Aşıyı reddedenlerin sayısı 50 bine çıkarsa Türkiye’de ciddi bir kızamık salgını meydana gelebilir
“Özellikle çocukluk çağı aşılarında ciddi sıkıntı yaşamaya başladık. 2017 yılında 23 bin kişi, çocuğuna aşı yapılmasını reddetti. Bu aşılar arasında kızamık, kızamıkçık, kabakulak, difteri, boğmaca, çocuk felci, menenjit aşıları bulunuyor. Aşıyı reddedenlerin sayısı 50 bine çıkarsa Türkiye’de ciddi bir kızamık salgını meydana gelebilir”
Ülkemiz yine yeni yeniden bir siyasi çalkantı sürecinde ve şu da kesin ki bu çalkantılar kısa vadede bitmeyecek. Bütün bu hengamenin içinde ve bütün bu hengamenin merkezindeki çocuklarımızla ve tüm toplumla ilgili önemli ve ertelenemez bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye’de ve dünyada aşı karşıtlığı hızla yaygınlaşıyor. Bu yaygınlık belirli bir siyasi görüşe mensup olanlar, belirli bir sınıfa mensup olanlar gibi kategorilendirilemiyor. Çünkü AKP’lisi de CHP’lisi de, işçisi de patronu da aşılama yoluyla bağışıklamaya karşı çıkabiliyor.
Ve sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim bu karşıtlığın ciddi bir faturası var.
Kuşkusuz ki çocuk sahibi olmanın birçok açıdan zorlukları var; anne ve/veya babanın hayatını çeşitli yönleriyle değiştiren bir şey çocuk sahibi olmak. Ama tüm olumsuz/zorlayıcı yönlerine rağmen birçok anne/baba pişmanlık belirterek değil tam tersi büyük bir mutluluk ve coşkun bir sevgiyle anar çocuklarını. Çocukların yüzlerindeki gülümsemenin, mutluluğunun uyandırdığı duygular sadece biyolojik anne babalarının değil insanlığın neredeyse tamamının ortaklaştığı en güzel ortak duygudur. Hal böyleyken ebeveynlerin aşı gibi bilimsel bilgiye dayalı bir konuda iki ayrı uçta kutuplaşmış olmalarını anlamak zor. Her iki kesimin de çocukları için en iyisini düşünerek karar verdiğini kabul edersek aşı reddinin dayandırıldığı temeller üzerine tekrar düşünmek gerektiği kesin. Bunun en doğru yolu TTB’nin geçen hafta başlattığı ‘aşı candır’ kampanyasının bilgilerinden faydalanmak olacak.
O zaman bu aşılatsak mı aşılatmasak mı tartışmasını konuları bakımından sınıflandırarak, tarafların itiraz noktalarını bilimsel açıklamalarla kısacık bir tarayıp bir araya getirip paylaşmayı deneyelim ki çocuklarının ikisini de aşılatmış biri olarak benim de biraz içim rahat etsin. Sağlık Bakanlığı’nın çok daha etkin yapabileceği bir kampanyayı daha az maddi olanağa sahip bir kurumun yapmış olmasının bilginin ulaştığı insan sayısının daha az olmasına yol açmış olduğu kesin. O yüzden tekrar tekrar aynı şeyleri yazmakta paylaşmakta sakınca yok. Söz konusu çocuklar olunca gerisi teferruat gerçekten de.
“Aşılar, bağışıklık sistemini uyararak hastalığa karşı koruma sağlayan biyolojik ürünlerdir.”
‘Aşı karşıtı’ olan kesimin temel itirazı aşının bileşimini oluşturan maddelerin çocuklara geri dönülemez zararlar verdiği bilgisine dayanıyor. O zaman geçen hafta TTB’nin yayımladığı broşürden aşının içeriğine bir göz atalım.
Aşıların içinde aktif içerik, süspansiyon sıvıları, koruyucu maddeler ve adjuvanlar vardır. Adjuvanlar, aşının neden olduğu bağışıklık yanıtının süresini ve gücünü artırmak için konan maddelerdir.
