildiğinde, usulsüzlüklere itiraz edip oy sayım merkezlerinde sabahlayarak geri kazanmasıyla hafızalarda. Şimdi de seçim günü 50 bin avukatı YSK önüne yığmaktan söz ediyor. Ezcümle, düzen içi aktörler de sandığı sokaktan kuşatmak gerektiğine işaret ediyor.
Erdoğan belki de “Sandıktan çıkacak sonuçla, kendi rızasıyla gitmeyecek” algısının bu kadar güçlü olmasına bir yanıt olarak, “Milletim ‘Tamam’ derse, kenara çekiliriz” gibi bir söz sarf etme gereği duydu. Gezi’de, 7 Haziran’da, 16 Nisan’da, bugüne kadar defalarca “TAMAM” demiş olan halk, Erdoğan’ın samimiyetsizliğinin farkında olduğu için daha güçlü bir şekilde TAMAM diyerek kenara çekilmesi gerektiğini söylüyor. Erdoğan’ın ağzından bu söz çıkar çıkmaz, 8 Mayıs günü, bütün dünya “TAMAM” haykırışını duydu. Twitter’da bir günden kısa sürede paylaşılan 2 milyon mesaj Türkiye ve dünya gündeminin ilk sırasına oturdu. İnsanlar bedenleriyle, işyerlerindeyse ürettikleri her neyse onunla TAMAM yazdı; TAMAM pankartları asıldı, TAMAM sloganlarıyla sokağa çıkıldı.
Erdoğan ekibinin TAMAM’a karşı DEVAM’la yanıt verme, o olmayınca AKP Genel Merkezi’nden talimatla vekilleri devreye sokma çabalarının hiçbiri işe yaramadı. Olacak gibi değil, AKP Sözcüsü Mahir Ünlü, TAMAM diye tweet atan 2 milyon kişiyi “FETÖ’cü ve PKK’lı” ilan etti. Polis, TAMAM diye sokağa çıkanları gözaltına aldı.
Ama nafile. Saldırılara yanıt üretildikçe TAMAM daha da güçlendi. AKP’li dahi araştırmacının yöntemiyle, “politik uzay zaman” büküldü, 24 Haziran 8 Mayıs’a geldi ve Erdoğan kaybetti.
Öyleyse Erdoğan iktidarına son vermek isteyenler, TAMAM’ı güçlendirip DEVAM demekte tereddüt ettiği belli olan kitleleri ikna etmek için çalışacaktır. Koşullar buna uygun.
Ekonomide, Kürt sorununda, dış politikada alarm zilleri çalıyor. Dolar 4,4’ü, avro 5,2’yi gördü. Müdahaleleri yetmeyen Merkez Bankası seçimden önce, Erdoğan’ın başarı öykülerini boşa düşüren sert önlemler almak zorunda kalabilir. Türkiye zaten fakir ama Erdoğan’ın ekmek diye verdiği sahte umut da buharlaşıyor. Erdoğan Saray’da yaşar, çevresindeki bir avuç yağmacı servetine servet katarken milyonlarca emekçiyi sarmalayan geçim sıkıntısını haykırmanın vaktidir.
Tablo vahim. Saray’daki olağanüstü ekonomi toplantılarında yalnızca bugüne kadar olanlar değil, 16 Mayıs’ta Zarrab davasının sonucunun açıklanması ve ABD-İran geriliminin yeni yaptırımlara dönüşmesi halinde karşı karşıya kalınacak ekonomik sarsıntılar da gündemde. Zarrab davasından Türk bankalarına milyarlarca dolarlık ceza çıkabilir. İran’a yaptırımlar Türkiye ekonomisini kesinlikle olumsuz etkileyecektir.
ABD, Erdoğan’ı seçimden önce zora sokar mı? ABD’nin Türkiye’yi Erdoğan’dan kurtarmak gibi bir derdi yok ancak ABD basınının “rehin tutuluyor”, Trump’ın “bırakın” dediği ABD’li rahip Andrew Craig Brunson’un 7 Mayıs’ta da bırakılmaması, S-400 füzelerinin alımına itirazlar, silah ticareti konusunda yaptırım tehditleri gibi sorunlar orta yerde duruyor. Bu güvensizlik atmosferi yabancı sermayeyi de ürkütüyor. Uluslararası kurumlardan bir yandan ekonomik uyarılar bir yandan “demokrasi” eleştirileri gelmeye devam ediyor. Egemenler arası sorunlar, ezilenlerin TAMAM çığlığının da etkili bir şekilde karşılık bulmasına meydan veriyor.
Sorunların ağırlaştığı bir dönemde, halkın TAMAM demek için o kadar gerekçesi var ki. Neye DEVAM desin?
