Nükleer savaş tehdidi Kore halkı açısından yersiz bir tehdit değil. Berbat bir gerçeklik
Ne savaş tehdidi ne de yaptırımlar, Kore Yarımadası’na barış getirmeyecektir. Barışa, güven ve müzakereler yoluyla ulaşılabilir. Kore Yarımadası çevresinde güvensizlik atmosferini yaratmış olanlar, Birleşik Devletler ve onun müttefikleridir. İki Kore ise –bu sırada– aralarındaki farklılıkları çözüme kavuşturmanın en iyi yolunu bulmaya çalışmaktadırlar. Onlara nefes alma izni verilmek zorundadır. Onların barış yolu nefessiz bırakılmamalıdır
Kore Yarımadası’nda –25 milyonu Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nde (KDHC ya da Kuzey Kore) ve 50 milyonu Kore Cumhuriyeti’nde (KC ya da Güney Kore) olmak üzere– 75 milyon insan yaşıyor. Yarımadadaki en fazla nüfusa sahip şehir, Güney Kore’nin başkenti Seul’dür. Eğer bu 10 milyon nüfuslu şehrin üzerinde bir nükleer bomba patlatılırsa, iki milyon kişi ölecektir. Yarımadaya dönük topyekûn bir saldırı ise milyonlarca ölüye ve yarımadanın topraklarının tamamının nesiller boyu sürecek tahribatıyla sonuçlanabilecektir. Nükleer savaş tehdidi Kore halkı açısından yersiz bir tehdit değil. Berbat bir gerçeklik.
Bu türden bir senaryoya karşı korku ve Pyeongchang’daki (Güney Kore) Kış Olimpiyatları sayesinde, Kuzey’deki ve Güney’deki iki hükümet bir uzlaşmaya vardılar. Kuzey Kore lideri Kim Yong-un, Yeni Yıl konuşmasında, KDHC’nin KC ile üst düzey görüşmelere başlayabileceğini söyledi. Bu açıklama, yarımadanın atmosferindeki buzların çözülmesine yol açtı. İki Kore Olimpiyatlarda birlikte yürüdüler ve kadın buz hokeyi takımı her iki Kore’den de oyunculara yer verdi. Aynı zamanda, Kuzey’in ve Güney’in siyasi temsilcileri, iki hükümet arasında bölünmeye yol açan çeşitli meseleleri ele almak için Askerden Arındırılmış Bölge’de buluşmaya devam edecekler. Kuzey Kore ve Güney Kore, iki yıldır ilk defa iki ülke arasındaki kırmızı hattı kullandılar.
Bu Tricontinental Dosyası, Kore Yarımadası içindeki ve çevresindeki krize dair kısa ve öz bir açıklama sunuyor. Bu dosya, kapsamlı bir değerlendirme değil. Karmaşık bir soruna açılan bir pencere. Kuzey Kore üzerine genel tartışmada eksik olan şey, Kuzey’in halkının –sadece hükümetinin değil, aynı zamanda sıradan insanların– görüşleridir. Bu insanların beyinlerinin yıkanmış olduğu ve dolayısıyla kurtuluşa ihtiyaçları olduğu varsayılmaktadır.
İşbu dosya, Temmuz 2017’de Kuzey’i ziyaret etmiş olan Brezilyalı fotoğrafçı Rafael Stedile’in çektiği fotoğraflarına yer vermektedir. Bu fotoğraflar, kendi işleriyle güçleriyle uğraşan sıradan Kuzey Korelilerin fotoğraflarıdır. Rafael bu fotoğrafları Pyongyan’da ve Hyangsan Adası’nda çekti. Bu fotoğrafların dosyadaki varlığının, Kuzey Kore, aslında genel olarak Kore Yarımadası hakkında insanların insan-dışılaştırılmış konuşma biçimine karşı bir panzehir sağlamasını umuyoruz.
Burada salt jeopolitik bir krizden bahsetmiyoruz. İnsani bir kriz de söz konusu. Bu yarımadada yaşayan insanlar var; 75 milyon insan. Bu dosya, onların hayatları ve gelecekleri hakkındadır.
