“Apolitizm” dedikleri şey, sadece ideolojik bir duruşa başka bir isim vermek için kullanılan bir kılıf. Bu “apolitizm” de bir tür sağcılıktır, soft sağcılıktır, rızadır
“Apolitizm” dedikleri şey, sadece ideolojik bir duruşa başka bir isim vermek için kullanılan bir kılıf. Bu “apolitizm” de bir tür sağcılıktır, soft sağcılıktır, rızadır. Velhâsıl yine politiktir
“İdeolojik” kelimesinin pejoratif bir içerikle kullanılıyor olması burjuva ideolojisinin bir başarısıdır. Burada “ideolojik” olmaktan kast edilen mefhumun da burjuvazinin, egemenlerin huzurunu bozacak olan düşünceler olduğu bir sır değil.
Onlara göre “halkın siyasete katılımı” seçimden seçime sandığa gitmekle tahdit edilmeli, fazlası -örgütlenme, protesto, grev, miting hatta basit bir basın açıklaması bile olabilir bu- tehdit olarak kodlanmalı. Seçimlerin de ne şekilde cereyan ettiği malum olduğuna göre halk, yoksullar bu oyunda figüran dahi değil, anca bir dekor malzemesine indirgenmiş demektir.
Bu verili durumda, gerçekte “siyaset” ancak elitlerin işidir. Sempati duyduğunuz partiden aday olabilmek bile bir kamyon para demektir. Ki o da yetmez, daha bir yığın engel önünüzde sıralıdır.
“Temsili demokrasi” dedikleri, seçkinlerin halka “senin yerine ben yaparım” deyip, malı götürmesinden ibarettir. Bu düzene çomak sokmak ideolojiktir, tıpkı mevcut düzenin belli bir ideoloji tarafından mayalanmış olması gibi.
Buradan “apolitik” kelimesine geçersek, bizzat bu düzen sebebiyle “apolitik” olmayı bilhassa gençler içinde övenler bulunsa da, bu ülkede, halkın kahir ekseriyetinde, Türkçede “apolitik” tahkirle tınlayan bir sıfattır. Zira Türkiye halkı müthiş politik bir halktır, dünyada eşine az rastlanacak türden… Bu politize olma durumunun şimdilik bizim istediğimiz minvalde olmaması ise başka bir konu.
“Apolitizm”, “apolitik” olmak, son günlerde üniversitelerin bölünmesine karşı yapılan eylemlerle ilgili olarak, özellikle Cerrahpaşa örneği üzerinden sosyal medyada sıkça gündeme geldi, tartışıldı. Çünkü protestolara katılan öğrencilerin çoğu eylem içeriğinin “apolitik” olmasını istiyor ve bu eylemlerin sadece kendilerince yürütülmesi gerektiğini savlayıp, solcu, örgütlü öğrencileri canavarlaştırıp, dışlıyor ve aşağılıyor.
Evet, kulağa komik geliyor ama talep bu: Apolitik eylem.
Neredeyse Latin ve Moğol istilalarında bile AKP döneminde olduğu kadar yağma görmemiş bu topraklarda, doğrudan siyasetle ilgili bir konuda siyasetin dışında kalınabileceğini sanmak… Tabii bu, karanlığın ve cehaletin iktidarının yarattığı korku imparatorluğuyla ilişkili doğal bir netice. Bu, “boş işler peşinde koşan” (!) ve hâlâ nasıl oluyorsa mücadele etmeye azimli olan solcu öğrenciye duyulan nefretle birleşip, katı ve kibirli bir hâl alıyor.
Ve tıbbiyeyi kazanarak ne kadar akıllı, üstün olduklarını cümle cihana göstermiş olduklarını varsayan gençlerimiz, sosyal, siyasi meselelere dair getirdikleri yorumların hamlığıyla yurdun büyük cehalet kümesinin birer neferi olduklarını ifşa ediyorlar.
Umut kırıcı…
Fakat yine de ülkenin ve gençliğin bu vaziyetine karşın kısık, korkak, çekingen de olsa ses çıkarılıyor oluşu, öyle veya böyle eylemlerin yapılması da olumlu. Yapılan eleştirilerin evvela bunu teslim ederek yapılması gerek. Buna müdahale edemiyor, bunu kanalize edemiyor, buradan dışlanıyor olmaksa solun sorunu ve başarısızlığı. Eylemleri yönetme maharetine sahip olmayı bir kenara koyun, ona eklemlenmesinin dahi irrite ettiği bir sol görüntüsü düşündürücü.
