5 ayda yüzde 31 yoksullaştık. Dolardaki her 1 kuruşluk artış, özel sektör borcunu 2,5 miyar TL artırıyor
5 ayda yüzde 31 yoksullaştık. Dolardaki her 1 kuruşluk artış, özel sektör borcunu 2,5 miyar TL artırıyor. Enflasyon aldı başını gidiyor. Hükümet seçim öncesi vaziyeti idare etmek için ve kaynağı belirsiz vaatlerde bulunarak açığı büyütüyor. Belli ki seçim ertesinde, yoksulla zengin arasında büyük bir kavga yaşanacak. Peki o gün kim nerede duracak?
Yönetimin tek elde toplanması, siyasal belirsizlikler, üretim ekonomisinin AKP eliyle iflas ettirilmesi ve artan yabancı sermaye bağımlılığı “yaklaşan fırtına”nın temelinde yatan nedenler.
Uluslararası derecelendirme kuruluşları S&P ve Moody’s de Türkiye’nin notunu düşürürken benzer noktalara işaret etmişti. Mart ayının başında Moody’s Türkiye’nin kredi notunu kırarken “Yabancı sermaye bağımlılığını azaltın” uyarısında bulunmuştu. S&P ise mayıs ayı başında özel olarak mali disiplini bozmayın diye uyarmıştı.
Bu durum beraberinde dış ticaret açığı veren ve büyümesini cari açığa borçlu bir ekonomi getiriyor. Özel sektör dış borcu 245 milyar doları aşmış durumda ve bunun 200 milyar doları da bir yıl içinde ödenmeli. Kurdaki her bir kuruşluk artış borcu 2,5 milyar TL artırıyor. Dolayısıyla “fırtına”nın ayak sesleri dolar kurundaki artışta duyuluyor. TL’nin değer kaybı yüksek enflasyon ve dış borç olarak kendini gösteriyor. Bir diğer yanda ise mali disiplinin bozulmasıyla büyüyen bütçe açığı, vergi zamları ile dengelenmeye çalışılıyor.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, kurdaki yükselişi kabul etmediğini söylese de TL, dolar ve diğer tüm paralar karşısında değer kaybediyor. Zeybekci dolar kurunun 4,25 bandına yükseldiğinde “Kurdaki yükselişi kabul etmiyorum” diye konuşmuştu. Ancak hükümet yandaş şirketlere döviz üzerinden verdiği taahhütleri güncel kurdan ödemeye devam etti ve Zeybekçi’nin açıklamasından sonra dolar 5 TL’ye doğru tırmanışını sürdürdü.
2018’in ilk günlerinde 3,75 olan dolar kuru 23 Mayıs sabahında 4,92’ye yükseldi. 2018’in ilk 5 ayında TL dolar karşısında yüzde 31 oranında değer kaybederken AKP’lilerin tavrında pek bir değişim gözlenmedi. Binali Yıldırım’ın “Dolsa ne olur; dolmasa ne olur?” felsefesini benimseyen AKP’liler dolar kurundaki yükselişin gündelik hayatı etkilemediği yönündeki argümanlarını sürdürdü.
Öncelikle AKP’lilerin yarattığı algıyı tersine çevirmek adına doların değer kazanmadığını dünyanın en kırılgan ekonomisine sahip Türkiye’nin para birimi olan TL’nin değer kaybettiğini belirtmek gerekiyor.
İkinci olarak da dövizin hayatımızdaki yerine kısa bir bakış attığımızda da durum şöyle:
Türkiye’de dolaşımdaki paranın yüzde 40’ı döviz bazlı. TL ile yapılan işlemlerin çoğu örneğin AVM kiraları dövize endeksli. İhracat, ithalatın üçte ikisini karşılayabiliyor. Gübre, mazot, tohum ithal ediliyor. Bu verilerle TL’nin değer kaybının hayatı etkilemediğini söylemek ahmaklık olur.
Öte yandan TL’deki değer kaybının sürekli olarak devam etmesi çift haneli enflasyon olarak çarşıda pazarda halkın karşısına çıkıyor. Akaryakıt fiyatlarındaki önlenemeyen yükseliş gündelik hayatın her alanında doğrudan hissediliyor. 2017 yılında yüzde 12 olan enflasyon aynı seviyede artmaya devam ediyor.
Enflasyon nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 1,87, yıllık ortalamalara göre ise yüzde 11,06 artış gerçekleşti. Ana harcama grupları itibariyle 2018 yılı Nisan ayında, ulaştırmada yüzde 3,54, çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 2,32, ev eşyasında yüzde 2,11 ve eğlence ve kültürde yüzde 1,67 artış gerçekleşti.
Cari açık ve çift haneli enflasyon üzerine değerlendirmelerde bulunan Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek “Özellikle kur etkisi burada çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Biz gıda komitesi olarak gerekeni yaptık. Merkez Bankası da eli kolu bağlı değil, gereken tepkiyi veriyor” dedi ve günümüz verilerini 90’lı yıllarla kıyaslayarak savundu.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eşref Fakıbaba ise et fiyatlarıyla ilgili şikayet karşısında “Benim eşim ucuza alıyor” diyerek halkla alay etmeyi tercih etti.
Ocak-Nisan dönemi kamu maliyesi verileri açıklandı. Verilere göre bütçe açığı giderek artarken tek “olumlu” gelişme vergi kaleminde yaşandı. Vergi gelirleri yalnızca 4 ayda 12 milyar lira artarken yılsonuna kadar bu miktarın 63 milyar liraya çıkarılması öngörülüyor. AKP iktidarı ekonomideki çatlakları halkın vergisi ile sıvamaya çalışıyor.
Ancak seçime giderken akaryakıt fiyatlarındaki artışı halka sınırlı yansıtmak için ÖTV indirimine giden, bütçede öngörülenden yüzde 20 fazla harcama yapan ve kaynağı belirsiz seçim vaatlerinde bulunan AKP’nin seçim sonrasında yine vergilerle halka yüklenmesi kaçınılmaz görünüyor.
Halka yüklenecekler çünkü açık verdikleri yetmez gibi, çok övündükleri mega projelerde, köprü, yol ve hastane inşaatlarında yandaş şirketlere yüzlerce milyon dolarlık kar garantisi verdiler.
AKP’nin açık kapatmak için kullanacağı birkaç “kaynak” var: ormanlar ve elde kalan KİT’ler dahil henüz satılmamış kamu varlıkları ve aslında işçilerin birikimi olmasına rağmen sık sık sermaye için kullanılan İşsizlik Fonu.
Belli ki seçim ertesinde, yoksulla zengin arasında büyük bir kavga yaşanacak. Hükümetin safı belli. Mesele yoksulların, emekçilerin lehine bir siyaset yaratmada…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.