Kentler giderek betonlaşıp yeşili yutarken binlerce ton betonun yapımında kullanılan kum ve çakılın nasıl ve ne şekilde elde edildiğini ve çevreye verdiği zararı hiç düşündünüz mü? Otoyolların kumları sizce nereden ve nasıl geliyor? Dubai’nin o “muhteşem” palmiye adaları için ne kadar kum, nereden geldi ve gelecek?
Kentler giderek betonlaşıp yeşili yutarken binlerce ton betonun yapımında kullanılan kum ve çakılın nasıl ve ne şekilde elde edildiğini ve çevreye verdiği zararı hiç düşündünüz mü? Otoyolların kumları sizce nereden ve nasıl geliyor? Dubai’nin o “muhteşem” palmiye adaları için ne kadar kum, nereden geldi ve gelecek? Gelin birlikte düşünelim. Çünkü çoğumuz için kum ve çakıl doğada kolaylıkla bulunan, tükenmeyen ve ucuz bir hammadde. Oysa kazın ayağı öyle değil
Kum ve çakıl ticareti doğayı mahvediyor; doğanın kalbini yaran ocaklarla, nehirlerin değişen yataklarıyla, kumsallarda açılan oyuklarla, deniz ve okyanuslarda kum arayan gemilerin yarattığı yaşam alanlarının tahribatıyla…
1870 yılında Joseph Mornier “beton”’u keşfettikten sonra sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte beton kullanımı giderek arttı. Beton’un 2/3’ü de kum.
Bir hastane inşaatı için 3000 ton, otoyol için 30.000 ton (1km) ve bir nükleer santral için ise 12 milyon ton kum gerekli.
Her saniye denizlerden çekilen kum 2400 kilo!
Dubai palmiyesi için kullanılan kum 150 milyon ton. Maliyeti ise 12 milyar dolar.
Dünyada ocak, nehir, denizlerden alınan kum 47-60 milyar ton/yıl. Hayvan sırtında, gece kumsallardan alınan kaçak kum ise ne kadar bilinmiyor. Fas’ta kumsallardan alınan kumun %40’ı yasa dışı. Mafya bile işin içinde. Hindistan’da mafya yılda 2 milyar ton kumu yasa dışı yollardan satıyor. 8000 yasa dışı kum ocağıyla kimse ilgilenmiyor. Ne de olsa istihdam ve gelir kapısı!
Kişi başı kullanılan beton miktarı ise 2 ton/yıl’dır. Petrolden fazla ve daha ucuz.
Yıllık ciro 55-70 milyar dolar arası. Öyle fazla maliyeti de yok. Yıkama ve taşımanın ötesinde.
ABD’de 1910-2013 arası kumun ton fiyatı 4,5 dolardan 6,7 dolara çıkar.
Singapur’da ise kumun tonu 3 dolar iken deniz doldurma başlayınca 190 dolara kadar yükselir!
Kum denince aklımıza nedense hep kumsal, güneş, tatil, yaz ayları geliyor. Oysa arkasında korkunç bir çevre tahribatı var ama nedense pek söz edilmiyor. Ekolojik bomba patladığında fark edilir.
Dört tür kum bulunur:
Bir başka sınıflama püskürtü/dökümcül kum (taş/kum ocakları) ile tortusal kum (nehir/deniz) ayrımını verir.
Yapılan hesaplara göre dünyada kum kapasitesi 120 milyon milyar ton. Sanki hiç bitmeyecek gibi!
Birçok ülkede kum ocaklarına son verilirken ya da ocakların kum kapasitesi sona ererken (ocaklardan çıkarılan çakılın kırılması sonucu elde edilen kum-çakıl) nehirlerden alınan kuma da kısıtlamalar getirilirken kum tüccarları 1970’lerden itibaren kumsal ve denizlere yönelmişlerdir. Nehirlerden alınan kum fazla olursa bu kez kumsal kumu azalır. Ayrıca baraj yapımı kumsallara gidecek kumu engeller. Dünyada bulunan 845.000 adet baraj kumları tutar. Kimi kez baraj kapakları açılıp bu kumun nehirlere ve kumsallara gitmesi sağlanmaya çalışılır.
