İşçi sınıfı 16 yıldır kesin bir zapturapt altında tutulduğu halde, iktisadi kriz kaçınılmaz hale gelmiştir. Yani AKP’yi var eden sınıf dengesinin maddi temeli sarsılmaktadır. Bu durum, kapitalizmin nesnel yasalarının dolaysız bir sonucudur AKP’nin baskıcı rejimine karşı mücadelede, hatırdan çıkarmamamız gereken önemli bir nokta var: Bu parti, Türkiye işçi sınıfının 2001 kriziyle birlikte uğradığı ağır yenilgi […]
İşçi sınıfı 16 yıldır kesin bir zapturapt altında tutulduğu halde, iktisadi kriz kaçınılmaz hale gelmiştir. Yani AKP’yi var eden sınıf dengesinin maddi temeli sarsılmaktadır. Bu durum, kapitalizmin nesnel yasalarının dolaysız bir sonucudur
AKP’nin baskıcı rejimine karşı mücadelede, hatırdan çıkarmamamız gereken önemli bir nokta var: Bu parti, Türkiye işçi sınıfının 2001 kriziyle birlikte uğradığı ağır yenilgi sayesinde iktidara gelebildi. Yani AKP iktidarı sınıflar mücadelesinin bir eseri. Türkiye işçi sınıfı 2001 krizine karşı sosyal bir cevap veremedi. Veya sermaye sınıfının ağır saldırısına karşı barikatlar oluşturamadı. Şunu da kabul etmeli ki AKP, işçi sınıfının geri çekildiği koşulları çok iyi değerlendirmiştir.
Bu parti büyük sermaye gruplarının (hakim sermaye) doğrudan-temsilcisi değildi, böyle iddiası da bir niyeti de yoktu. Ama temsil ettiği daha küçük (İslamcılık iddiasındaki) sermaye sınıfı ile büyük sermayenin (ve tabii uluslararası sermayenin) çıkarlarını birleştirip, işçi sınıfına saldırıyı en uç noktalara vardırmayı, başarmıştır. (Geçerken belirtelim sermaye sınıfının bu partiye gönüllü veya gönülsüz desteğinin maddi temelini de bu saldırı oluşturur.) Böylece işçi sınıfı ile sermaye arasındaki denge işçi sınıfının aleyhine yeniden kurulmuş oldu.
Bu dengeyi AKP iktidarının iktisadi ve sosyal varlık temeli olarak tarif edebiliriz. O halde bu sınıflar dengesi, aynı zamanda AKP iktidarının aşil topuğu değil midir? Evet öyledir, fakat bu sınıflar dengesi diyalektik olarak onun alaşağı edilme zemini de oluşturur. Yani sınıflar dengesindeki ciddi bir değişim iktidarı sarsabilir.
AKP iktidarının ve liderinin baskıcı bir rejime yönelmesinin maddi temelini de işte bu dengeyi ne pahasına olursa olsun koruma gayreti oluşturur. Büyük sermayenin bir blok olarak bu iktidara pasif desteğinin nedeni de bu gayreti samimi buluyor olmasıdır. (Büyük sermaye bloku içinde bazı grupların, AKP’ye yakın bazılarının uzak olması bu durumu değiştirmez.)
Burjuva-sol ve liberal siyasetçi ve aydınlar AKP’nin baskıcı rejiminin maddi temelini ortaya koymaya asla yeltenmezler. Baskıcı rejimi ahlaki, hukuki, yolsuzluklar, ve R. Tayyip Erdoğan’ın kişisel özellikleri üzerinden açıklarlar. Ve böylece sınıflar mücadelesinin belirleyici öneminin gözden kaçırılmasına hizmet ederler.
Şunu da teslim etmeliyim ki işçi sınıfı şu 16 yıllık AKP iktidarında başkaldırmaktan geri durmamış, kitlesel biçimde ayağa kalkmasını da bilmiştir. (2005 özelleştirme karşıtı kitlesel grevleri ve mitingler; Tekel 2009 Ankara mücadelesi; Antep tekstil işçilerinin, kitlesel 2011 grevi gibi.) Fakat bir türlü, mücadele genelleşip, süreklilik kazanamamış; bunun sonucu olarak da sınıfın içinden öncü işçi grubu sivrilememiş; ve nihayet politik bir oluşum sözkonusu olmamıştır.
