Gençlerin yüzde 20,8’i işsiz. Ne eğitimde ne de istihdamda görünen gençlerin oranı ise yüzde 24,2…
TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketlerine göre 2017 yılında gençlerin yüzde 20,8’i işsizdir. Ne eğitimde ne de istihdamda görünen gençlerin oranı ise yüzde 24,2 olarak açıklanmaktadır
Türkiye erken bir seçime doğru doludizgin koşmaktadır. 24 Haziran’da yapılacak 27. dönem milletvekili genel seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçiminde gençlerin önemli bir rol oynayacağına dair çeşitli açıklamalar, değerlendirmeler yapılmaktadır.
Tartışmalı anayasa referandumunun ardından TBMM’ye biçilen rol, cumhurbaşkanlığına yüklenen yeni yetkiler toplumun geniş bir kesiminde endişe yaratmaktadır.
İktidarın yıllarca yinelediği istikrarın korunması vb. söylemler, açıklamalar, kimi zaman üstü kapalı tehditlerin artık kendi seçmenlerine bile ne kadar “güven” verdiği şüpheli hale gelmiştir.
Sermayenin yararına kullanıldığı açıkça ilan edilen Olağanüstü Hal ve büyük çoğunluğu Anayasa’ya aykırı Kanun Hükmünde Kararnamelerle işleyen sistem, artan işsizlik, enflasyon, paranın değer kaybıyla birlikte gelen yoksulluk öncelikle işçi sınıfının nefes alışını bile engellemektedir.
Doğal olarak gençlik ve özellikle genç işçi sınıfı, bütün bu sıkışmışlığın içinde ayakta kalmaya ve geleceğini kurmaya çalışmaktadır. Bu anlamda yeni eklenen 1,5 milyonu aşan yeni seçmenle- gençlik tercihleriyle geleceklerini belirleme olanağını ellerinde tutmaktadır.
Bu seçim sadece kimi cumhurbaşkanı veya milletvekili olacağıyla ilgi değildir. İki farklı sistem -demokrasi ile “tek adam rejimi”- arasında bir tercih olacaktır.
Bugün yaşadığımız sorunları yaratan, çözüm için güven veren hiçbir şey söyleyemeyen ve sadece koltuğunu korumaya odaklanmış iktidar, seçilme yaşını 18 yaşa indirdiği ile övünerek gençliği yanına çekmeye çalışmaktadır. Oysa seçme yaşı ne olursa olsun, seçimi her alanda tek kişinin yaptığı, kendisi dışında hiç kimse için eşit olanaklar sağlanmadığı koşullarda bunun hiçbir anlamı olmadığı gün gibi ortadadır.
Genel olarak gençliğin birden fazla alanda sorunları ve beklentilerinin olduğu son derece açıktır.
Biz bu yazımızda gençlik içindeki önemli bir kesime, genç işçi sınıfına odaklanmaya çalışacağız. Genç işçi sınıfının içinde bulunduğu koşulları güncel araştırma verileri üzerinden aktaracak ve bir fotoğraf vermeye çabalayacağız.
Nüfus yaş gruplarına göre bölünmesinde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 15-24 yaş grubunu genç nüfus olarak değerlendirmektedir. Buna karşılık Dünya Sağlık Örgütü ise 18 yaş altını çocuk veya ergenlik dönemi olarak kabul etmektedir.
Bu ön bilgiler ışığında TÜİK tarafından açıklanan “İstatistiklerle Gençlik, 2017” araştırmasına göre Türkiye nüfusunun yüzde 16,1’ini gençler oluşturmaktadır. Gençlerin sadece yüzde 42,4’ü yükseköğrenime devam ederken, çoğunluk çalışma hayatına atılmak zorunda kalmaktadır. (Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018)
Bu veriler çerçevesinde bakıldığında doğal olarak gençliğin önemli bir bölümünü işgücüne katılan kesimin oluşturduğu sonucu çıkarılabilir.
İşte tam da bu noktadan başlayarak ilk sorun kendini göstermeye başlamaktadır.
TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketlerine göre 2017 yılında gençlerin yüzde 20,8’i işsizdir. Ne eğitimde ne de istihdamda görünen gençlerin oranı ise yüzde 24,2 olarak açıklanmaktadır. (Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018)
Yine TÜİK verilere göre istihdama katılabilen gençlerin oranı yüzde 34,3 olarak belirtilmektedir.
Gençlerin işsizlik verileri cinsiyetlerine göre incelendiğinden ise karşımıza bildik tablo çıkmaktadır. Genç kadınlar işsizlik rakamlarında genç erkeklerden daha da vahim durumdadır.
Verilere istihdam üzerinden göz atıldığında ise bu vahim tablo kendini doğrulamaktadır. İstihdam edilen gençlerin oranı yüzde 34,3 olurken, cinsiyete göre istihdam verileri eşitsizliği bir kez daha gözler önüne sermektedir. Buna göre istihdam edilen genç erkeklerin oranı yüzde 45,4 iken genç kadınlarda bu oran yüzde 23’te kalmaktadır.
