Bize düşen futbolun ve sporun taraftarı olmak ve ona sahip çıkmaktır. Çünkü taraftar olmak önce öznenin yanında yer almak ve onu korumaktır
Bize düşen futbolun ve sporun taraftarı olmak ve ona sahip çıkmaktır. Çünkü taraftar olmak önce öznenin yanında yer almak ve onu korumaktır
1. Herhangi bir takım tutmadan, herhangi bir kulüp taraftarı olmadan sevilen futbol, aslında futbolu tutmak ve futbolun taraftarı olmaktır.
Özellikle futbol okur-yazarlığı ve futbol üretimine katkı için tercih edilir bir özelliktir. Çünkü nesnelliği ve öznenin kendisine odaklanmayı sağlar.
2. Bir takım veya kulüp taraftarı olmadan futbolu sevmek onu gerçekten sevmektir.
Bu, duygusallıktan arındırılmış olmak demek değildir. Bu, taraf olma idealizmi ve fanatizmden uzak olmanın sağladığı bağımsız olabilme şansıdır aynı zamanda.
3. Taraftar olmayanın bertaraf olduğu veya böyle söylendiği bir düzende sadece futbolun tarafında yer almak en asil, en erdemli ve en mücadeleci taraftar olmak değilse başka nedir?
4. Ülkede ve dünyada takımlar ve kulüpler düzeyinde var edilen bir taraftarlık biçiminin bireyi ve toplumu tutsak alabildiği bir bağlılık ve aidiyet sanıldığı kadar romantik ve saygın olmayabilir. Ama olabilir de… Neden bağlı olduğunun ve niçin ait olduğunun akılcı ve haklı gerekçeleri olduğu sürece…
5. Durup dururken bir futbol hatırası nereden aklımıza geliveriyor bilmiyoruz! Ama geliyor işte…
80-81 yılları… Ankaragücü, Beşiktaş ve Fenerbahçe gibi takımları yenerek 13 maçlık serüvenin ardından Türkiye Kupası’nı kazanır. Lakin kupayı kazanan bu takım 1. Lig’den düşmüş bir takımdır. Olabilir. Ligden düşmüş bir takım da elbette Türkiye Kupası’nı kazanabilir. Ama bunu hissetmek için o yılları yaşamış olmak gerekir.
“Bir ülkenin futbol liginde bir başkent takımı olmaz mı?” gibi dâhiyane ve evrensel cümlelerin sarf edildiği yıllardır. Sonunda çözüm bulunur. Kenan Evren’in dönemin Spor Bakanı’na yaptığı baskıyla yeni bir yasa çıkartılır. Yasaya göre hangi takım Türkiye Kupası’nı kazanırsa, 1. Lig’de oynamaya hak kazanacaktır. Nitekim böyle olmuştur. Ankaragücü 1. Lig’in yolunu tutmuştur.
6. Geçmişimizde ve bugünümüzde futbol ve taraftarlık meselesinde, futbolun taraftarı olmanın çok ötesine geçen ve siyasi iklimin en kullanışlı araçlarından olan futbolun nasıl bir taraftar olunması ve yapılmasına ilişkin berbat diyebileceğimiz örnekleri de mevcuttur.
“İktidar ve futbol” ilişkisinde tarih boyunca kurulmuş ilişki “futbolun iktidarı” düzeyinde algılansa da altında ve arkasında bir şekilde “iktidarın futbolu”nu barındırır.
Örneğin bir liberal ve sözde bir demokrasi kalemşoru Hasan Cemal’in mecburen ve kerhen eleştirel ifadesiyle “Mussolini’nin Lazio’su, Franco’nun Real Madrid’i, Erdoğan’ın da Başakşehir’i…”
Son yıllarda herkeste bir şekilde farkındalık oluşturacak şekilde “başkanın takımları”, “başkanın artistleri”, “başkanın türkücü ve şarkıcıları” ortaya çıkan olgular anti-demokratik rejimlerin kendine has görüntüsünden başka bir şey değildir.
7. Başakşehir Spor Kulübü ilginç bir projedir. Proje dediysek yalan, dolan ve rantiye ile futbolun nasıl ilişkilendirilebildiğine dair “yeni düzen çıktısı” berbat ve olumsuz anlamda bir projedir Başakşehir. Büyükşehir Belediyesi’nin ve dolayısıyla halkın paraları ve mallarının peşkeş çekilerek, tüzel bir kişiliğe devredildiği ve halen de şirket ilişkileri ve marifetleri ile beslenmeye devam ettiği “toplumcu spor modeline” en aykırı otoriter rejim modeli ürünü bir spor yapısıdır Başaksehir Spor Kulübü ve futbol takımı…
Söz konusu kulüp ve takım, en son AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı’nın partisinin Başakşehir Kongresi’nde “O tribünleri gençliğin doldurması lazım, buna var mıyız? Şampiyonluğa oynuyorsunuz” sözleri ile gündeme geldi.
Bizim dediğimiz de bu işte…
İktidar-spor ilişkilerinde ve siyaset-futbol ilişkilerinde en kötü süreçlerden birisini daha yaşıyoruz. Spor, iktidarın bir şekilde sürdürülebilmesinin aracı haline getirildiğinde, halkın ve özellikle emekçi sınıfların kendilerine ait olmaktan çıkar, paranın ve gücün aracı haline gelir.
Dolayısıyla bize düşen futbolun ve sporun taraftarı olmak ve ona sahip çıkmaktır. Çünkü taraftar olmak önce öznenin yanında yer almak ve onu korumaktır. Spora ve futbola biz halk adına sahip çıkmaz isek, sporu ve futbolu birer tüketici olarak tüketenler haline dönüşür ve gücün taraftarı olmayı seçersek önce sporu sonra tüm değerlerimizi yitirmek durumunda kalırız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.