***
Moon’un önerileri
Güney Kore devlet başkanı Moon Jae-in, KDHC’ye çeşitli önerilerde bulundu. Bu öneriler, KDHC’nin Pyeongchang Kış Olimpiyatları’na katılmasını, Koreler arası diyalogların kurulmasını ve iki Kore’yi birbirinden ayıran askeri sınır hattı etrafında düşmanca hareketlere son verilmesini içeriyor.
Kuzey Koreliler bu üç önerinin en az ikisini kabul ettiler.
Moon yönetimi, aynı zamanda, Kuzey Koreli çalışanlar istihdam eden Güney Kore firmalarının faaliyet yürüttüğü Kaesong Sanayi Bölgesi’nin yeniden açılması olasılığını da açıklamıştı.
Geçtiğimiz yılın Haziran ayında, Berlin’de, devlet başkanı Moon, yarımadadaki düşmanlığı azaltmaya dönük bir girişim dahilinde insani ve askeri ilişkiler etrafında yürütülecek tartışmaları da içerecek olan “Berlin Girişimi”nin kuruluşunu ilan etti.
Daha da önemlisi, devlet başkanı Moon, Kuzey Korelilere ABD’nin Kore’ye yönelik 1950 yılında başlayan savaşını nihayet sona erdirecek olan bir barış antlaşması teklif edeceğini ileri sürdü. Karşılığında ise, devlet başkanı Moon, nükleer silahların olmadığı, Nükleerden Arındırılmış Bölge olan bir Kore Yarımadası yaratmayı umuyor.
Ne ABD ne de Kuzey Kore –farklı gerekçelerle olmak üzere– bu seçenek konusunda istekli. Kuzey Koreliler, silahlarından vazgeçmeleri halinde böylesi bir durumun ABD tarafından istismar edilebileceğine inanıyorlar. Kuzey Koreliler, 2003 yılında nükleer silah programından vazgeçen ve sonrasında 2011 yılında bir NATO savaşı eliyle yok edilen Libya örneğine işaret ediyorlar. “İşte bu nedenle silahlarımızdan vazgeçmeyeceğiz” diyor bir Kuzey Koreli diplomat.
Diğer yandan, Birleşik Devletler ise, Kuzey Kore’nin nükleer programından vazgeçtiğini görmek fakat Güney Kore’deki askeri tesislerinden birinde bulunan nükleer silahlarını elinde tutma seçeneğini korumak istiyor.
Bugün ABD’nin Japonya’da 112 askeri üste yaklaşık 40 bin personeli ve Güney Kore’de 83 üste 23 bin 500 personeli bulunuyor. ABD ordusunun Güney Kore’deki varlığı, Kore’nin modern tarihinin bir demirbaşı olmaya devam ediyor.
Bunlara ek olarak, 1976’dan bugüne, ABD ve Kore Cumhuriyeti (Güney Kore), 17 bin ABD ve 300 bin Güney Kore askerinin katılımını, nükleer başlıklı bombaların ve uçak gemilerinin mevzilenmesini ve toprak işgali tatbikatlarını içeren Key Resolve ve Foal Eagle olarak bilinen yıllık ortak askeri tatbikatları gerçekleştiriyorlar. Bütün bunlar, Kuzey Kore’ye yönelik eli kulağında bir işgalin göstergesi.
Yok edilme korkusu
Geçtiğimiz yıl, Kuzey Kore Dışişleri Bakanı Ri Yong Ho, ABD başkanı Donald Trump’ın Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmayı bir “savaş ilanı” olarak adlandırdı. Kuzey Koreliler bu ifadeyi ilk kez kullanıyor değiller. Bu ifade, 2016’da, 2013’te ve geçtiğimiz on yıllarda pek çok kez kullanıldı. Fakat aslında ABD’nin Kuzey Kore’ye savaş ilan etmesine de gerek yok. Bu savaş zaten, 1953’teki ateşkes anlaşması ile birlikte (fakat barış antlaşması yapılmadı) 1950 yılından bugüne sürüyor.
