Nadir toprak cevherlerinin yerini alacak cevher ortalıkta gözükmüyor. Teknolojik katma değeri yüksek olan bu cevherlerin rezervleri sınırlı ama gelişen yeni teknolojiler ise bu cevherleri yutuyor. Önümüzde bir çıkmaz sokak var
Nadir toprak cevherlerinin yerini alacak cevher ortalıkta gözükmüyor. Teknolojik katma değeri yüksek olan bu cevherlerin rezervleri sınırlı ama gelişen yeni teknolojiler ise bu cevherleri yutuyor. Önümüzde bir çıkmaz sokak var
Skandiyum, itriyum, lantan, seryum, praseodyum, neodim, prometyum, samaryum, europyum, holmiyum, thulyum, lütesyum ve daha birçokları… Telaffuz etmede, adlarını yazmakta zorluk çektiğimiz ve tanımadığımız bu adlar “nadir toprak cevherleri/elementleri” (NTC). Kimileri “stratejik cevherler” ya da “yeşil cevherler/elementler” olarak da anıyor. “21. yüzyılın altını” diyenler de var. Özellikle Çin’in yeni “Eldorado”su. Son yılların “yeni” ya da “yeşil” teknolojilerinin yoğun olarak kullandıkları ya da aletleri giderek küçültmenin vazgeçilmez cevherleri. Yeni teknolojilerin olmazsa olmaz kullanmak zorunda kaldıkları vitaminler…
Bunlar olmaksızın cep telefonları, televizyonlar, lazerler, füzeler, rüzgar ve güneş enerjileri, elektrikli arabalar, araba egzozları, mıknatısları ve daha birçok kullanılan nesneler çalışmaz.
Geleceğin teknolojileri ve yenilenebilir enerjiler bunlara bağlı; ama rezervleri sınırlı. Dünyada ortalama her kişi 17 gram NTC kullanıyor. Ama bu cevherler olmaksızın dünya yavaşlayabilir. 1970 yıllarından sonra yapılan teknolojik seçimlerin sonucu ve büyük ölçüde NTC üreticilerine bağlısınız. İşte buna da -şimdiden- bir çözüm bulmak gerekiyor.
Günlük yaşamımızın vazgeçilmez nesneleri ya da cevherleri ama kimse tanımaz. Tanımak zorunda da değil tabii ki.
Neden nadir?
İlk bulunduğu yer Avrupa olup ve bu kıtada çok az bulunduğundan bu adı aldıkları söylenir. İlk bulan İsveçli Carl Axel Arrherius. 1787 yılında Stockholm yakınında Ytterby köyünde keşfedilmiş ve iterbiyum adını almış. Ayrıca cevherler de az yoğunlukta olduğundan nadir adı verilmiş. Ama o kadar da “nadir” değiller. Kurşundan 10 kat, gümüşten 1000 kat fazla bulunurlar. En fazla seryum (bakır-kalay arası) bulunurken, en nadir olanlar ise tulyum ve lutesyumdur.
Neden toprak?
Çünkü kimyacıların oksitlere verdiği ve ilk saptadıkları biçim bu olduğundan. Gerisini maden uzmanlarına bırakalım.
21. yüzyılın vazgeçilmez bu cevherlerinin ekonomisinden söz edelim.
Çünkü yıllık piyasası 4-5 milyar dolar ve üretimin %90’ını Çin sağlıyor. Bu alanda tekel ve karar verici ülke. Hemen hemen tüm ülkeler Çin’in üretimine bağımlı. Ayrıca rezervler açısından da Çin ilk sırada. Talep her yıl %10 artıyor. Ayrıca üretimine girdikleri teknolojik araçların piyasası çok daha büyük.İştah kabartıyor. Ama kısaca bu cevherleri tanıtmakta yarar var.
NTC 17 metalden oluşur. Skandiyum ve iterbiyum dışında 17 tantanit bulunur. Dünya üretiminin %95’i bastnazit, monazit ve ksenotim olmak üzere üç mineralden sağlanır.
Yumuşak, dövülgen, yassılaşan, reaktif (yüksek ısılara) özellikleri olduğundan optik (cam renklendirme), elektronik (telefon, bilgisayar), manyetik (mıknatıs ve minyatürleştirme), katalitik (egzoz), mekanik (sertlik özelliğiyle cam parlatma) alanlarda kullanılırlar.
Ağır ve hafif toprak cevherleri olarak ikiye ayrılırlar. Örneğin lantan, seryum hafif; terbiyum, lutesyum ağırdır.
Kaya ve mineralde bileşik-karışık şekilde bulunurlar ve ayrıştırılmaları gerekir. Her mineralin NTC içeriği farklıdır. Ayrıştırmak için konsantrasyon, asitle ayrıştırma, çözücüyle çıkarma, seçici çökellenim, erime gibi teknikler uygulanır ki tüm bu tekniklerin insan ve doğaya maliyeti çok fazladır.