Bazı aşılarda koruyucu olarak kullanılan timerosal (etil civa) adlı bir madde vardır. Çevremizde doğal olarak da bulunan bu madde çok hızlı bir şekilde vücuttan atıldığı için asla toksik dozlara ulaşmaz ve insana zarar vermez. Timerosal sadece çoklu doz içeren flakon şeklindeki aşılarda bulunur. Tek kişiye yapılmak için hazırlanmış enjektörde bulunan aşılarda yoktur. Zaten ülkemizdeki aşıların çoğu tekli dozda olan aşılar olduğu için timerosella ilgili endişe duymaya gerek yoktur. Timerosalin otizm yaptığı iddiası da ortaya atılmıştır. Ancak yapılan bilimsel çalışmalar timerosal ile otizm arasında hiçbir ilişki olmadığını göstermiştir. Aşılarda aşının etkisini artırmak için adjuvan adı verilen alüminyum ve skualen gibi maddeler kullanılabilir. Bu maddeler de tıpkı cıva bileşikleri gibi doğada çok yaygın olarak bulunurlar ve insanlar aşılarda karşılaştıkları adjuvanlardan çok daha fazlası ile günlük hayat içerisinde karşılaşırlar. Her aşının içinde adjuvan yoktur. Örneğin grip aşıları alüminyum içermezler. Bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalar aşıların içindeki adjuvanların insana zarar vermediğini göstermiştir.[1]
Aşılar ve otizm arasında ilişki olduğunu iddia eden ve tüm bu tartışmalarda kaynak olarak gösterilen 12 vakada yapılan bir çalışma, yayımlandığı dergi tarafından “etik dışı uygulamalar ve sonuçların çarptırılması” nedeniyle yayından kaldırılmıştır.[2]
Yayından kaldırılmış bir araştırmayı referans verip milyonlarca çocuğun hayatıyla oynayan bir grup kötü niyetli insanın yaydığı bu bilgiyi gerçek bir bilgiyle eleyelim mi?
Yaklaşık 12 milyon nüfusuyla gerçek bir örneklemden söz edelim. Günümüzde Küba dünyada yüzde 98 ile en yüksek bağışıklama ve bin canlı doğumda 4,3 (2015 yılı) ile (Pınar del Rio eyaletinde binde 3,4) en düşük bebek ölüm oranına sahip ülkelerden birdir.[3]
Peki ya Küba’daki otizm oranı ne acaba;
Dünya genelinde 100’de 1 olan otizm oranı Küba’da 2500’de 1.[4]
Aşılama konusunda ‘benim hayatım benim kararım’ denemez
Hastalıklara göre değişmekle birlikte salgınların önlenebilmesi için sürü bağışıklığının yüzde 80’in üzerinde olması istenir ki bunun için toplumun yüzde 90’ının aşılanması gerekir. Tıbbi literatürde “sürü bağışıklığı” olarak adlandırılan bu durum nedeniyle, aşı olma veya olmama kararı bireysel olduğu kadar toplum üzerinde de etkisi olan, toplumsal sonuçları olan, bir karardır. Aşı olmayan kişiler sadece kendilerini değil tüm toplumu, çocuklarına aşı yaptırmayan anne babalar sadece kendi çocuklarını değil tüm çocukları riske atmış olurlar.[5]
Öykümüz 1998 yılında İngiltere’de Andrew Wakefield ve arkadaşları tarafından, çok önemli ve prestijli bir tıp dergisi olan Lancet’te kızamık-kızamıkçık-kabakulak (KKK) aşısının bağırsaklarda enflamasyona ve bunun sonucunda otizme neden olduğuna dair 12 olguyu içeren bir makale yayınlaması ile başlar.
Sonradan yapılan, 20’den fazla büyük ve kaliteli çalışma ile bu bulguların doğru olmadığı gösterilir (Gerber ve Offit, 2009). Dahası Wakefield’in, otistik çocukların aşı firmalarını dava etmiş olan avukatları ile para ilişkisi içinde olduğunun da anlaşılması ile Lancet Dergisi makaleyi 2010 yılında geri çeker ve İngiliz Tıp Konseyi Wakefield’i etik dışı araştırma ve yalan yayın yapma dahil olmak üzere 18 ayrı başlıkta suçlu bularak hekimlik yetkisini iptal eder (Eggertson L, 2010).
Londra’da aşının otizme neden olduğuna ilişkin yalan haberler nedeniyle başlayan salgın onlarca kişinin hastanelerde tedavi edilmesi ve en az 4 kişinin ölümü ile sonuçlanır. Aynı dönemde bağışıklama oranlarının düşmesi ile kızamık salgını tüm Avrupa’ya yayılır.
Türkiye de dahil çok sayıda Avrupa ülkesinde kızamık olgu sayısında hızlı artışlar yaşanır. Türkiye’de 2013 yılında olgu sayısı 7415 olarak gerçekleşir.
Salgın, 2000 yılında kızamığı elimine etmiş olduğunu duyuran Amerika Birleşik Devletleri’ne de ulaşır. Avrupa’da salgının bütün hızıyla devam ettiği 2000’li yılların ortalarında Indiana’dan (ABD) 17 yaşında ve kızamık aşısı yaptırmamış bir genç Romanya ziyareti yapar. Dönüş yolculuğunda ateşi çıkar ama cilt döküntüleri henüz yoktur.