Kumun klorür oranını azaltmak için yıkanması gerekir ki betonda kullanılabilsin. Yoksa inşaat tehlikeye girebilir. Kaçak kumda, genellikle yıkanmadığı için böyle bir risk vardır.
Kumun %85-90’ı inşaat için kullanılır. İkinci kullanım alanı deniz yada sulak alanları doldurmaktır (polderler). Üçüncü olarak da sanayide kullanılır. Sanayide kullanım alanları çok değişiktir: En bilineni silisli kum olup bilgisayar, cep telefonu yongalarında kullanılır. Cam sanayinin en önemli hammaddesidir. Deterjandan şarap üretimine, diş macunundan kağıt üretimine, boya sanayinden kozmetik alana kadar kullanım alanı bulunur. Kalkerli kum ise tarım toprağındaki pH derecesini azaltmak için kullanılır.
Dünya kentleştikçe kum-çakıl gereksinmesi de artmaktadır. Ocak, nehir kumlarının kullanımına sınırlamalar getirilirken ya da kum kapasitesi giderek azalırken ticaret denizlere yönelmiştir.
Denizlerden gemilerle günde 4.000-400.000 metreküp kum taşınır. Bunun için yapılacak yatırım 20-150 milyon avro arasındadır. Gemiler deniz tabanındaki ya da kumsaldaki kumu pompalarla çeker.
Dünyada kumu denizleri doldurmak açısından en çok kullanan ülkeler olarak gözümüze Singapur ve Arap Emirlikleri gelir. Belçika ve Hollanda kıyıları doldurmak için (polderler) her yıl 45 milyon ton kum kullanırlar.
İnşaatlarda en çok kullananlar ise Çin, Hindistan’dır.
Ülkemizin Karadeniz kıyılarının yol ve havaalanı yapımı için nasıl doldurulduğunu unutmamak gerekir. Zamanla doğanın intikam aldığı gözlenirse de rant uğruna devam edilir.
Singapur çevre ülkelerden, özellikle Endonezya’dan aldığı kumlarla topraklarını 130 kilometrekare genişletmiştir. Bu nedenle Endonezya’da 20 adanın kaybolduğu söylenir. Ve Singapur hala yakın ülkelerden (Tayland, Kamboçya, Endonezya) kum almaya devam eder.
ABD’de Florida’da 10 kumsaldan 9’u kaybolmak üzeredir.
Dubai’nin ünlü The World projesi için (denizlerde kumdan adalar yapımı) 500 milyon kum kullanacak ve 14 milyar dolara mal olması beklenirken bunalım nedeniyle yapımına 2008 yılında son verilir.
Avustralya’da 3500 firma kum ticaretiyle uğraşır ve Ortadoğu ülkelerine sattığı kumdan yılda 5 milyar dolar para kazanır.
Bu tür ticaretin doğaya verdiği zararı önlemek için uluslararası, ulusal ya da yasal sözleşmeler var mıdır?
Sözleşmeler açıkça kum ve çakıl ticaretini hedef almazlar ve daha çok kıyıların korunmasına yöneliktir.
Uluslararası 1998 yılında imzalanan OSPAR (Oslo ve Paris) sözleşmesi kıyı korumayla ve Kuzey-Doğu Atlantik bölgesiyle ilgilidir. Avrupa Birliği’nin “habitat” direktifleri (92/43CE-1992) doğal yaşam alanlarını koruma adına NATURA 2000 ağını kurar. Ulusal düzlemde de önlemler alınsa da rant her zaman kazançlı çıkar.