Üretimde öncelikle açık maden ocaklarından çıkarılırlar, sonra öğütülürler ve ayrıştırılırlar. Ama ayrışmamş (çakmak taşı, katalizör için), kısmen ayrışmış (seryum) ve ayrışmış olarak da (lantan, samaryum) bulunurlar.
Kullanımları ise çok saflık gerektirir.
İlk kez Manhattan atom bombası projesiyle bu cevherlere ilgi duyulur ve üretilmeye başlanır. 1970’e kadar pek adından söz edilmeyen NTC, ilk kez renkli TV’in katodik tüpünde kullanılır ve daha sonra yeşil ya da yüksek teknolojinin vazgeçilmez cevherleri olurlar. 1948’e kadar Hindistan-Brezilya tarafından üretilir. 1950 yılında Güney Afrika kaynakları (monazit) ortaya çıkar. 1965-85 yılları arası ABD’de Mountain Pass madeni önem kazanır. 1985 sonrası ise üretim hemen hemen tümüyle Çin’in eline geçer. İç Moğolistan’da Bayan obo madeni en büyük NTC kaynağıdır.
Ülkemizde ise 1995 yılında yapılan bir araştırmaya göre Sivrihisar yakınlarında NTC saptanmıştır. Ancak o tarihten bu yana üretim yapılıp yapılmadığı konusunda bilgi yoktur.
2015 yılına göre dünya rezervlerine ve üretim yüzdelerine göz atalım.
Görüldüğü üzere hem rezervler, hem de üretim açısından Çin, NTC konusunda tekel konumuna sahiptir. Ancak üretimin %30’nun kaçak olduğu saptanmıştır ve bu konuda Çin, özellikle insan ve çevre felaketleri açısından önlem almaya başlamıştır. Çin’in Bayan obo madeni üretimin %60’ı sağlamaktadır.
2016 yılında toplam üretim yaklaşık 221.000 ton olup (200.000 tonu Çin’e ait ve kaçak üretim dahil) 200.000 tonu tüketilmektedir. Japonya 35.000 ton/yıl, Avrupa 15.000 ton/yıl kullanmaktadır.
Çin 2009 yılında ihracatını kısıtlar ve kota koyar. Çünkü üretimi kendi sanayinde kullanmak ister. Ayrıca yabancı firmalara “Eğer NTC istiyorsanız gelin ülkede fabrika açın” der. Ancak kısıtlama 2015’de kaldırılır ve kota yerine belirli firmalara lisans verilir. Kota ve kısıtlama konusunda Çin ile Dünya Ticaret Örgütü arasında sürekli görüşmeler yürütülmektedir.
Çin, NTC’in önemini anlar ve 1986 yıllarında Deng Xia Ping “863 programıyla” (NTC Çin’in altınıdır diyerek) uzun vadeli bir NTC programı yapar. Başına da bu işin uzmanı Prof. Xu Guangxian getirilir. 1979-1989 yılları arası üretim %40 artar. Kota ve kısıtlamaya bağlı olarak da fiyatlar artar ve kimi cevherlerde %50’ye ulaşır.
Sanayisi büyük ölçüde NTC’ye dayanan Japonya, kota ve kısıtlamalar nedeniyle geri dönüşüme ağırlık verdiği gibi Pasifik Okyanusu derinliklerinde NTC araştırmasına girmiştir, ki bu araştırma da karasuları konusunda kimi tartışmalara neden olmaktadır.
Bugün NTC’nin geri dönüşümü çok zahmetli olup %1 dolayındadır. 2020 yılında %8-16 arası olacağı düşünülmektedir. Geri dönüşümün de çoğu kez gelişmekte olan ülkelerde sağlıksız şekilde yapıldığını unutmayalım.
Sırasıyla %35 ile seryum, %29 ile lantan, %18 ile neddiyum, %7 ile prosedyum ve %7 ile itriyumdur. Kullanıldıkları belli başlı alanlar ise sırasıyla (hacim olarak) mıknatıs %21, kataliz %19, metal alaşım %16, parlatma-cam katkısı %27, seramik %7, aydınlatma %4, diğer %6. Ancak değer olarak ele aldığımızda sırasıyla mıknatıs alanı %62, kataliz alanı %4, metal alaşım %7, parlatma-cam katkısı %7 seramik %4, aydınlatma %12 ve diğer %4’lük değere sahiptirler.
2015 yılında NTC’nin fiyatları ise şöyledir (kilo/dolar): İtriyum 38,5, lantan 6, seryum 6,2, prodyum 90, nedyum 53, samaryum 12, gadolonyum 52, disprosyum 323, terbiyum 685, europyum 385.
