Doğan Medya’nın gerçek “el değiştirmesi”nin 2015’teki iki seçim arasında yaşandığını söyleyen Hakkı Özdal, iktidarın genişledikçe gerilme, yıpranma, incelme ve yırtılma tehlikesi ile de karşı karşıya olduğuna dikkat çekti
Doğan Medya’nın “el değiştirme”sini değerlendiren Hakkı Özdal, gerçek “el değiştirme”nin Hürriyet ve Erdoğan’ın birbirine karşılıklı seslendiği 19 Mayıs 2015 ile Hürriyet’in basıldığı 6 Eylül 2015 arasında yaşandığını söyledi. Bugün olanı “iktidar blokunun devletleşmesinin Hürriyet’e kadar genleşmesi” olarak niteleyen ve bunun aynı zamanda gerilme, yıpranma, incelme ve yırtılma tehlikesini de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Özdal, “Hürriyet’i her ‘kim’ alıyorsa, 2015’te memleketin tuzla buz edilmiş camlarının kırıklarını almış oluyor aslında” dedi
Doğan Medya’nın Tayyip Erdoğan’a “patron” diyen Erdoğan Demirören’e satışı ile Türkiye egemen medyasının gördüğü en büyük el değişikliği yaşanırken, satışa ilişkin değerlendirmeler ve tartışmalar da devam ediyor.
Gazete Duvar’dan Hakkı Özdal, bu “el değişikliği”nin yakın tarihini bugünkü köşesinde inceledi.
Özdal’ın bu yakın tarih incelemesinde dikkat çektiği ilk tarih 19 Mayıs 2015. Seçime günler kala Erdoğan’ın Doğan Medya’yı hedef alan söylemlerini sürdürdüğünü, Hürriyet’in ise 1. sayfasından Erdoğan’a ithafen yayımladığı mektup ile “Bizden ne istiyorsunuz? Apaçık haksızlıklarla, çarpıtmalarla, zorlamalarla, niyet okumalarla neden bize saldırıyorsunuz? Bizi neden hedef gösteriyorsunuz?” dediğini anımsatan Özdal, bunun esasen Erdoğan’ın 10 yıldır uygulayageldiği “onlar-bizler” dikotomisinin devamı olduğunu, Doğan Medya’nın ve CHP’nin bu ikileşimde sürekli yer aldığını belirtti.
Erdoğan’ın 7 Haziran seçimini kaybetmesi ile ülkenin katliamlar, bombalar, karanlıkta kalan polis cinayetleri, istikşafi koalisyon görüşmeleri ile topyekun bir denklem değişikliğine gittiğini kaydeden Özdal’ın ikinci dikkat çektiği tarih ise 6 Eylül 2015 oldu. Bu tarih itibariyle Erdoğan’ın yeniden Hürriyet’i hedef gösterdiğini, devamında aralarında AKP yöneticilerinin de olduğu bir grubun tekbirlerle gazete binasını taşlayıp gazetecileri kovaladığını, yine Doğan Grubu gazetelerine “terör propagandası” iddiasıyla soruşturma açıldığını, aynı günlerde ülkenin dört bir yanındaki HDP binalarının, Kürt işyerlerinin, Kürt işçilerin saldırılara uğradığını anımsatan Özdal, “Kurt ve Rabia işaretleri, İstanbul’da Hürriyet’i basan, Ankara Beypazarı’nda mevsimlik Kürt işçileri silahla kovalayan güruhlarda çoktan birleşmişti” dedi.
İstanbul sermayesinin, sanayi burjuvazisinin ve onun başlıca politik-kültürel eğilimlerinin sesi Hürriyet’in, can güvenliği noktasına varan baskılar altında bu sınıflardan yeterli destek alamadığını ifade eden Özdal, değerlendirmesine şöyle devam etti:
Türkiye’deki egemen sınıf matrisinin, o Hürriyet’e bile sahip çıkamadığını, demek yeterince ihtiyaç duymadığını ortaya koyan soğukkanlı bir sessizlikti ortaya çıkan toplam. Basın ve ifade özgürlüğü bir kez daha esasen emekçi sınıflara ait bir sorun olarak kristalize oldu. HDP’nin atıldığı, Doğan Medya’nın ayaklarından tutulup içine sarkıtıldığı kızgın kazanda Türkiye’nin yakın geleceğinin kaynatıldığı ve o kazanın, giderek çevresindeki her şeyi yutan bir kara deliğe dönüşeceği ana muhalefetçe de görülmedi.
Bugün olanı “Erdoğan-AKP öncülüğündeki iktidar blokunun devletleşmesinin Hürriyet gazetesine kadar genleşmesi” olarak niteleyen Özdal, bu genleşmenin iktidarı artık karşı kampta işaret ederek suçlayarak bir Doğan Medya ve CHP bile istemeyecek noktaya getirdiğinin altını çizdi. Özdal’ın son yorumu ise bu “genleşme” seyrine ilişkin oldu:
Peki bu ‘dertlere deva’ mı? Kendinden başka her şeyi örtecek kadar genişleme isteği, bir yandan da gerilmek, yıpranmak, incelmek ve yırtılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmak anlamına gelmiyor mu? Hürriyet’i her ‘kim’ alıyorsa, 2015’te memleketin tuzla buz edilmiş camlarının kırıklarını almış oluyor aslında.
Hakkı Özdal’ın yazısının tamamı için tıklayın.
Sendika.Org