Sola karşı bu tepki, Gezi’deki “flamasızlık” edebiyatından beri hissediliyor. Tek fark bu tavrın bugün çok daha güçlü olması ve solun son dönemde kendi meşruiyetine dair algıda, cesaretinde ürkütücü bir gerileme, kırılma trendinde oluşu.
Öğrenci arkadaşlarımızın anlamadığı yahut anlamazlığa verdiği şey ise şu: “Apolitizm” diye bir duruş, tavır yoktur. Yani bir insan apolitik olamaz. Bir durum, bir duygu, bir şey apolitik olabilir. Mesela taş tek başına apolitik bir şeydir, yerde öylece durur. Fakat siz taşı yerden alıp bir polise fırlattığınızda taşı politikleştirmiş olursunuz. Hâliyle taş dahi politize olabiliyorken, insanın apolitik olabileceğini iddia etmek her açıdan sakil duracaktır. Hele ki direkt politik olan bir meselenin göbeğinden konuşuyorsak.
İşte bu “apolitizm” dedikleri şey, sadece ideolojik bir duruşa başka bir isim vermek için kullanılan bir kılıf. Bu “apolitizm” de bir tür sağcılıktır, soft sağcılıktır, rızadır. Velhâsıl yine politiktir.
Yani memlekette olan biteni hiç umursamıyor olmak sizi “apolitik” değil, sağcı yapar. Siyasî yelpazede AKP, MHP ile kendinize aynı kanatta yer tutmuş olursunuz. İktidara gösterilmeyecek her tepki veya verilecek tepkide her hesaplı yumuşatma hamlesi, iktidarın rıza üretiminde onun hanesine bir başarı olarak yazar. “Ben onlar (solcular) gibi değilim”, “Onlar (solcular) gelmesin” demek, bu “sterilizasyon” çabası, doğrudan kendi kaderini etkileyecek korkunç bir olayda dahi “siyasete bulaşmama”yı, eylemin taleplerinin bile önüne çıkarmak sağcılık değilse nedir?
3000 öğrencinin okuduğu bir üniversitede yemekhane ücretleriyle ilgili bir protestoya 70’i örgütlü ya da sempatizan 100 öğrenci katılmışsa, geriye kalan 2900 öğrenci bu eyleme yönelik “apolitik” değil, sağcı bir tavır geliştirmiş demektir. Gerekçe ne olursa olsun. Daha sonra bu eyleme katılacak olan 300 öğrenci, eğer “siyaset yapmayalım” derse, onlar da sağcıdır. Hak aramak siyasidir çünkü, hayata dair her talep ediş siyasidir. “Siyaset yapmayalım” demek, “solculuk yapmayalım” anlamına gelir sadece. Slogan atmayalım, işgal eylemi yapmayalım, sadece Türk bayrağı sallayalım, rektörlüğü hedef almayalım, ülkenin diğer açlık, yoksulluk sorunlarına yönelik tek bir söz etmeyelim… Bunlar hep sağcılık.
1400 işçinin çalıştığı bir fabrikada 100 işçi işten çıkarıldığında greve giden 1000 işçi de, “işim, ekmeğim” diyerek sessiz kalıp işine devam eden 150 işçi de, “lanet komünistler!” deyip makine çalıştırmayı sürdüren 100 işçi de, patrona yaltaklanan 50 işçi de politiktir. Son üçü grev kırıcı ve dolayısıyla sağcıdır/ sağcı davranmıştır.
Bu işten çıkarmalar dolayısıyla ekonomik durumu sebep gösterip patronu mazur görenler de, grevci işçilere saldırı düzenleyenler de, “bana ne?” diyenler de, sessiz kalanlar da, basın açıklaması yapanlar da, kitlesel bir protesto yürüyüşü tertip edenler de, patronun helikopterini yakanlar da kendi meşreplerince politik bir duruş sergilemiş olurlar.
Hayatın kendisi siyasettir ve siyaset iki yoldur, biri sağ, biri soldur. “Apolitik” yoktur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.