Kuzey Koreliler, Askerden Arındırılmış Bölge’ye baktıklarında, ABD üsleri ve askerlerinin yanı sıra Kuzey’i yok etmek için tasarlanmış ABD teknolojisi ile donatılmış bir Güney Kore görüyorlar. Japonya’ya ve Filipinler’e baktıklarında ve ardından ABD’nin topraklarına baktıklarında, bu türden daha fazla donanımı –Kuzey Kore’nin bütün nüfusunu yeryüzünden silebilecek nükleer başlıklı füzeleri– görüyorlar.
Kuzey Kore’nin nükleer programı, ABD’nin ve onun müttefiklerinin silahlı kuvvetleri tarafından kuşatılmış olmasına karşı verdiği bir tepkidir. Manoa’daki Hawaii Üniversitesi’nde tarih dersleri veren Profesör Cheehyung Harrison Kim, Tricontinental‘a yaptığı açıklamada, Kuzey Kore’nin bu yorumu yapan tek ülke olmadığını söylüyor. “Süper-güçler ve onların müttefikleri Kuzey Kore’yi kınarken, Kuzey Kore’nin egemenlik ve bağımsızlık adına nükleer silahlara sahip olmasını fiilen destekleyen pek çok ülke –küçük, güneyli, Üçüncü Dünya’da, sömürge-sonrası ülkeler– mevcut. Bu ülkelerin pek çoğu yapabilselerdi bir nükleer programa sahip olacaklardı” diyor Profesör Kim.
Kuzey Kore’nin nükleer silahlar üretme ve kullanma kabiliyetine erişmiş olduğu öğrenildiğinde, ABD daha da ileri gitmeye karar verdi. ABD, Kuzey’in avantajına karşı koymak üzere bir füzesavar sistemi –THAAD (Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunması)– kurmaya başladı. Bu da kuşkusuz zaten korku içinde olan Kuzey’in üzerinde daha fazla baskı yarattı.
Güney Kore devlet başkanı Moon’u THAAD’ın kurulmasına karşı çıkanların başını çekmesi, Kuzey Kore’deki bu korku nedeniyle idi. Fakat Moon, kararını, Kuzey Kore’nin 28 Temmuz 2017’de bir kıtalar-arası balistik füze (ICBM) denemesi yapmasının ardından ABD’den gelen baskı nedeniyle değiştirdi. ABD kendi füze sistemini Eylül 2017 itibariyle kurmaya başladı. Aralık ayında, ABD Kongresi, Füze Savunma Ajansı Bütçesi için 12,3 milyar dolarlık bir ek dilimi –bir önceki yıla göre yüzde 50’lik bir artışa denk düşen biçimde– onayladı. Bütün bu hamleler, Kuzey Kore’yi gerilimi yükseltmeye kışkırttı.
Peki, Kuzey Kore’nin ABD-Kore Cumhuriyeti askeri ittifakından ve ABD silah sistemlerinin yarımadanın dört bir yanına kurulmasından endişelenmesi için meşru bir gerekçesi var mı?
Tricontinental, bu soruya yanıt vermek için, Columbia Üniversitesi Kore Çalışmaları kürsüsünden Profesör Charles Armstrong’a ulaştı.
Armstrong, Tricontinental ile yaptığı görüşmede, “KDHC’nin ABD’nin ve Kore Cumhuriyeti’nin onu yok etmek istediğine inanmak için yeterli nedeni var. Yıllık ABD-Kore Cumhuriyeti askeri tatbikatları, dünyanın en geniş askeri tatbikatları arasındadır ve KDHC’yi aşırı derecede tehdit ediyor gibi görünmektedir” diyor.
Dahası, ABD başkanı Donal Trump’ın, geçtiğimiz yılki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu boyunca yaptığı ve Kuzey Kore’ye dönük kendi hükümetinin dayattığı ek yaptırımların yanı sıra KDHC’yi “tamamen yok etmek”le açıkça tehdit ettiği konuşmalar, ABD’nin geleneksel hat olarak rejim değişikliğine dönük askeri eylemlerinin bir adım daha ileriye taşınması olarak görülebilecektir.