Kullanıldıkları alanlara göre fiyat değişmektedir. En çok kullanıldıkları alanlar ise iletişim, yeşil teknoloji ve askeri alanlardır. Örnek vermek gerekirse cep telefonları (titreşimi sağlayan mıknatıs), bilgisayarlar (okuyucu kafası) ve yongaları, TV ekranları, güneş panoları ve rüzgar enerjisi üretimi, elektrikli araba bataryaları, LED aydınlatma, lazerler, radar ve füzeler, sonarlar, gece gözlükleri, cam ve petrol sanayi, florasan lambalar, X-ray tüpleri, MR görüntüleme, kamera lensleri, pil elektrodu, çakmak taşı, egzoz, optik kablo, sayısal fotoğraf makinesi, dizel motorların partikül filtresi üretimleri ve daha birçok teknoloji üretimi NTC olmadan imkansızdır. Banknotlarda bile kullanılıyor.
Örneğin rüzgar türbinin 3 MW elektrik üretmek için 2700 kilo NTC gerek. Prius araba motoru için 1 kilo neodyum gerekli. %80 tasarruf sağlayan ampuller için terbiyum gerekli. Elektrikli-hibrit arabalar için 1,2-3,5 kilo, 500 gram bilgisayar diski için 15 gram NTC gerekli.
20. yüzyılın vazgeçilmez cevherleri olup piyasası günden güne gelişmekte ve neoliberal sistemin vazgeçilmez spekülasyon araçlarıdır. 2011’de fiyatı zirve yapan NTC’de diğer hammaddeler gibi borsa oyunlarından kurtulamamaktadır.
Şu anda NTC’in yerini alacak cevher ortalıkta gözükmüyor. Ancak araba bataryaları lityuma geçerken aydınlatmada ise LED kullanılıyor. Teknolojik katma değeri yüksek olan bu cevherlerin rezervleri sınırlı ama gelişen yeni teknolojiler ise bu cevherleri yutuyor.
Önümüzde bir çıkmaz sokak var. Bunun aşılması içinde Japonya, Hindistan, Güney Kore, Singapur, AB’nin kim devletleri (Fransa, Polonya) okyanusların (Pasifik, Hint) derinliklerinde bu cevherlerin peşinde. Yeryüzü bitti, sıra okyanuslarda.
NTC ekonomik, teknolojik ve jeopolitik amaçların son yüzyılda en önemli araçlarından biri olduğundan Avrupa Birliği bu konuda bir çalışma grubu kurar: ERECON yani Rare Earth Competency Network(2008).
Çevre konusunda kişi ve devletleri sürekli uyaran kimi çevre örgütleri (örneğin Greenpeace) NTC’in ortaya çıkardığı çevre kıyımı hakkında sessizler. Örneğin 1982 yılında işletmeye açılan Malezya’da Bukit Merah NT madeni 1992’de kapanır. Ünlü Mitsubishi firmasının kullandığı bu maden lösemi, sakat doğumlara neden olmuştur. 2003’de maden temizlenmeye çalışılır.
1 ton NTC çıkarıldığında geriye 1500-1600 M3 atık bırakıyor. 1 ton NTC çıkarmak için 7-8 ton amonyum sülfat kullanmak gerekiyor. Ayrışmaları için kullanılan asitler (sülfür, florür) insan ve doğayı mahvediyor, radyoaktivite açığa çıkıyor. Çin’deki Bayan obo madeninde radyoaktif normal düzeylere göre 32 kat fazladır. Ayrıca radyoaktif, asitli sular doğaya salınmaktadır.
Çalışanların toz yutması akciğer, pankreas kanserlerine neden olmaktadır. Yeraltı suları kirlenmektedir. Toprağın PH değeri değişmektedir. Asit -çamur- çöp havuzlarda tutulmasına karşın maden kapatıldığında geleceğinin ne olacağı meçhuldür. İşlenen her 100.000 ton toprakla 200 ton toryum oksit açığa çıkar. Ayrıca kullanılan enerji ve su miktarını unutmayalım.
Her saniye 4 kilo NTC üretiliyor yani 124 milyon kilo tüm dünyada. Cep telefonunuzu elinize aldığınızda ya da TV’e bakarken birde bu aletlerin içinde bulunan NTC’in nasıl çıkarıldıklarını ve kaç kişinin yaşamına mal olduğunu düşünün. Programlı kullanımdan düşürme politikasıyla “modası geçti” deyip çöpe attıkça dünya daha fazla kirleniyor.
Kömüre, petrole, nükleere bağımlı olmaktan çıkıp yeni, yeşil ve temiz teknolojilere geçmenin arkasında yatan durum bu ve çevreci örgütlerde bu konuda pek ses çıkarmıyor.
Ama NTC’yi çıkaranlar, pazarlayanlar kısa dönemi düşündükleri için keyifli. Hep aynı yöntem: Önce kâr, sonrası tufan.
Bir iki-kitap:
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.