İşsizlik ve istihdama ilişkin TÜİK’in açıkladığı bu verilere ilişkin DİSK Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) itirazları, eleştirileri bulunmaktadır.
DİSK-AR konuya ilişkin yaptığı yöntemsel eleştiride, TÜİK’in kullandığı dar tanımlı işsizlik hesaplarının işsizliğin gerçek boyutlarının anlaşılmasını zorlaştırdığı görüşündedir. Örneğin TÜİK’in Şubat 2018 dönemi için açıkladığı dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 10,6 iken DİSK-AR’ın yine TÜİK verilerinden elde ettiği geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 18,6 çıkmaktadır. (DİSK Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR), 2018)
DİSK-AR’ın ikinci itiraz noktası ise istihdam verilerine yöneliktir. Son dönemlerde istihdam verilerinde TÜİK ile SGK rakamları birbirini tutmamaktadır. Zorunlu sigortalı sayısı, TÜİK’in açıkladığı istihdam sayılarından daha düşük çıkmaktadır. (DİSK-AR, 2018)
Genç işçileri yakan ikinci sorun ise, ücretlerin düşüklüğüdür. DİSK Araştırma Enstitüsü’nün “Türkiye İşçi Sınıfı Gerçeği, 2017” araştırması bu konuda önemli veriler sunmaktadır. (DİSK-AR, 2018)
Araştırmaya göre işçilerin ortalama aylık ücreti 1.894 TL’dir. Ücretleri yaş gruplarına göre incelediğimizde 15-24 yaş grubunu oluşturan genç işçiler 25 yaş ve üzeri işçilerden oldukça düşük ücretler almaktadır. 2017 yılında net asgari ücretin 1.404 TL olduğu hatırlanırsa, özellikle 15-19 yaş grubundaki genç işçilerin eline geçen ücretler asgari ücretin bile altına inmektedir.
Güvencesiz çalışma Türkiye’nin uzun yıllardır taşıdığı ve sermaye iktidarlarının çözümlemekten bilinçli olarak kaçındığı bir sorun olarak durmaktadır.
Bununla beraber, Türkiye genelinde yüzde 18 olan güvencesiz çalışma oranı, genç işçilerde bir hayli artmaktadır.
Çalışma hayatının hemen başındaki 15-19 yaş grubundaki genç işçilerin neredeyse yarısı sigortasız, yani kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Veriler genç işçilerin sermaye ve iktidarları için açık biçimde ağır sömürü altında ve güvencesiz çalışmaya zorlandıklarına işaret etmektedir.
İşçi sınıfının mücadeleyle kazandığı haklardan biri olan ücretli izin hakkı, her ne kadar Anayasa’da, yasalarda açık kurallarla belirtilmiş olsa da en çok ihlal edilenler arasında yer almaktadır.
İşçiler iki kıskaç arasında sıkışmış durumdadır. Bir tarafta işverenler az işçi ile çok iş çıkarma zorlaması nedeniyle işçinin tatil hakkı engellenmektedir. Diğer tarafta ise işçiler tatile çıkmak istese de düşük ücretleri nedeniyle bunu yapamamakta, gelirine biraz da daha katkı amacıyla çalışmak zorunda kalmaktadır.
Bu durum, genç işçiler açısından daha da ağır bir tablo ortaya çıkarmaktadır. 15-19 yaş grubundaki genç işçilerin yüzde 36’sı ücretli izin hakkından yararlanamadıklarını belirtmektedir.
Yaşamlarının en güzel dönemlerini, güvencesiz, tatilsiz ve kötü çalışma koşullarında geçirmek zorunda kalan genç işçiler, çalışma süreleri bakımından da sorunlarla boğuşmaktadır.
DİSK-AR araştırması verileri, genç işçilerin fazla çalışmaya kalma oranının oldukça yüksek çıktığını göstermektedir. Genç işçiler, işçi sınıfının diğer yaş kesimlerine oranla daha yoğun olarak fazla çalışma yapmaktadır. 20-24 yaş grubundaki genç işçilerde fazla çalışma yüzde 31’e ulaşmaktadır.
Bunun ana hatlarıyla yine tatil hakkında belirtiği gibi ikili kıskaçtan kaynaklandığı rahatlıkla söylenebilir. Yeterince kazanamayan, kazandığı ile insanca bir yaşam süremeyen gençlere daha fazla çalışmaktan başka yol bırakılmamaktadır.
Uzun çalışma süreleri, dinlenme hakkından yararlanamama gibi faktörlerin yanında, kurallara uygun olmayan çalışma ortamları Türkiye’deki iş kazası ve meslek hastalığı risklerini önemli oranda artırmaktadır.
İş kazalarına ve meslek hastalıklarına ilişkin düzenli ve sağlıklı veri toplanamaması birçok kazanın kayıtlara geçirilememesi, meslek hastalığı tanımı ve teşhisindeki eksiklikler Türkiye’deki gerçekliğin tam olarak anlaşılmasına engel olmaktadır.