Armstrong, sözlerini “Bu anlamda Kore yarımadasında ve ABD ile KDHC arasında son yıllarda gerilimin azaldığı ve işbirliğinin sağlandığı anlara rağmen, ABD tehdidi fazlasıyla ciddi ve hatta varoluşsalmış gibi görünüyor. Bu koşullar altında, ABD’ye karşı sağlam bir savunma, paranoyakça değil, öngörülü bir hamledir” diyerek sürdürüyor.
Kuzey Kore, son yirmi yılda, çok çeşitli balistik ve güçlü nükleer denemeleri de içeren biçimde, bir nükleer silah cephaneliği geliştirmek konusunda önemli ilerlemeler kaydetti. 2017 yılında, Kuzey Kore 16 füze denemesi ve bir nükleer silahın yeraltında patlatılması denemesi gerçekleştirdi. Profesör Armstrong’un ölçütüyle söylersek, Kuzey Kore’nin son on yıldaki yaklaşımı paranoyakça değil, öngörülüydü.
Yıkımın Anıları
Koreler arasındaki gerilimler ise Kuzey Kore nükleer sorununun ötesine uzanıyor. Bu gerilimlerin izleri, Soğuk Savaş’ın başlamasına yol açan, Kore’nin ideolojik, siyasi ve askeri olarak bölündüğü 1945 yılına kadar takip edilebilir.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Kore Yarımadası, (SSCB tarafından desteklenen) Kuzey ve (Birleşik Devletler tarafından desteklenen) Güney olmak üzere iki bölgeye ayrıldı.
Gerilimler, Kuzey Kore toplumunda bugün de varlığını sürdüren tarihsel yaralar açmış olan Kore Savaşı’nın (1950-1953) patlak vermesiyle birlikte nihayet alevlenecektir.
Kore üzerindeki 30 yıllık Japon yönetiminin ardından, Kuzey Kore halkının egemenliğine ve bağımsızlığına yönelik en büyük tehdit ABD olacaktır.
1953 tarihli Kore Savaşı Ateşkes Antlaşması’nı takiben, yarımada, özellikle de Kuzey mahvolmuş durumdaydı.
Profesör Armstrong’un Tricontinental‘a aktardığı üzere “ABD’nin savaşta gerçekleştirdiği katliamların anısı, KDHC’nin nüfusunu bir arada tutmasının ve seferber etmesinin yollarından biridir. Fakat savaş, Kuzey’i tartışmasız biçimde mahvetmişti. Bu mahvoluş da temel olarak, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ve Japon şehirlerini yerle bir eden ‘yoğun bombardıman’ı sürdüren Amerikan bombardımanı nedeniyle gerçekleşmiştir. KDHC’deki bütün şehirler kelimenin tam anlamıyla birer moloz yığını haline gelmiştir; milyonlarca insan öldürülmüş, sakat bırakılmış ve mülteci haline getirilmiştir; savaşta ölenlerin yüzde 70’i sivildir.”
Bugün bizler, ABD’nin Kuzey Kore’ye gerçekleştirdiği bombardımanın, Kuzey ile Güney arasındaki sınır olan 38. paralelin kuzeyindeki yapıların yüzde 90’ını yok ettiğini biliyoruz.
Kore’nin bağımsızlığı
Batı’da Kuzey Kore üzerine yapılan tartışmaların pek çoğu, Güney Kore’nin Washington tarafından dayatılan koşullara uyacağını varsaymaktadır. Güney Kore, bir ABD müttefiki olduğu sürece, iki Kore arasında daha yakın bağların kurulmasına daha da fazla ihtiyaç doğuracak biçimde çatışmanın sürmesinden en fazla zarar gören taraf olacaktır.
ABD Kongre Araştırma Servisi tarafından yakın zaman önce yayımlanan 2017 tarihli bir rapor, yarımadada bir askeri çatışmanın patlak vermesi halinde, “Yüz binlerce Güney Korelinin savaşın ilk birkaç saatinde –makineli tüfek ateşiyle, roketlerle, kısa menzilli füzelerle– öleceği ve bu savaşın nükleer düzeye varması halinde de, on milyonlarca kayıpla ve dünyadaki en büyük on birinci ekonominin yok edilmesiyle karşı karşıya kalınacağı” tahmininde bulunuyordu. Bu tahminler, savaşa karşı yeterince caydırıcı olması gereken tahminlerdir.