Ertesi gün 500 kişilik bir pikniğe katılır ve sonuç: 500 kişi içinde kızamık aşısı olmayan 35 kişiden 31’i (yüzde 89) kızamık olur. Aşı yaptırmış olan 465 kişiden ise sadece 3’ü (yüzde 0.6) hastalanır.[6]
“Özellikle çocukluk çağı aşılarında ciddi sıkıntı yaşamaya başladık. 2017 yılında 23 bin kişi, çocuğuna aşı yapılmasını reddetti. Bu aşılar arasında kızamık, kızamıkçık, kabakulak, difteri, boğmaca, çocuk felci, menenjit aşıları bulunuyor. Aşıyı reddedenlerin sayısı 50 bine çıkarsa Türkiye’de ciddi bir kızamık salgını meydana gelebilir. Bu sayıya ulaşmak da bu gidişle hiç de zor değil. 2011’de aşı reddi 183’ken, 2013’te 980, 2015’te 5 bin 400, 2016’da 12 bin oldu. Yani insanlar aşı konusunda yalan yanlış konuşmaya devam ederlerse, rakam katlanarak artacak, karşımıza salgın olarak çıkacak.
Çocuğuna aşı yaptırmamayı özgürlük olarak görenler var. Bu karar aşı yaptıran aileleri de maalesef etkiler hale geldi. Çünkü hiçbir aşı tek başına yüzde yüz korumaz. En yüksek korumaya sahip olan kızamık aşısı bile yüzde 98 korur. 2017 yılında 85 çocukta kızamık vakası görüldü. Bunların 4’ü aşılanmıştı. 2018’in ilk üç ayında kızamık vaka sayısı 44’e ulaştı. Üstelik bu çocukların 3’ü aşılanmıştı. Yani artık aşı yaptıran çocuklar da tehlikede. Yaklaşık 15 yıldır böyle bir tablo ile karşılaşmamıştık. Bu durum bizi korkutmaya başladı. Bu çocukların hastalığa yakalanmaması için hastalık etkeninin toplumda dolaşmaması gerekir. Yüksek oranda aşılarsanız çocukların hasta olma ihtimali neredeyse yok olur.
Salgın meydana gelirse geçmiş veriler şunu gösteriyor ki, her kızamık geçiren bin çocuğun 100’ü hastaneye yatacak. Bu çocukların yaklaşık 20’si ölecek, 30’unda beyin hasarı meydana gelecek. Aşı konusunda artık ciddi bir bilinçlendirme şart. Çünkü Türkiye’de zorunlu aşılama yok. Belki artık zorunlu aşı uygulaması tartışılabilir. Aşının aleyhinde insanlar her yerde konuşamamalılar. İnsanların artık bu sorumluluğu hissetmeleri lazım. Batı ülkelerinde de çok yerde zorunlu değil, ancak yaptırmayanlar yalan yanlış konuşmuyorlar. [7]”
Bu sözler Sağlık Bakanlığı Bağışıklama Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a ait.
Buradan bakınca ne kadar korkutucu değil mi? Evet öyle…
Kanser olduğunuzda kemoterapi olmayı reddedebilirsiniz, amansız bir hastalığa yakalandığınızda ötenazi talep edebilirsiniz ama adı üstünde ‘bulaşıcı’ bir hastalık konusunda kendi başınıza karar vermeye hakkınız olamamalı. Çünkü bu konudaki kararınızın sonucunun etkileri sadece sizin ya da sizin çocuğunuzun üzerinde bir etkiye sahip değil. Dahası çocuklarımız bizim mülkiyetimizdeki herhangi bir eşya değil onlar da bizim gibi bu toplumun bir üyesi ve onların üzerinde sağlık gibi önemli bir konuda onların ve toplumun faydası dışında bir karar alma, tahakküm kurma hakkımız olmamalı. Toplumsal fayda söz konusu olduğunda karar uzmanların akıl ve bilim ışığında edindikleri bilgiye dayanan bir kamu kararı olmalı. Konu bir çocuğun hayatıysa zorla güzellik olur, çünkü güzellik çocukların şen kahkahalarıdır.
Dipnotlar:
* Yazıdaki bütün bu bilgiler TTB’nin ‘AŞI CANDIR’ kampanyasının dökümanlarından alınmıştır. Dökümanlarda yer alan daha ayrıntılı bilgilere TTB sitesinde ulaşabilirsiniz. TTB ayrıca bu kampanya süresinde bağışıklama üzerindeki kamu denetimiyle de ilgili bir yasa tasarısı hazırlamış ve Meclis’e sunmuştur. Tasarıya da TTB web sitesinden ulaşılabilir.
[1] http://www.ttb.org.tr/images/stories/haberler/file/Brosur-TTB-HSK-Asi-27-Nisan.pdf
[2] Lancet. 1998 Feb 28;351(9103):637-41.
[3] http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/kar-degil-sosyal-fayda-191375
[4] https://www.autismspeaks.org/blog/2015/08/03/cuba-opens-its-doors-autism-speaks
[5] https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/saglik/asi-karsitligi-tum-toplumun-sagligini-tehdit-eder
[6] https://www.herkesebilimteknoloji.com/haberler/saglik/asi-karsitligi-tum-toplumun-sagligini-tehdit-eder
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/asi-reddinde-buyuk-tehlike-kizamik-salgini-patlayabilir-40788627
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.