Enflasyona mı? İşsizliğe mi? Türk Lirası’nın sürekli değer kaybetmesine mi? Halkın servetinin üç beş yandaş sermayenin cebine aktarılmasına mı? Kentlerin ve doğanın yağmalanmasına mı? Savaşa mı? OHAL’e ve KHK’lere mi? Devletin bütün olanaklarının Erdoğan ailesi için seferber edilmesine mi? Eğitim sisteminin berbat edilmesine mi? Kayırmacılığa, ayrımcılığa mı? Kadın düşmanlığına mı? Çocuk istismarına mı? IMF’ye borçları tükettik derken 450 milyar doları aşan dış borcun tırmanmasına mı? Bütün dünyayla kavga edip, arayı iyi tutmak için rüşvet kabilinden silah satın almalara mı? Adaletsizliğe mi? Siyasetçilerin hapse atılmasına, tepesine helikopter indirilmesine mi? Kayyuma mı? İnsanların doğru bildiklerini söylemekten korkmasına, gazetecilerin hapse atılmasına, yüzbinleri cebe indiren medya maymunların halkı kandırmasına mı? Üniversitelerin bölünmesine mi? Tek tek soralım, bunlara mı DEVAM?
Öyle kuvvetli bir DEVAM sesini, değil AKP dışındaki kitleler, AKP’lilerden bile duyamıyoruz. Erdoğan’ın seçim manifestosunu açıkladığı gün gördük. “Türkiye şahlanıyor” naraları, inandırıcılıktan uzak vaatleri ve üzerinde eğreti duran “kucaklayıcı” söylemi salondan istediği reaksiyonu alamayan Erdoğan “Bu ses 24 Haziran’ı bitirmez” diye şikayetlendi. Salondan kuvvetli bir karşılık alamayınca, ne yapacağını bilmez çakma Tosun Paşa gibi salonu bir ayağa kaldırdı bir oturttu.
Vakit, TAMAM deme vaktidir. Nerede olursan ol, her yerde, TAMAM iradesini çoğaltma ve Erdoğan’ı çekilmeye mecbur bırakma zamanıdır.
Devrimciler işte böylesi bir zemin üzerinde 24 Haziran sürecine müdahale edecektir. Bugün TAMAM sloganında özetlenen, Erdoğan’ın gayri meşru ve halk düşmanı yüzünün, çözümsüzlüğünün teşhiri en etkili ve yaratıcı biçimlerde sahnelenecektir. TAMAM diyeni cesaretlendirmek DEVAM diyeni vazgeçirmek için çalışılacaktır. Halkın sesini kısmaya yönelik saldırılar sanal alemden sokağa aktif bir savunma ile karşılanacaktır.
24 Haziran, bir yönüyle, 16 Nisan referandumunun rövanşı, TAMAM ile DEVAM arasında bir referandum olarak gerçekleşecektir. Bu muhalefet açısından birleştirici bir zemindir.
24 Haziran diğer yönüyle de 7 Haziran 2015 seçimlerine benzemektedir. Erdoğan, HDP’yi baraj altında bırakarak meclis çoğunluğunu elde etmeyi planlamaktadır. Bu nedenle sandığa yönelik taktik de Erdoğan’ın yenilgiye uğratılması, meclis çoğunluğunu kazanmasının engellenmesi için HDP’ye barajı geçirmektir. Erdoğan’ın alacağı oylar adaletsizlik ve baskılar sayesinde, muhalefetin alacağı oylar da bunlara rağmen alınacaktır. “Seni başkan yaptırmayacağız” dediği için hapiste olan Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu bu adaletsizliğin simgelerinden biridir. Bu süreçte CHP ve HDP’nin “birlikte kazanma” hedefini gözeten bir tutum izlemesi, olası ikinci tur oylamada ve sandığı kuşatacak kitle seferberliklerinde Erdoğan karşısında solun elini güçlendirecektir.
Asıl olan Erdoğan iktidarına son verilmesi, bunun için sandıkta yenildiği gibi, kenara çekilmesinin de güvence altına alınması, yani olası manevralarını boşa çıkaracak yanıtlar üretmeye hazır olunmasıdır. 1 Mayıs’ta ve TAMAM’da görüldüğü gibi sokak hâlâ sandığı kuşatan birleştirici bir zemin olarak kendini göstermektedir. Sokağın ustaları ufuklarına 24 Haziran’ın ötesini koyarak, böylesi bir mücadelenin söylemini, eylemini ve örgütlerini vakit geçirmeden oluşturacaktır.
TAMAM diyeni cesaretlendirmek, DEVAM diyeni vazgeçirmek için…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.