Güney Korelilerin çoğunluğunun (yüzde 58) –gerilimin üst düzeyde olduğu– geçtiğimiz yıl, bir kamuoyu anketinde, Kuzey Kore’nin bir savaş başlatmasının “imkansız” olduğunu dile getirmelerinin nedeni de budur.
Ağustos ayında, Güney Kore devlet başkanı Moon, ülkesinin ABD ile Kuzey Kore arasında gerilim artarken sessiz sedasız oturamayacağına ilişkin güçlü bir açıklama yayımladı. Moon, yorumlarında, Kuzey Kore’ye karşı her türden askeri harekatı veto etme hakkı olduğunu vurguladı ve sözlerine, kararın “başkaları tarafından değil, kendileri tarafından” alınması gerektiğini ekledi. Moon’un ulusal bağımsızlığa yönelik endişeleri, kısmen Kuzey Kore’ye karşı ABD’nin başını çektiği bir askeri saldırı düşüncesine karşıtlığa bağlı olarak, Güney Kore siyasetinde süreklilik içeren bir meseledir.
Profesör Kim’in Tricontinental‘a yaptığı açıklamaya göre, “Güney Kore hükümeti, Güney Kore sivil toplumu ve medyası ile birlikte, ABD’den, Çin’den, Japonya’dan ve Rusya’dan gelen sesler ne kadar yüksek olursa olsun, Kuzey Kore ile muhatap olacak en önemli aktördür. Aynısı Kuzey Kore için de geçerlidir. Kuzey Kore bir yandan Çin’in ve Rusya’nın “ufak kardeşi” rolünü oynamak zorundayken, diğer taraftan da onları baypas ederek Güney Kore ile diyalog kurabilecektir. Bu dediklerimiz bugün gerçekleşiyor ve benim düşünceme göre, ilerlemenin en iyi yolu da budur. İki ülke her şeyden önce birbiriyle konuşmaya başlamak zorundadır.”
Bununla birlikte, Profesör Kim, Güney Kore hükümetinin Birleşik Devletler’den gelen baskıya boyun eğmesi ihtimalinin de her zaman söz konusu olduğunu belirtiyor. Kim Daejung, Roh Moohyun ve bugün de Moon gibi liberal popülist liderler, Güney Kore nüfusuna yönelik yeniden bölüşüm politikalarını ve Kuzey Korelilere yönelik barış önerilerini içeren halk-yanlısı bir zeminde seçildiler. Gelgelelim bu liderler, seçilmeleriyle birlikte, genellikle, şikayet edip duran Güney Koreli şirketlerin çıkarına uygun olarak Birleşik Devletler’e taviz veren bir siyaset izlediler. Profesör Kim’e göre, durum karmaşık çünkü bu yönetimler “bir yandan Kuzey Kore ile daha bağımsız bir biçimde ilişki kurabilirken, diğer yandan ise ABD ile statükolarını sürdürmektedirler. Moon Jae-in’in yakın zaman önce Kuzey Kore ile Güney Kore’nin birbirileriyle doğrudan konuşmasını mümkün kıldığı için Trump’a müteşekkir olduğunu söylemesinin nedeni de budur.”
Her ne kadar ABD hükümetinin Çin’in Asya’daki ve dünyadaki rolünü kuşatmak ve zayıflatmak gündeminin bir parçası olarak Kuzey Kore’yi kıstırmaya dönük muazzam iştahını zapt etmek için yeterli olmayacaksa da, biraz karşılıklı kompliman da barış ihtimalini daha çekici bir hale getirebilirdi.
Kuzey Kore (ve bir bütün olarak Kore Yarımadası) ile güçlü kültürel ve tarihsel bağlara sahip olan Çin, Kuzey Kore’nin siyasi istikrarına haklı olarak yüksek düzeyde öncelik veriyor. İki ülke arasındaki ikili ilişki, hem daha geniş bölgesel dinamikler hem de nükleer mesele açısından oldukça önemlidir. Fakat Çin’in Kore Yarımadası’nda oynadığı hassas rol, Birleşik Devletler ile onun giderek asıl hasmı olarak gördüğü ülke olan Çin arasındaki düşmanca Soğuş Savaş-benzeri dinamiklerin bir parçası haline gelmiş durumdadır. Eğer Kuzey Kore’ye karşı savaş Çin’i zayıflatacaksa, ABD hükümetinde –felakete bile sürükleyecek olsa– bir savaş çıkarma riskine girecek insanlar vardır.
