Neoliberal yeni sömürgecilik programı “yoldan çıkmadı”; yolun sonuna geldi. Bu yüzden ekonomi siyasi restorasyonla “yoluna sokulamayacak”
Neoliberal yeni sömürgecilik programı “yoldan çıkmadı”; yolun sonuna geldi. Bu yüzden ekonomi siyasi restorasyonla “yoluna sokulamayacak”
Matematik “tamam” diyor. AKP-MHP koalisyonu, 16 Nisan referandumunda açıklanan sonuçlar doğru olsa bile şu anda yüzde 50’nin epey altında olmalı. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda kazanabilmesi için 16 Nisan’ı kat be kat aşan bir hırsızlığın yapılması gerekiyor. Sosyalist solun mücadeleci güçleri ve kadroları ile ittifakını genişleten HDP, aday listelerinin açıklanmasından sonra 7 Haziran’daki havasını yakalamak üzere. Yani HDP yüzde 12-13 civarı oyla barajı aşacak ve AKP’ye “beleş” 70 vekil verilmeyecek. Cumhur ve Millet İttifakı’nın oy oranları birbirlerinden 2-3 puan farkla yüzde 45 civarında dolaşacak. Yani 24 Haziran akşamı Cumhurbaşkanlığı (yani geniş yetkili yürütme organı) seçiminin ikinci tura kaldığı, AKP’nin meclis çoğunluğunu yitirdiği bir tablonun oluşması ciddi bir olasılık.
7 Haziran’da benzer bir sonuç doğduğunda Erdoğan, kamayı Kürt siyasi hareketi ile MHP arasına sokup CHP’yi “istikşafi görüşmeler” illüzyonuyla oyalayarak erken seçim kararını çıkarmıştı. Sonra, (adım adım şiddetlenen bir kan banyosu altında sersemlettiği) HDP ve CHP’nin karşısında (paniklettiği) küskün gerici seçmeni sandığa kazanarak iktidarı yeniden ele geçirdi. Erdoğan, hiç hız kesmeden Kürt savaşını barbarca yöntemlerle ve işgal hareketleriyle derinleştirdi ve AKP-Gülen koalisyonunun yerine geçecek AKP-MHP-”Ergenekon” koalisyonunun zeminini oluşturdu. 15 Temmuz olayını Erdoğan’ın lehine çeviren ve Erdoğan’a açık faşizme geçiş inisiyatifini kazandıran bu yığınak oldu.
Olası 24 Haziran tablosu, 8 Haziran’ın sorularını yeniden gündeme taşıyacak. 24 Haziran’da AKP-MHP koalisyonu belki meclis çoğunluğunu yitirecek ama eğer Millet İttifakı ve HDP, Cumhur ittifakı karşısında bir başka meclis çoğunluğu oluşturamaz ve (muhtemelen Muharrem İnce etrafında) etkili bir yürütme alternatifi oluşturabileceğini gösteremezse, Erdoğan, yürütme organının seçileceği 8 Temmuz’a istikrarsızlık tehdidiyle yürüyecek. İçerisinden çoğunluk çıkaramayan bir meclisin karşısına diktatoryal “Başkanlık” yetkilerini bihakken kullanacak “sağın güçlü lideri” olarak dikilecek. İyi Parti ve SP’nin sağ tabanını etkileyerek kendi etrafında toparlayacak.
Hem Millet İttifakı’nı oluşturan partiler hem de HDP yüz yüze gelecekleri bu 25 Haziran tablosunun 8 Haziran’daki gibi bir kilitlenmeye dönüşmemesini başarabilirler mi? İyi Parti ve SP, Millet İttifakı partilerinden ikinci tura kalacak adayı destekleyeceklerini açıkladılar. Benzer açıklamalar HDP saflarında da telaffuz edildi. Muharrem İnce’nin ikinci tura kalması halinde İyi Parti, SP ve HDP merkezlerinin Başkan Yardımcılıklarının dağılımında daha önceden yapılacak bir anlaşmaya bağlı olarak İnce’ye destek açıklayabilecekleri görülüyor. Böyle bir anlaşmaya Mİ’nin sunduğu zemin “Normalleşme, rekabetçi demokratik zeminin onarımı; Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı; Temel hak ve özgürlüklerin kullanılabilir hale getirilmesi”. Yani Cumhur ittifakı, siyasi rejimin restorasyonuna odaklı bir protokole sahip. HDP “Parlamenter demokrasi ve güçler ayrılığı” vurgusuyla bu zeminle uzlaşacağı görünümünü veriyor.