Genel olarak olumsuz olan koşullar, her türlü baskı ve sömürüye açık genç işçilerin iş kazaları ve meslek hastalığı geçirme oranlarını da artırmaktadır. DİSK-AR araştırması, 15-19 yaş grubunun yüzde 2,8 ile ilk sırada yer aldığını göstermektedir.
İster ücretler, ister çalışma koşulları olsun genç işçilerin bireysel işveren veya sermaye iktidarlarından gelen baskı ve tehditler karşısında kendini nasıl koruyabileceği sorusunu da beraberinde getirmektedir.
İşçi sınıfının ekonomik ve demokratik çıkarlarının korunması ve geliştirilmesi bakımından sendikalar bu anlamda öne çıkmaktadır.
Türkiye’de sendikaların işçi sınıfını ne derece kapsadıkları, ne derece sınıfsal mücadele verdikleri tartışmasını ayrı bir tartışma konusudur.
Örgütsüzlük ile en kötüsü bile olsa sendika çatısı işçi sınıfı açısından önemli taşımaktadır. İşçi sınıfının yaş grupları içinde genç işçiler en düşük sendikalaşma oranları ile dikkat çekmektedir.
Yukarıda sıraladığımız tablolar ve tespitler bir anlamda, örgütsüz olmanın da sonuçları olarak ortaya çıkmaktadır. Genç işçiler, örgütsüzlüğün bedelinin her alanda ödemektedir.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi temel bazı veriler çerçevesinde ele almaya çalıştığımız genç işçilerin sorunlarını aşması adına söylenebilecek sayfalar dolusu görüş vardır, var olacaktır. Bu nokta iki unsuru öne almakta yarar bulanmaktadır:
Birincisi gençliğin genel anlamda ve genç işçilerin özel anlamda yaşamakta oldukları birçok sorunun kaynağında kapitalist sistem ve sermaye iktidarları bulunmaktadır.
İkincisi örgütsüz, daha açık ifade ile sendikasız genç işçiler üzerindeki baskı ve hegemonya çemberini kırmakta zorlanmaktadır.
Sendikalar yoluyla sömürüyü bütün olarak kaldırmak elbette mümkün değildir. Bununla beraber toplu sözleşmelerle yazımız içinde belirttiğimiz kimi sorunlara kısmen çözümler bulmak mümkün olacaktır.
Genç işçilerin sendikalar ve hakları konusundaki bilgi eksikliğinin giderilmesi, ama özellikle sermaye ve iktidarların medyası tarafından da sürekli pompalanan sendika karşıtlığının aşılması gerekmektedir. Hiç şüphesiz, sendikalara yönelik kimi eleştirilerin kaynağında bizzat sendika yöneticilerinin gösterdiği tutum ve davranışların da rolü olduğu unutulmamalıdır.
Sendikaların bir işçi örgütü olarak sermayeden ve iktidarlardan bağımsız, işçilerin söz ve karar sahibi olduğu demokratik işleyişe sahip, sınıfsal bir mücadeleyi temel alan bir örgüt olabilmesinin ön koşulu işçilerin sendikaları içindeki konumlarıdır.
İşçiler kendi örgütlerine sahip çıktıkları, demokratik işleyişi koruyabildikleri ve denetleyebildikleri ölçüde sendikaların işçiler içinde olduğu kadar toplum içinde de güven sorunu kalmayacaktır.
En az bunun kadar gücünü üyelerinden alan ve hakları için her zaman mücadeleye hazır olan sendikalar, işçi sınıfının iktidarların ve sermayenin karşısında dik durabilmesinin de teminatı olacaklardır.
Genç işçilerin örgütlenmesi sendikaların özel önem vermesi gereken bir konudur. Buna yönelik özel politikalar geliştirilmesi, eğitimden başlayarak her konuda genç işçileri sendikal mücadeleye katacak, onların dinamizmini sınıf mücadelesine aktaracak yapılanların temelleri atılmalıdır.
Kaynakça
DİSK Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR). (2018, Mayıs 16). İşsizlik ve İstihdam Raporu-Mayıs 2018. www.disk.org.tr: http://disk.org.tr/2018/05/disk-ar-issizlik-raporu-mayis-2018-her-bes-gencten-biri-issiz/ adresinden alınmıştır
DİSK-AR. (2018, Ocak 15). İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ocak 2018. www.disk.org.tr: http://disk.org.tr/2018/01/issizlikte-vahim-tablo-suruyor-disk-ar-ocak-2018-issizlik-raporu-yayinlandi/ adresinden alınmıştır
DİSK-AR. (2018, Şubat 21). Türkiye İşçi Sınıfı Gerçeği Araştırması 2017. www.disk.org.tr: http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2018/02/DISK-Turkiye-Isci-Sinifi-Arastirmasi-Basin-Toplantisi-Ozet-Rapor-1.pdf adresinden alınmıştır
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2018, Mayıs 16). İstatistiklerle Gençlik, 2017. www.tuik.gov.tr: www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27598 adresinden alınmıştır
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.