Savaş İhtimali
Yakın zaman önce Kuzey Kore’yi ziyaret eden ve burada Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile ABD ile savaş çıkması ihtimali üzerine konuşan Rusya Bilimler Akademisi’nden Alexander Vorontsov’a göre, Kore Yarımadası’nda savaş çıkması ihtimali göz ardı edilemez.
Vorontsov’un yaptığı samimi sohbetlerde, Kuzey Koreli temsilciler, ABD’li yetkililerin Kuzey Kore ile yaşanacak bir askeri çatışma durumunda muazzam sayılarda insanın hayatını kaybetmesini kabul etmeye istekli olacağı uyarısında bulunarak, Birleşik Devletler’in jeopolitik ihtiraslarından duydukları içten endişeyi ifade ediyorlardı.
Kuzey Korelilerin endişeleri, ABD’nin başını çektiği bir askeri işgali 2018 yılının kilit gündemlerinden biri olarak tanımlayan ABD Ordu Savaş Koleji’nin Stratejik Çalışmalar Enstitüsü tarafından yayımlanan son raporu daha da fazla doğruluyor.
Kilit Stratejik Konular Listesi’nde (KSIL) yer alan açıklamada “[ABD ordusu] ABD askeri stratejisinin ve Kuzey Kore’ye ve Kuzeydoğu Asya’ya dönük ABD kara birliklerini kullanmanın etkililiğini değerlendirme amacındadır” ifadesi yer almaktadır.
Mevcut ordu yasasına göre, bütün ordu yetkililerinin ABD genelkurmay başkanının “kanuni emirler”ine uyması gerekmektedir. Gelgelelim, bir önleyici nükleer saldırının –ya da hatta milyonlarca masum insanın ölümüyle sonuçlanabilecek olan misilleme amacıyla yapılacak bir nükleer saldırının– kanuni olarak izin verilebilir olup olmadığı üzerinden böylesi bir saldırının yasallığı hakkında süregiden önemli tartışmalar da yapılmaktadır.
Birleşik Devletler merkezli taban örgütleri imzalı ABD yasama meclisi üyelerine dönük bir açık mektupta, ABD Kongresi üyelerinin Başkan Trump’ın nükleer silahların kullanımına tek taraflı olarak yetkili olma kabiliyetine daha sıkı kısıtlamalar getirmeleri talep ediliyordu.
Bu mektupta, imzası bulunan gruplar, yasa koyucuların Trump’ın bir nükleer savaş başlatma yetkisinin kısıtlanması için desteklemesi gereken iki yasa tasarısına atıfta bulunuyorlardı – bu yasa tasarıları, Kongre üyesi Adam Smith’in (Washington) sunduğu “İlk Kullanan Olmama” yasa tasarısı ve Kongre üyesi Ted Lieu (Kaliforniya) ile Senatör Ed Markey’nin (Massachusetts) sunduğu “Nükleer Silahların İlk Kullanımını Yasaklayan Yasa”dır.
Taban örgütlerinin kaleme aldığı mektupta, “Trump’ın ortaya çıkardığı kendine özgü tehlikeye, hiçbir şey, onun nükleer savaşa dönük ukala tavrının bütün dünyayı riske atmakta olduğu Kuzey Kore ile olan sürekli krizden daha iyi bir örnek olamaz. Trump, iktidarında, Kuzey Kore ile hızla başlayan diplomatik görüşmeler yoluyla nükleer çatışma tehdidini azaltmaya dönük elinden geleni yapmalıdır” sözlerine yer verilmektedir. Fakat burada bir yanılsama söz konusudur. Birleşik Devletler bu türden görüşmelere “hızla başlamak” falan istememektedir. ABD hükümetinden bunu yapmasını istemek, ABD’nin bir güven hamlesi olarak bunu yapabileceği inancını sürekli kılmaktadır.