Senegal, Togo, Benin gibi kimi Afrika ülkeleri deniz kumu ticaretini yasaklamıştır.
Yakında kumsallar kaybolacak ve yeniden kumsal yaratmak için denizden kum çekilecek! Olayın trajikomik yönü de bu. Yok, bu kadar da olmaz demeyin ve geçmişinizdeki kıyılara, akarsulara doğru bir göz atın.
Taş ocaklarının işletilmesi, akarsu yataklarından, kumsal ve denizden plansız, programsız alınan milyonlarca ton kum ve çakıl kuşkusuz doğanın dengesini bozmaktadır. Arkasından denizden gelen fırtına ve dalgalar kumsalın olmadığı bir ortamda insan ve çevreye daha fazla tahribat verdiğinde iş işten geçmiştir ve ağlayıp sızlanmanın bir yararı yoktur.
Kum çektikçe nasıl kumsal ve adalar kayboluyorsa akarsu ve deniz yaşamı da etkilenir.
Kumsal azaldıkça rüzgâr, dalga ve akımlar daha fazla zarar verir.
Yalıyarlar çöker, rant uğruna kumsal yakını inşa edilen evler konutlar yıkılır, savurganlığın hesabı sorulmaz.
Taşkınlar, seller artar akarsuların kalbini kazdıkça.
Kemer, köprü, otoyol gibi deniz ve nehir üstü yapılar etkilenir. Köprü ayakları açığa çıkar ve çökme tehlikesiyle yaşamlar esir alınır.
Biyoçeşitlilik etkilenir. Bitki ve hayvan topluluğu azaldıkça insan yaşamının da tehlikeye girdiğini henüz idrak etmiş değiliz ve kâr, kazanç ön düzlemde oldukça da idrak edecek değiliz.
Balıklar, mercan kayalıkları etkilenir. Kum almanın yarattığı bulanıklık balıkları kovar, üreme yerlerini etkiler. Deniz altı akımları etkilendikçe yumurtlama alanları etkilenir.
Deniz altı toprağına tuz ve su girdikçe yaşam etkilenir.
Turizme yaptığı etkiden hiç söz etmeyelim.
Beton yerine almaşık maddeler vardır ve kullanmak zorundayız. Cam tozu, molozlar, yapı artıkları, kömür tozu, cüruf, çöp yakmadan kalan artıklar, saman, odun çoğu yerde kum ve çakılın yerini alabilir.
Friedrich Engels’in doğayla ilgili sözleriyle bitirelim: “Bir fatihin yabancı bir halk üzerinde saltanat sürmesi gibi bizde doğanın dışında biri gibi doğa üzerinde saltanat süremeyiz, ama biz bedenimizle, kanımızla, beynimizle doğaya aitiz ve kalbindeyiz ve doğa üzerindeki saltanatımız diğer yaratıkların tümüyle ilgili yasaları tanıma ve doğadan anlayışla yararlanma maceramıza dayanır.”
————————————————————————————————————————
Bir iki kitap ve kaynakça:
Yves-Marie Abraham, David Murray: Creuser jusqu’où, Ecosociété, 2015.
Michael Welland: Sand, the neverending story, Berkeley, 2009.
Denis Delestrac: Kum belgeseli, Bir kayıp hakkında anket, ARTE, 2013.
F.Engels; Sur le role du travail dans la transformation du singe en homme, Die Neue Zeit, 1876; Anton Pannekoek ve Patrick Tort: Darwinisme et Marxisme içinde, Arkhe yay., 2011.
planetescope.com; opinon-internationale.com; consoglobe.com; latribune.fr; sur-la-plage.com; wikhydro.develeoppment-durable.gouv.tr; francecultur.fr; geoconfluences.ens-lyon.fr; mrmondialisation.org; informaction.info; goodplanet.info; telerama.fr; lesechos.fr; atlantico.fr; multinationales.fr;lemonde.fr;levif.be
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.