***
AKP’nin becerisi, işçi sınıfının aleyhine olan sınıflar dengesini korumakla yetinmeyip, daha ileriye vardırmasıdır. Hatta bunu samimi ve enerjik bir amaç edinmiş olmasıdır. Bu süreçte dört önemli olgu var ki biz bunlara mevcut sınıf dengesinin maddi temeli diyebiliriz:
***
Fakat, 2010’dan bu yana ekonomide düşük ücretlere, (ve emek yoğunluğunun artışına) rağmen verimlilik artışı ve kâr hacminin artışında ciddi ölçüde yavaşlama hatta duraklama belirgin hale geldi. Sanayi şirketleri bu yavaşlama eğiliminden halen (elimizde son kullanılabilir veri 2017 yılı) çıkabilmiş değil.
Demek ki işçi sınıfı 16 yıldır kesin bir zapturapt altında tutulduğu halde, iktisadi kriz kaçınılmaz hale gelmiştir. Yani AKP’yi var eden sınıf dengesinin maddi temeli sarsılmaktadır. Bu durum, kapitalizmin nesnel yasalarının dolaysız bir sonucudur.
***
Pekâlâ, sermaye sınıfı ve onların devleti ve hükümeti (AKP hükümeti) çaresiz midir? Tabii ki değildir. Sermaye sınıfımız tecrübeleriyle ve bilmektedir ki, verimliliği artırmak (nispi artı-değerin artırılması) yolu ile kâr hacmi ve oranı artabilecektir. Ama bunu sağlamanın yolu yeni yatırımlardan geçmektedir. Fakat bunun için sermaye birikimi yeterli değildir: Yani düşük ücretlere, aşırı sömürüye rağmen, elde edilen kâr düzeyi, yeni yatırım ve borç geri ödemesi için yeterli büyüklüğe erişememiştir. (Son yıllarda burjuva iktisatçılarının eğitim, katma değeri yüksek ürün diye yırtınmalarının nedeni de budur.)
Ayrıca vadesi gelen eski borçların ödenmesi için yeni-borçlanma kaçınılmazdır. Fakat bu yola başvurulursa, son 6 yıldır iyiden iyiye bozulan kâr hacmi-borç dengesi daha fazla kötüleşmekle kalmayacak, mutlak bir borç ödeme krizi doğacaktır. (Bu satırlar yazılırken dolar kurunun 4,50 TL’yi geçmesi döviz cinsinden borçlanmanın çok güçleştirdiğini ortaya koyuyor.)
Ayrıca bütçenin açığının hızla artıyor oluşu da devletin borçlanmasını da kaçınılmaz kılıyor ki, çok ağır bir maliyeti üstlenmeden yeniden borçlanma mümkün görünmüyor. (Varlık, emlak barışı, kaçak yapılara vergi karşılığı tapu verme girişimleri soruna geçici ve kısa süreli çare olabilir.)
Tabii sürecin bir de öznel boyutu var. AKP hükümeti 16 yıl sonra işçi sınıfının bazı kesimlerinin ücretini artırmak zorunda kaldı veya artış sözü verdi. (Emeklilere ikramiye, sosyal yardımların artırılması, sınırlı sayıda taşeron işçinin kadrolu olması ve ücretlerinin artması gibi.) Bu sözün (tutulmama ihtimali güçlüdür) bütçe açığı verilmeden yerine getirilmesi mümkün görünmüyor. Bütçe açığı demek yeni ve pahalı borçlanma demek.
***
Demek ki nesnel ve öznel olaylar, AKP’yi var eden mevcut sınıflar dengesinin maddi temelini ciddi biçimde sarsılacağını göstermektedir. Yani AKP iktidarı aşil topuğundan yakalanmıştır. Kurtulması pek de mümkün görünmüyor.
Sınıflar mücadelesinde en küçük bir taviz bile istikrarın dağılmasını çığ etkisiyle hızlandıracaktır.
Koşullar böyle de, toplumsal muhalefet bunlardan nasıl yararlanacak, istikrarın dağılmasını hızlandırabilecek mi? Benim şahsen şüphelerim var. Ama yine diyalektik burada işe girebilir ve nesnel koşulların yıkıcılığı, toplumsal muhalefetin örgütlenmesine yol açabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.