Ancak muhalefetin tek sorunu 8 Haziran’ın sorusu olmayacak.
Görünen o ki “parlamenter rejimin restorasyonu” için, 16 Nisan referandumunun iptali ve uygulanabilir bir “geriye dönüş programı” üzerinde uzlaşma gerekiyor. Bu uzlaşmanın devlet kurumları içerisinde yaratacağı muazzam kargaşanın, gayri meşru ilan edilen yeni yürütme yetkileriyle düzene sokulması mümkün olacak mı? Açık ki AKP-Gülen koalisyonunun yerini alan AKP-MHP koalisyonu, kontrgerilla iktidarını (iki yıldır dondurulan TSK ve Özel Kuvvetler yönetimini, tetikçi yargı kurumlarını) kullanarak, yönetimi istikrarsızlaştırmayı hedefleyen bir direniş durumuna geçmeyi de düşünecek. İktidarı bırakmamak için envai türlü komploya, edepsizliğe başvurması ve siyasi bir kaos yaratması da muhtemel. İktidar çoğunluğunu bir araya getirmek muhalefete yetmeyecek. Muhalefete, bütün bileşenleriyle birlikte iktidarı alma iradesi de gerekecek. Önümüzdeki bir ay bu iradenin oluşturulması için, sandık güvenliği, hilesiz seçim ve barışçıl iktidar devrini zorlayacak güç birliğinin yolunu açmak için kullanılamazsa, Erdoğan, daha önce yaptığı gibi yarattığı kaosu yönetebilecek.
İçinde yaşadığımız günler, 24 Haziran ve 8 Temmuz’un (öncesinde, sırasında veya hemen sonrasında) Erdoğan’ı aşma sorunundan (sandıkta çoğunluk sağlamak ve bu çoğunluğu Erdoğan’a kabul ettirmekten) daha karmaşık ve muazzam basınç oluşturacak bir gerçeklikle karşı karşıya gelineceğini gösteriyor.
Artık aşikar; Türkiye hızla AKP’nin kazdığı çukura yuvarlanıyor. Ekonomik kriz 24 Haziran’ı beklemeden üzerimize çöktü. ABD Ortadoğu’yu yeniden sömürgeleştirme planını İsrail-Mısır-Suudi Arabistan’ı merkezine, İran’ı hedefine koyarak yeniledi. Türkiye’nin “BOP Eşbaşkanlığı” bitti. Artık Türkiye’nin neoliberalizmle sorunu da, ABD ile sorunu da bir “kurum ve kurallara ayak uydurma” sorununun ötesine geçti.
Bu durumda “restorasyon” ve “ekonominin gerektirdiği yapısal reformlar” söylemi üzerinden oluşturulacak bir yürütme gücü ve yasama çoğunluğunun bu gerçeklikle baş edebilmesi mümkün görünmüyor.
“Erdoğan düşerse dolar da düşmeyecek.”
Neoliberal yeni sömürgecilik programı “yoldan çıkmadı”; yolun sonuna geldi. Bu yüzden ekonomi siyasi restorasyonla “yoluna sokulamayacak”. Bu iflasın “yapısal reformlarla” rektifiye edilebilecek bir tarafı da yok. Türkiye ekonomisi muazzam bir kamulaştırma hamlesi, korumacı önlemlerle desteklenen “iç kaynaklara dayalı bir gelişme modeli” devreye sokulmaksızın krizden çıkarılamayacak. Bu alternatif de “restorasyon” ya da “normalleşme” kavramları üzerine kurulamaz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.