26 Ocak’ta, Kuzey Kore’nin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Choe Song-ho, Redong Sinmun‘da ülkeye dönük bir uyarı yayımladı. Choe, Birleşik Devletler yarımadadaki askeri varlığını geri çekene kadar “karanlık bir nükleer savaş girdabının bir saatli bomba gibi varlığını koruduğunu” ifade ediyordu.
Choe’nin yorumları, Trump Yönetimi’nin Birleşik Devletler hükümetinin nükleer programını geliştirmesine yönelik öneriler içeren 2018 Nükleer Gözden Geçirme Raporu’nun taslağının basına sızması sonrasında geldi. Sızan belgeye göre, Beyaz Saray, yeni denizaltından ateşlenen kruz füzeleri yerleştirmeyi, düşük-verimli nükleer silah tedarikini arttırmayı ve nükleer-olmayan saldırılara karşı nükleer misillemenin kabul edilmesini umut ediyordu.
Kore Yarımadası’ndaki krizi yakından takip eden gözlemciler, Kuzey-Doğu Asya’nın askerileştirilmesinin bu gerilimi iyice kızıştıracağından hemfikirdirler. Asya kıyısı boyunca uzanan ABD askeri üslerinin yarattığı tehdit, ortak devletlerle askeri tatbikatlar kadar barış açısından da temel engelleri oluşturmaktadır.
Bir barış antlaşmasının temel unsurları, Güney Koreliler ve Kuzey Korelilerdir. Kore Yarımadası’nın bu iki yarısının barışa dönük kendi yollarını döşemelerini mümkün kılmak adına bütün fırsatlar yaratılmak zorundadır.
Barış ihtimali
Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması Kampanyası (ICAN) 2017 Nobel Barış Ödülü’nün kazandı. Bu kampanyanın ödülü kazanmasının sebebi, –Birleşmiş Milletler’in 122 üye devleti tarafından müzakere edilen ve hazırlanan bir anlaşma olan– Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’nın onaylanmasına yönelik yaptıkları etkin çalışmalardı. ICAN’in yöneticisi Beatrice Fihn, Nobel ödül töreninde, anlaşmaya imza atmamış olan önde gelen devletlerin adlarını sıraladı – Birleşik Devletler, Rusya, Britanya, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore. Fihn şu sözleri sarf etti:
Bütün uluslara Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması’na katılma çağrısında bulunuyorum. Birleşik Devletler: korku yerine özgürlüğü seç. Rusya: yıkım yerine silahsızlanmayı seç. Britanya: baskı yerine hukuk devletini seç. Fransa: terör yerine insan haklarını seç. Çin: akıldışılık yerine aklı seç. Hindistan: anlamsızlık yerine anlamlılığı seç. Pakistan: Mahşer yerine mantığı seç. İsrail: yok etme yerine sağduyuyu seç. Kuzey Kore: çöküş yerine bilgeliği seç.
Şimdiye kadar, dünyadaki nükleer silahların çok büyük bir kısmına Birleşik Devletler ve Rusya sahiptir.
Kuzey Kore’nin ölümcül olmakla birlikte oldukça az bir cephaneliği vardır. Kuzey Kore, düşmanları silahlarını bırakmadıkça kendi cephaneliğini teslim etmeyecektir. Kuzey Kore, felç edici yaptırımlar ile mücadele etmektedir. Ne savaş tehdidi ne de yaptırımlar, yarımadaya barış getirmeyecektir. Barışa, güven ve müzakereler yoluyla ulaşılabilir. Kore Yarımadası çevresinde güvensizlik atmosferini yaratmış olanlar, Birleşik Devletler ve onun müttefikleridir. İki Kore ise –bu sırada– aralarındaki farklılıkları çözüme kavuşturmanın en iyi yolunu bulmaya çalışmaktadırlar. Onlara nefes alma izni verilmek zorundadır. Onların barış yolu nefessiz bırakılmamalıdır.
Tricontinental Dosya no. 1
Mart 2018
[Thetricontinental.org’deki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.